Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - Allah-u Teâlâ’nın Nur’u, Âlemlerin Gurur ve Sürûru Muhammed Aleyhisselâm (13) - Ömer Öngüt
Allah-u Teâlâ’nın Nur’u, Âlemlerin Gurur ve Sürûru Muhammed Aleyhisselâm (13)
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Nisan 2022

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

Allah-u Teâlâ’nın Nur’u, Âlemlerin Gurur ve Sürûru Muhammed Aleyhisselâm (13)

"Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rûm: 30)

 

Mâlum olduğu üzere birçok sapık fırkalar ve âlim geçinen câhiller, hususiyetle Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nurunu karartmak isteyen Vehhâbî bozmaları türemiştir.

"Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi." (Mümin: 5)

Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere Vehhâbî dinini yaymak için, Allah-u Teâlâ'nın dinini küfür püfüyle söndürmek için sinsi sinsi çalışmaktadırlar.

Resulullah Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini açıkça inkâr ettikleri gibi; bizzat Allah-u Teâlâ tarafından seçilip övüldüğü halde, zât-ı âlilerine yakışmayan şeyleri isnat etmektedirler.

Hiç şüphesiz ki İslâm dinine göre iman; Allah-u Teâlâ'nın varlığına, birliğine, Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'ın O'nun kulu ve peygamberi olduğuna ve onun Allah-u Teâlâ tarafından bize getirip tebliğ ettiği esas ve hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna tereddüt etmeden kesin olarak inanmak demektir.

İslâm dinine girmenin ilk şartı olan bu iki esas "Kelime-i Şehâdet"de toplanmıştır. Kelime-i Şehâdet'i kalp ile tasdik edip dili ile de söyleyen bir kimseye "İnanmış" mânâsına gelen "Mümin" adı verilir.

Mâlumu fâzilâneleriniz olduğu üzere Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem'i olan Muhammed Aleyhisselâm'a imanı, Tevhid'in iki rüknundan biri yapmıştır. Adını adı ile beraber almış, onun hoşnutluğunu kendi hoşnutluğu ile bir tutmuştur. "Lâ ilâhe illâllah"tan sonra "Muhammedün Resulullah" ünvanını getirmiş; ona inanmayan kişinin müslüman sayılmayacağını, iman etmemiş olacağını belirtmiştir. Bu iki kelime arasında tam bir ittifak vardır. Resulullah Aleyhisselâm'ın peygamberliğine şehâdet olmadan sadece Allah inancı fayda vermez.

"Lâ ilâhe illâllah" demekle iman etmiş olmaz, "Muhammedün Resulullah" deyince iman etmiş olur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Allah katında din İslâm'dır." buyuruyor. (Âl-i imrân: 19)

Vehhâbîler ise İslâm dini'ni bırakmışlar, Vehhâbîlik dinini seçmişler, Resulullah Aleyhisselâm'ı da emirlerini de hükümsüz saymışlar, bundan ötürü de imandan kaymışlardır.

Onlar bu Âyet-i kerime'yi inkâr ediyorlar, Vehhâbîlik dinini esas tutuyorlar ve yaymaya çalışıyorlar. Bu bir gerçektir. İspatı işte bu Âyet-i kerime'dir.

Diğer Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rûm: 30)

Bunlar dimdik ayakta duran dini hükümsüz hâle getirmek, kendi dinlerini ayakta tutmak istiyorlar. Bu küfür değil midir?

Bir diğer Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:

"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır." (Âl-i imrân: 85)

Allah-u Teâlâ böyle ferman buyuruyor. Yani Allah katında Vehhâbîlik dininin kabul olmadığını açıklıyorum ve ispat ediyorum. Bunların kurdukları dini de, başka din kurucuların kurdukları dinleri de kabul etmediğini Allah-u Teâlâ ilân ederken, bunlar kime kabul ettirmeye çalışıyorlar?

Zira Hazret-i Kur'an Cebrâil Aleyhisselâm vasıtası ile Resulullah Aleyhisselâm'a indirildi. Şeriat sahibi yalnız odur. Onun şeriatı olduğuna göre, Allah-u Teâlâ'nın hükmünü ancak o tebliğ edebilir. Başka birisinin değiştirmesi, o dini sanki çalmış ve kendisine mâletmiş gibidir. Bu bir hırsızlıktır, bu bir edepsizliktir, bu bir dinsizliktir. Bir başkasının bunu kendisine mâletmesi küfürdür.

İlâhî hükümleri hükümsüz sayarak Resulullah Aleyhisselâm'ı aradan çıkarıp, sanki onlara nâzil oluyormuş gibi göstermek, Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a karşı gelmektir. Bu büyük bir şirk değil midir? Bunu yapan müşrik değil midir?

