Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (189) - Mahmud Şebüsteri -Kuddise Sırruh- (3) - Ömer Öngüt
Mahmud Şebüsteri -Kuddise Sırruh- (3)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (189)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Mayıs 2022

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (189)

Mahmud Şebüsteri -Kuddise Sırruh- (3)

 

İnsanlığın Halifesi:

Muhaddes’in gerçek mânâsı da işte budur. O ona ondan yakın, O ona istediğini duyuruyor, istediğini gösteriyor, istediğini bildiriyor, onu O ileriye sürüyor, onu O destekliyor. Niçin?

Ondan ona yakın olduğu için. Ve fakat halk onu görmüyor. Şunu da iyi bilin ki; O her şeyden her şeye yakındır. Dilediğine kendisini hissettiriyor. O’nsuz bu işlerin olması mümkün değil!

Nitekim Şeyh Mahmud Şebüsteri -kuddise sırruh- Hazretleri de:

“O, vahdet sırrına mazhar olarak Allah’ı hakkıyla tanır, Allah’ın hakikati onda görülür.” buyurmuştur. (Gülşen-i Râz; Beyit no; 394)

Allah-u Teâlâ kendisini ona tanıttırmış, dilediği kadar bildirmiştir.

Bir Hadis-i kudsî’de buyurur ki:

“Sonra ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek istediğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?”

Allah-u Teâlâ devamla şöyle buyurdu:

“Onlara ilk vereceğim şey nuru kalplerine akıtmaktır. İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.” (Hâkim)

Muînüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri; “Hâtemü’n-nübüvve”nin bâtını olan ve ondan ayrı düşünülmesi mümkün olmayan “Hâtemü’l-velâye” mertebesinin, Muhammedî Hatmiyyet kemâlini üzerinde toplayan “İnsanlığın halifesi”ne verileceğine dikkat çekmektedir.

Allah-u Teâlâ öyle murad etmiş. Daha evvel de geçmişti, o velâyeti ile hepsini yürütüyor.

Bu velâyet has bir velâyettir, Allah-u Teâlâ’dan gelir. Bazı zevât-ı kiram’ın: “O Allah’ın halifesidir.” dedikleri nokta burasıdır. Bu velâyet olduğu gibi Resulullah Aleyhisselâm’dan intikal etmiştir amma, bu velâyet aslında Allah-u Teâlâ’nın velâyetidir. Diğer velâyetler de ilâhî bir velâyet olmasına rağmen bu ilâhî velâyetin şubeleridir. Niçin? O ilâhî velâyet olduğu için, o velâyetten dağıldığı için.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri “Hatmü’l-Evliyâ” adlı eserinde buyurur ki:

“Onun halifeliği de Halifelik Sahibi’nin hükümdarlığından bir şûbedir.” (14. Bölüm)

Maskede hüküm yok, hüküm Hazret-i Allah’ındır.

O Allah-u Teâlâ’nın himâyesinde yürüyor, onu O yürütüyor, O koruyor. Bütün bu icraatlar hep O’nun himâyesi, O’nun koruması altında oluyor. Daha doğrusu onu O idare ediyor. Ona dilediği bilgileri veriyor, gizli sırları sızdırıyor. O da o gizli sırlara bakıyor, gördüğü kadar yürüyor. Niçin? Onda gizlendiği için.

“İnsanlığın halifesi” mevzusunda diğer bir husus da şu ki;

İnsan en kıymetli bir varlıktır. Allah-u Teâlâ Yâsin sûre-i şerif’inde Resulullah Aleyhisselâm’a kendi lütfu kereminden:

“Yâsin=Ey insan!” diye hitap etmektedir. İnsan-ı kâmil, hülâsa-i insan odur. Bu zât da bunu tarif ediyor. O zaman ona idi, şimdi de buna.

 

Ona Ne Verdiğini, Onu Nasıl Kullandığını Ancak O Bilir.

Allah-u Teâlâ ona kendisini bildirmiş, onu kendisine vâkıf ettirmiş, her şeyin O’ndan olduğunu duyurmuş. O’nu biliyor, yaratılanların da O’ndan olduğunu biliyor. Bunun sırrı da budur. İlâhî olduğu için, ilâhî kelimesinin içinde bu işler oluyor.

Onun yaptığı her iş ve icraatlardan Resulullah Aleyhisselâm yetinir.

