Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - Allah-u Teâlâ’nın Nur’u, Âlemlerin Gurur ve Sürûru Muhammed Aleyhisselâm (15) - Ömer Öngüt
Allah-u Teâlâ’nın Nur’u, Âlemlerin Gurur ve Sürûru Muhammed Aleyhisselâm (15)
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Haziran 2022

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

Allah-u Teâlâ’nın Nur’u, Âlemlerin Gurur ve Sürûru Muhammed Aleyhisselâm (15)

“O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm: 3-4)

 

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Ey insanlar! Size Rabb’inizden kesin bir DELİL geldi.” (Nisâ: 174)

Rabbül-âlemîn bütün beşeriyete hitap ederek onun kesin bir delil, nurlu bir önder olduğunu beyan ediyor. Sizin nefsini ilâh edinen önderleriniz hakkında böyle bir Âyet-i kerime var mıdır? Bu Âyet-i kerime’yi inkâr ettiğiniz zaman, sizin sapık yolda olduğunuzu artık tamamen öğrendiniz mi?

Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin en mükemmel bir imtisal numunesi olduğunu Âyet-i kerime’sinde beyan buyuruyor ve beşeriyete duyuruyor:

“Andolsun ki Resulullah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı arzu edenler ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir numunedir.” (Ahzâb: 21)

Onu yaratan böyle buyuruyor. Siz onu numune alacağınız yerde ilâhlarınızı numune aldınız. İlâhî hükmü bıraktığınızdan ötürü İslâm’dan çıkmış olmuyor musunuz? Siz dininizi ayakta tutmak için onu hükümsüz hâle getirmeye çalışıyorsunuz. Oysa bu meyanda ilâhî hükümleri hükümsüz hâle getiriyorsunuz. Bu ise gerçekten şirk değil midir? Bunu yapan müşrik değil midir? İman ettiğinizi zannediyorsunuz, fakat küfür içinde yaşadığınızı bilmiyorsunuz. Bunun sebebi ise, Allah-u Teâlâ’nın hükümlerini hükümsüz hâle getirmeye çalışmanızdır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Resul’üm! Allah’a tevekkül et. Şüphesiz sen apaçık hakikatin üzerindesin.” (Neml: 79)

Buradaki ilâhî hükme bir bakın. Nuru ona bahşetmiş, hakikati ona ihsan etmiş. Amma siz dalâleti seçmişsiniz.

Siz bu Âyet-i kerime’ye inanıp iman ediyor musunuz? İnanıp iman ediyorsanız Resulullah Aleyhisselâm’a iman etmeniz gerekiyor. Kalben muarız iseniz, bu Âyet-i kerime’yi inkâr ettiğinizden ötürü küfre kaydığınızı ve küfür batağının içine düştüğünüzü görün.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin insanları en doğru ve en güzel yola çağırdığını bizzat haber veriyor:

“Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.” (Müminûn: 73)

Resulullah Aleyhisselâm’a gönülden teslim olan, bu Âyet-i kerime’nin şümulü içine girer. Amma buna tenezzül etmeyen kendisini İslâm haricine koymuştur, o zaman küfre sapmıştır.

Kur’an-ı kerim vahiy olduğu gibi, Hadis-i şerif’ler de vahiydir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:

“O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm: 3-4)

Ey Vehhâbîler! Siz bu Âyet-i kerime’leri de inkâr ediyorsunuz, Hadis-i şerif’leri de inkâr ediyorsunuz. Resulullah Aleyhisselâm’a Salât-ü selâm getirmeyi şirk kabul ediyorsunuz. Dini kendi zannınıza uydurmaya çalışıyorsunuz.

Âyet-i kerime’de buyurulduğu üzere:

“Siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz?” (Hucûrât: 16)

Sapık ilâhlarınız size bunu mu emrediyor? Bundan büyük zındıklık mı olur? Size kâfir demeyeyim de ne diyeyim?

Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini şereflendirmek, değerini daha çok arttırmak için ism-i şerif’ini anmamış, “Allah’ın kulu” diyerek kulluk sıfatı ile vasıflandırmış, kulluğunu yerine getirmek hususunda kendine has özelliği ile beraber alçakgönüllülüğünü de beyan buyurmuştur.

“Allah’ın kulu O’na yalvarmak, namaz kılmak için kalkınca, (cinler) neredeyse çevresinde keçeleşirler, birbirlerine girerlerdi.” (Cin: 19)

Yani değil insanlar, cinler dahi Resulullah Aleyhisselâm’a hayrandı ve can-u gönülden bağlı idiler. O Allah-u Teâlâ’ya yöneldiği zaman rahatsız olmasın diye cinler saygılarından, sevgilerinden ötürü birbirlerinin içine girerlerdi.

Ey Vehhâbîler! Siz de bu Âyet-i kerime’ye bakarak iman edecek misiniz, küfürde kalacak mısınız?