Her ne kadar Allah-u Teâlâ'ya itaat ettik diyorlarsa da;

"Onların çoğu Allah'a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar." (Yusuf: 106)

Âyet-i kerime'sinde beyan buyurulduğu üzere müşrik olarak yaşadıklarından kendilerinin de haberi yok, onlara tapanların da haberi yok.

Bu Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ onları müşrik olarak bize tanıtıyor. Kendi dinlerini, kendi yollarını göstermemek için bu Âyet-i kerime'yi inkâr ediyorlar ve kendilerini müşrik olmayıp müslüman olarak göstermeye çalışıyorlar.

Nitekim bir Âyet-i kerime'sinde de:

"Onların kalpleri iman etmedi." buyuruyor. (Mâide: 41)

Kurulmuş bir dini hazır almak kolaylarına gitti. Bu ise bir şirktir, bunu yapan müşriktir.

Dili ile inandıklarını söyleyip de kalbi ile tasdik etmeyenler hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Bedevîler: 'İman ettik!' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz, bâri 'Müslüman olduk!' deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi." (Hucurât: 14)

Mümin olmak için, imanın kalbe nüfuz etmesi ve o kimsenin takvâya bürünmesi lâzımdır. İslâm'ı kabul etti amma kök yok. Eğer iman kökleşirse kökün esası vardır. O kök vücuda dal-budak salar. Artık o vücudun her zerresi imanla dolu olur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:

"Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmıştır." (Mücâdele: 22)

"Allah size imanı sevdirdi ve onu kalbinizde süsledi. Küfrü, fâsıklığı ve isyanı ise çirkin gösterdi.

İşte doğru yolda olanlar bunlardır." (Hucurât: 7)

Allah-u Teâlâ hakiki iman sahiplerinin kalbine imanı yazmış ve sevdirmiştir. Ey Vehhâbîler! Eğer size de imanı sevdirseydi, kalbinize yazsaydı, herhalde siz de hidayet yolunu bulurdunuz, böyle inkârda kalmazdınız.

Yalnız Vehhâbîler'e hitap etmiyorum, bütün din kuruculara hitap ediyorum. Hepsi aynı durumdadır. Bunların hepsi nefislerini ilâh edinmişlerdir, ilâhlık dâvâsı gütmüşlerdir. Bunlar kendi dinlerini ayakta tutmaya çalışan zümrelerdir.

Gerek Osmanlılar gerek diğer İslâm devletleri gittikleri her yerde Hazret-i Kur'an'ın hükmünü ve Resulullah Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini yaydılar. Bunlar ise Resulullah Aleyhisselâm'ı aradan çıkarıp, sanki peygamber kendileri imiş gibi, İslâm dinini kendilerine mâlettiler ve ortaya çıktılar.

Bunların İslâm dini ile hiçbir ilgileri yoktur. İslâm dini ile ilgisi olmayan bir kimse müslüman olur mu? Bunlara müslüman denmez. "Kendi kurduğu dinin adamı" denir.

Nitekim Erbakan da böyle yapmadı mı? "Refah'tan başka İslâm yok!" demedi mi? İslâm dinini kendisine mâletmedi mi? Diğer dinleri patatese çevirmedi mi? Bunların hepsi ayrı ayrı ilâhlık dâvâsı gütmektir ve bu bir küfürdür.

Meselâ bunun vehametini size göstereyim.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'de şöyle buyurmaktadır:

"Fâiz yiyenler, kıyamet günü kabirlerinden şeytan çarpmış gibi ihtiyaçlar içinde kalkacaklardır. Bu onların: 'Fâiz ticaret gibidir.' demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alış-verişi helâl, fâizi haram kılmıştır." (Bakara: 275)

"Faiz ticaret gibidir." diyenler nasıl ki büyük bir dalâlete düştülerse, din kurucuların durumu da bundan farksızdır. "Bu da din, o da din." diyorlar. Halbuki Allah katında din İslâm'dır, onlarınkisi bâtıldır. Hem de hakiki dini yok etmeye, hükümsüz hâle getirmeye çalışıyorlar. Allah-u Teâlâ'nın dimdik ayakta olan dinini yıkıp kendi dinlerini ayakta tutmaya çalışıyorlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın." (A'râf: 86)

İslâm yolunun başına oturmuşsunuz, halkı Allah-u Teâlâ'nın dininden çevirmeye, kurduğunuz dini ayakta tutmaya çalışıyorsunuz. Din-i mübin'i eğriltmeye çalıştığınızdan ve halkı şaşırttığınızdan ötürü, küfre kaydığınızı açık açık beyan ediyorum.

Eğer bu ifsadı yapmamış olsaydınız, kendi dininizde kendiniz kalacaktınız ve bu beyanlar size yapılmayacaktı.


  Önceki Sonraki