Nitekim Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri buyurur ki:

“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizzat onunla yetinip karar kılar.” (Nevâdirü’l-Usûl fî Ma’rifeti Ehâdîsü’r-Resul c. 1, s. 619)

Bu hallere nazar eder, yaptığı her iyi işten memnun olur, iyiliği için duâ eder, onu kötülüklerden mahafaza etmesi için Cenâb-ı Hakk’a niyaz eder. Fakat ona güvendiğinden ve memnuniyetinden ötürü hiçbir işine karışmaz, hiçbir icraatına müdahale etmez. Allah-u Teâlâ onu yönettiği için buna lüzum görmez. O şimdi seyir hâlinde bulunuyor. Her şeyden haberdardır, fakat hiç karışmaz.

Çünkü imtihan sahasında Hâtem-i veli var. Şimdi o imtihan sahnesindedir ve imtihanını vermek zorundadır. “İyi mi verecek, kötü mü verecek? Nasıl çalışacak?” İmtihanda olduğu için karışmaz işine. Niçin? İmtihanda olduğu için, başlıbaşına da bir kandil olduğu için ve Allah-u Teâlâ’nın da halifesi olduğu için, işine karışmaz. İşe karışsa onun halifesi olacak. İşe karışmaz ki Allah-u Teâlâ’nın halifesi olduğu belli olsun.

Bizzat O’nun halifesi olduğu için, zaten vazifeli idi; bunun üzerine bir de Rahmeten lil-âlemîn’in bütün emaneti yüklenince, yaratılışı öyle olduğu için onun emaneti ile yürüdü, o vazife ile yürüdü.

Daha doğrusu hem Allah-u Teâlâ’nın halifesi, hem de Resulullah Aleyhisselâm’ın bâtınî vârisidir. Ona da lütfetmiş, ona da lütfetmiş. Ona ayrı lütfetmiş, ona da lütfetmiş. Aynı zamanda onun vârisi.

Mahmud Şebüsterî -kuddise sırruh- Hazretleri ise şöyle buyurmaktadır:

“Veliliğin tam zuhuru da ‘Velilerin sonuncusu’ ile olacak. İki âlem de onunla tamamlanacak, onunla kemâl bulacak. Bütün velilerin varlıkları, son velinin âzâsına benzer. O küldür, öbürleri cüz. Onun ‘Peygamberlerin sonuncusu’yla tam bir münâsebeti vardır. Bu yüzden umumî rahmet de onunla zuhur eder. İki âlem de ona uyar, Âdemoğulları içinde Allah’ın halifesi odur.” (Gülşen-i Râz)

Niçin O’nun halifesi oluyor? İlmi O’ndan aldığı için.

Bu ilim Allah-u Teâlâ’ya âittir, ilm-i billâh’tır ve en son ilimdir. Şunu çok iyi bilin ki bu ilim Allah-u Teâlâ’nın ihsan ettiği, ikram ettiği bir ilimdir. Doğrudan doğruya O’nun bildirdiği, O’nun duyurduğu için de İlm-i billâh’ın âlâsı, has ilmullâh oluyor.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri buyurur ki:

“Hatm’in durumu son derece muhteşemdir! Allah âdemoğlu içinde bir muhteşemlik kılmış ve onları çok büyük bir iş için yaratmıştır.”

“Onun halifeliği de Halifelik Sahibi’nin hükümdarlığından bir şûbedir.” (“Hatmü’l-Evliyâ”, 14. Bölüm)

O hem Allah-u Teâlâ’nın halifesi, hem de Resulullah Aleyhisselâm’ın bâtınî vârisidir.

Ona da lütfetmiş, ona da lütfetmiş. Ona ayrı lütfetmiş, ona da lütfetmiş. O da Hâtem, bu da Hâtem. O Hâtemü’n-nübüvve, bu Hâtemü’l-velâye.

Bu halifeliğin icabı O’nun muradıdır. Oraya kimse girmez, kimsenin aklı da bu hususta çalışmaz. Onu ezelden hâtem yapmıştır. Eğer onun halifesi olsaydı Hâtem’e lüzum yoktu, ikinci nura lüzum yoktu. Onu ayrı halketti. Hem Resulullah Aleyhisselâm’ın ümmeti, hem de Allah-u Teâlâ’nın halifesi olduğu nurundan belli.

Allah-u Teâlâ onu mükemmel ve mütemmim kılmış. Ona ne verdiğini, onu nasıl kullandığını ancak O bilir.


  Önceki Sonraki