Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in cennetle müjdelediği Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz hakkında Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Eğer benden sonra bir nebi olaydı Ömer ibn-i Hattab olurdu." (İbn-i Mâce)
"Cenâb-ı Allah'ın rızası Ömer'in, Ömer'in rızası Allah'ın rızasıdır." (Münâvi)
"İmam Ömer benimledir, ben de onunlayım. Hak ise her nerede olursa olsun Ömer'den ayrılmaz." (Münâvi)
İlk halife Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- zamanında, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in müracaatı üzerine Zeyd bin Sâbit -radiyallahu anh- başkanlığında kurulan bir komisyon Kur'an-ı kerim'i bir kitap haline getirmiş, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- buna vesile olmuşlardır.
Halife olduktan sonra Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- zamanında başarılan işleri devam ettirdi. On yıl kadar süren başkanlığı döneminde bütün İran fethedildi. Müslümanlar doğuda Sind ve Ceyhun nehirlerine kadar hâkim oldular. Memleket Mısır'ın batı hududundan Asya'nın ortalarına kadar uzanıyordu. İslâmiyet çok uzaklara kadar yayıldı. Muhtelif milletler, muhtelif ırklar bir araya toplanmıştı. Gösterdiği adalet ve tarafsızlık sayesinde halk İslâm'a ısınıyor ve bağlanıyordu.
İslâm devleti onun devrinde kuruldu, genişledi, cihangir bir mâhiyet aldı. İslâmiyet Antakya'dan Yemen'e, Horasan'dan Trablus'a kadar geniş bir sahada yayıldı. Bu muazzam sahalara huzur ve emniyet hâkim olmuştu.
Gösterdiği adalet ve tarafsızlık sayesinde halk İslâm'a ısınıyor ve bağlanıyordu.
Daha önceleri zâlim bir idare altında inleyen insanlar, İslâm adâleti sayesinde emniyet içinde yaşadılar.
Devlet hazinesine pek çok dikkat eder, bir kimsenin hazineden en ufak bir şey gasbetmesine imkân bırakmazdı. Mülki âmirlerden kaynağı belli olmayan servetlerinin hesabını sorardı.
Devlet başkanları arasında onun kadar sade hayat sürene tesadüf edilemez. Yer üstünde yatar, maiyetsiz seyahate çıkar, devlete âit develere bizzat bakar, kapısında bir tek muhafız bulundurmaksızın yaşar, fakat bununla beraber dünyanın en büyük hükümdarları onun şöhretinden titrerlerdi.
Sulh andlaşması yapmak için Kudüs'e giderken, şehre yaklaştığında üzerinde pek sade ve mütevazi elbiseler vardı. Karşılamaya gelen kumandanlar halk arasındaki nüfuz ve heybetinin azalmasından endişe ettiklerini söylemişlerdi.
Buyurdular ki:
"Allah-u Teâlâ'nın bize ihsan ettiği nam ve şöhret, müslümanlığa âittir. Kendi şahsım için sadelik kâfidir."
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Câbir -radiyallahu anh-in rivayet ettiği bir Hadis-i şerif'lerinde onun hakkında:
"Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimse üzerine doğup batmadı." buyurmuştur. (Tirmizi: 3685)
Dininde gayet salâbetli idi. Zâhirde halk ile bâtında Hakk ile olmak ona mahsustur. Bilhassa feraset vasfıyla meşhurdur. Birçok incelik ve mânâları söylemiştir. Fikirlerinde yüksek bir isabet mevcuttu.
Adâlet ve ahlâk timsali idi. Bütün ömrünü Hakk'a vakfetmişti. Hayatı boyunca o Nur'un yolunu ve izini takip etti.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in hilâfeti döneminde çok mühim ictihadlarda bulunulmuştur. Çoğu meselelerde de Ashâb-ı kiram'ın icmaı sağlanmıştır. İctihadını yapmakla beraber Ashâb-ı kiram'ın da reyini alıyordu.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- buyurur ki:
"Ey insanlar! Doğru görüş Allah-u Teâlâ'nın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın görüşüdür. Allah-u Teâlâ ona gerçeği gösteriyordu. Bizim görüşümüz ise zandan ve tekliften ibarettir. Sünnet, Allah ve Resul'ünün koyduğu yoldur. Yanlış bir görüşü ümmet için sünnet hâline getirmeyin."
Resulullah Aleyhisselâm Medine'ye hicret ettiklerinde müslümanların kendilerine mahsus bir takvimleri yoktu. Hicretten on yedi sene sonra Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in hilâfeti zamanında hicret "Takvim başı" olarak kabul edilmiştir.