Bunlar papazdan da, hahamdan da, mecusiden de tehlikelidirler. Zira onların cephesi var, fakat bu kâfirlerin, bu münafıkların cephesi yok.
Müslüman gibi göründüklerinden ötürü bu fesadı, bu ifsadı yapabiliyorlar.
Çünkü bu sapıtıcılar sûret-i haktan göründükleri için, hakikati bilmeyenler bu gibi fesatçı ifsatçıların lâfına bakıyor, nefislerine de cazip geliyor, baklavanın içindeki zehiri de görmüyor, kendisini öldürecek olan bu zehirden habersiz. Oysa ki onu yuttuğu zaman ebedi hayatını öldürüyor. O bir zehir hapıdır, imanı öldürüyor. İşte bunlar bu hapı halka gayet rahat yutturuyorlar.
Bunun içindir ki, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Kıyamet kopmazdan önce karanlık gece kıtaları gibi fitneler olacak. Bu karışıklıklar içinde kişi mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlar, mümin olarak akşamlayıp kâfir olarak sabaha çıkar. Birçok kimseler azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini satarlar." (Tirmizi: 2196)
Yaptıkları dünyalık elde etmek ve bilgisizlik sebebiyledir. Azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini fedâ ediyorlar. Böylece ümmet-i Muhammed eriyip gidiyor.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir diğer Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
"Bir takım fitneler olacaktır. O fitnelerde oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim o fitnelerin başında dikilirse, fitneler onu yıkar. Her kim o fitneler zamanında sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya sığınsın." (Müslim)
Birçok fitneler zuhur edecek, ediyor da.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Siz ona uyun. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah'ın yolundan ayırmasın." (En'am: 153)
Buyurduğu halde, bunlar Allah-u Teâlâ'nın dinini bıraktılar, kendi uydurdukları sapmış yollara saptılar ve din-i İslâm'dan çıktılar.
İşte böyle bir zamanda Allah-u Teâlâ bu ilmi indirdi, bu kâfirlerin küfürlerini yüzlerine vurdu, maskelerini de kaldırdı.
Kendi katında dinin İslâm dini olduğunu ve onların kurdukları dinlerin muteber olmadığını Âyet-i kerime'leri ile beşeriyete duyurdu.
"Allah katında din İslâm'dır." (Âl-i imran: 19)
Âyet-i kerime'si mucibince; Allah-u Teâlâ'nın izni ve desteğiyle bunların üzerine öyle bir yüründü ki; sahte ve sapık olduklarını, küfre kaydıklarını, dalâlet batağına düştüklerini bildiren Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler yüzlerine karşı okundu, bâtıl oldukları anlatıldı. Ne küfürden dönebildiler, ne de dinlerini yürütebildiler. Maskeleri inince hepsi de ortada kaldı. Öyle olmadı mı?
Allah-u Teâlâ şimdiye kadar kimseye vermediğini fakire vermiştir. Şöyle ki; hiçbir tahsilim olmadığı halde kitaplar Âyet-i kerime, Hadis-i kudsî ve Hadis-i şerif'lerle teyid edilip mühürlenmiştir. Beş bin altı yüz Âyet-i kerime girmiştir.
Şimdiye kadar neşredilen eserlerin sayısı yirmi üçü buldu ve hepsi on dört bin sayfayı geçti.
İçinde zâhirî ilimden, tarikat ilminden, marifetullah ilminden uzun uzadıya bahsedilmiş ve açıklanmıştır.
Nitekim İmâm-ı Rabbânî -kuddisse sırruh- Hazretleri 317. Mektub'unda:
"Bu ilimlerin ve marifetlerin sahibi, bu binin müceddididir. Ki bu, ona bakanlara gizli bir mânâ değildir." buyurur.
Onu görmüyorsan, ona Allah-u Teâlâ'nın ihsan ettiğini de mi görmüyorsun, oradan da mı tanımıyorsun?
Her din kuran sapıtıcı imam hakkında ayrı ayrı kitaplar yazıldı, bu sapıtıcıların sapıklıkları açıklandı ve bu kitaplar önlerine konuldu. Bu kitaplar gerek Türkiye'ye, gerek bütün dünyaya yayılıyor. Bu cihatçılar bu nuru yaydıkça zulümat dağılıyor ve onların iktidarları hükümsüz kalıyor. İmansız olanlar tevbe edip imana kavuşuyor. Böylece biiznillah-i Teâlâ bu cihad dünyanın birçok yerlerinde devam ediyor.
Üzerlerine gidilirken hiçbir kimseden çekinilmedi.
Nihayet bunların maskelerini böyle indirdik, küfürlerini ortaya koyduk ve bütün dünyaya duyurduk. İslâm dininin dimdik ayakta durduğunu ilân ettik ve Resulullah Aleyhisselâm'ın siyah bayrağını da çektik.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum: 30)
Ne bir itirazları olabildi, ne de bir cevap verebildiler, küfürde donup kaldılar. Böylece ayakta dimdik duran İslâm dinini yıkmak şöyle dursun, zedeleyemediler bile. Ancak küfürleri yanlarına kâr kaldı. Hak gelince bâtıl yok oldu.
"De ki: Hak geldi, bâtıl gitti. Çünkü bâtıl yok olmaya mahkûmdur." (İsrâ: 81)
Daha dünyada iken arkalarına lânet takıldı, artık bu lânetle cehennemi bulurlar. Onlara ancak bu lâyık ve bu müstehaktır.
"De ki: Hak gelmiştir. Artık bâtıl ne yeniden birşey başlatabilir, ne de tekrar geri getirebilir." (Sebe: 49)
Allah-u Teâlâ bu bayraklıları bu lütufla nasipdar etti, bu çığırı onlara sirayet etti, bu çığırı bu akıncılar açtılar, bu hakikati bunlar yaydılar, bu berzahı bunlar kurdular. Bunun için de bihakkın bu lütuf faziletine erdiler.
Öyle bir fazilet ki, Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah'a inanırsınız." (Âl-i imran: 110)
Bu Âyet-i kerime cihatçılar için en büyük müjde olduğu gibi, bu nura karşı çıkanların da küfrünü ortaya koyan en büyük alâmettir.
•
Allah-u Teâlâ yemin edilen hususların kıymetinin yüceliğini belirtmek için beş şeye yemin etmiştir. Nitekim Mürselât Sûre-i şerif'inin 1. Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Birbiri peşinden gönderilenlere andolsun ki!" (Mürselât: 1)
Allah-u Teâlâ bu gönderilenlerin her türlü hayırlarla, iyiliklerle gönderildiğini beyan buyurmaktadır.
Bütün bunların hepsi O'nun dilemesi ve göndermesi ile olur. Kimi ne ile gönderdi ise o vazifeyi yapar, hepsi de O'nun emri ve hükmü ile hareket eder. Zira yaratmak da emretmek de Allah'a mahsustur. Bütün âlemleri dilediği gibi yönetmektedir.
Âyet-i kerime'de geçen "Gönderilenler"den murad; hayır ile müjdeci peşpeşe gönderilen melekler, "Lâ ilâhe illâllah" ile gönderilen ve birbirini izleyen Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz olduğu gibi, onlardan sonra peşpeşe gönderilen peygamber vekilleridir.
Onların vekillerinden murad ise kibâr-ı evliyâullah'tan olan Mürşid-i kâmil'lerdir, başkasına şâmil değildir.
Yani bunları O gönderiyor. Allah-u Teâlâ'nın izniyle bu cihadı bu gönderilenler yapıyor.,,