Dikkat ederseniz önünüze hep Âyet-i kerime sunuluyor. Ya bu ilâhî beyanları kabul edeceksiniz müslüman olacaksınız, veyahut küfrünüzü kabul edeceksiniz. Yanlış ise Âyet-i kerime ile cevap vereceksiniz. Âyet-i kerime ile cevap veremediğiniz takdirde, artık eğri yolda olduğunuzu bilin, orada kalın!

Allah-u Teâlâ Peygamber’ini yüceltmek, ona yapılan yardımın büyüklüğünü göstermek için Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurdu:

“Hiç şüphesiz ki Allah bizzat Peygamber’in dostu ve yardımcısıdır. Cebrâil de, müminlerin sâlih olanları da. Bunların arkasından bütün melekler de ona yardımcıdır.” (Tahrim: 4)

Ey Vehhâbîler! Şu ilâhî hitaba bir bakın! Siz bu Âyet-i kerime’yi inkâr mı ediyorsunuz, iman mı ediyorsunuz? Sizin ilâhlarınız hakkında böyle bir hüküm var mıdır? Gerek sizin, gerekse ilâhlarınızın şeytanın peşinde olduğunuzu ve sizin yardımcılarınızın onlar olduğunu bu Âyet-i kerime’den de mi bulamadınız? Zira Allah-u Teâlâ onun dostudur. Siz onu reddettiğiniz zaman Allah-u Teâlâ’yı da, O’nun dostluğunu da reddetmiş oluyorsunuz. Aynı zamanda bütün melekleri de hiçe sayıyorsunuz. İlâh edindiğiniz putlara sarılıyorsunuz. Ondan sonra size kâfir dediğimiz zaman da kızıyorsunuz. Buna iman mı denir, küfür mü denir? Size soruyorum, bu Âyet-i kerime’ye inanacak mısınız, küfürde ısrar mı edeceksiniz? Eğer iman ediyorsanız Allah-u Teâlâ’nın dostuna uymanız gerekir, düşman olmak değil. İman etmiyorsanız küfürde olduğunuzu katiyetle bilin.

Kur’an-ı kerim Muhammed Aleyhisselâm’ın getirdiği kesin bir sözdür. Bu söz âlemlerin Rabb’inden indirildiği hâlde, Muhammed Aleyhisselâm’a izafe edilmiştir.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:

“Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, Kur’an elbette şerefli bir peygamberin sözüdür.” (Hâkka: 38-39-40)

Allah-u Teâlâ onun ne kadar şerefli ve Azîz olduğunu yemin ederek bize duyuruyor. Onun meth-ü senâsını bizzat Allah-u Teâlâ yapıyor. Bu yemin “Dikkat edin!” mânâsına geliyor. Onu yaratan ona bu şerefi bahşetmiştir. Bundan daha büyük meziyet olabilir mi? Siz bunu mu küçümsüyorsunuz? Gerçekten onu seven şereflidir, amma onu sevmeyen şerefsizdir. Bu Âyet-i kerime’yi görerek siz de onu şerefli mi sayacaksınız, yoksa şerefsizliği mi kabul edeceksiniz? Onu seven ona iman etmiştir, onu sevmeyen ona küfretmiştir. İman ile küfür bir olur mu, seven ile sevmeyen bir olur mu?

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Kur’an-ı kerim’i Resulullah Aleyhisselâm’a kendi dili ile indirdiğini ve kolaylaştırdığını beyan buyuruyor:

“Resul’üm! Biz Kur’an’ı senin dilinle indirerek kolaylaştırdık ki, onunla takvâ sahiplerini müjdeleyesin ve onunla inatçı bir kavmi uyarasın.” (Meryem: 97)

Buradaki ilâhî hitaba bakın! Allah-u Teâlâ doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm’a hitap ediyor. Onu sevdi, seçti ve vazife başına koydu, emanetini ona verdi. Hazret-i Kur’an’ı ona indirdi, amma Vehhâbîler’e inmedi hâ!

Din onun şeriatı olduğu için, Allah-u Teâlâ’nın hükmü ile ancak o hükmedebilir. Bu hükmü değiştirmek; hem O’nun dinini değiştirmektir, hem de halkı sapıttırmaktır. Binaenaleyh onun beyanı esastır, amma din uydurucuların yolu sapıktır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla ) sevinmektedir.” (Müminûn: 53)

Bu ilâhî beyandan her fırkanın tuttuğu yoldan memnun olduğu görülüyor. Dolayısıyla siz de memnunsunuz. Çünkü güzel bir saltanat içinde yaşıyorsunuz. Artık bu saltanatı bırakıp İslâm hayatı yaşamanız sizin için mümkün değildir. Amma takvâ sahipleri elbet ki İslâm’ı seçecek.


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR