Habeş kralı Necâşî de gizli iman sahibi idi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz elçilerle komşu hükümdarlara İslâm'a dâvet mektupları göndermişti. İçlerinde elçiyi en iyi karşılayan Necâşî oldu. Mektubu dinledikten sonra başına koydu ve müslüman oldu.
Necâşî Tevrat ve İncil'i okumuş ve İsâ Aleyhisselâm'dan sonra bir peygamberin geleceğini bu kitaplardan öğrenmişti. Müslümanlarla bu yeni din hakkında tahkik için Habeşistan'a hicret eden müslümanları huzuruna çağırdı.
Başkanları Hazret-i Câfer -radiyallahu anh- şunları söyledi:
"Ey hükümdar! Biz cahil bir kavim idik. Taştan ağaçtan yaptığımız putlara tapardık. Lâşe yerdik, fuhuş yapardık, akrabalara küserdik, komşuluk hakkına riâyet etmezdik, kuvvetliler zayıfları ezer, zenginler fakirlerin sırtından kazanırdı.
Biz bu hâl üzerinde iken Allah içimizden bir peygamber gönderdi. Nesebi ve asâleti, doğruluk ve emâneti, şeref ve namusu hepimizce mâlumdur. O bizi Allah'ın birliğine ve O'na kul olmaya dâvet etti. Atalarımızın tapageldikleri putları terketmeye çağırdı. Bütün ahlâksızlıklardan uzaklaştırdı. Doğruluğu, emanete ve akrabalık bağına riâyet etmeyi, komşularla iyi geçinmeyi, haramdan, kan dökmekten sakınmayı bildirdi. Fuhuşu, yalanı, yetim malını yemeyi, haksızlık etmeyi, namuslu kadınlara iftira etmeyi, dil uzatmayı yasakladı. Bütün iyilikleri öğretti. Biz de ona inandık, getirdiği dini kabul ettik. Bu yüzden kavmimiz bize düşman kesildi. Bizi dinimizden çevirip putlara taptırmak için her türlü hakaret ve işkencelere uğradık. Bize zulmettiler, fakat dinimizden dönmedik. Biz de onlardan kaçıp sizin himâyenize sığındık, sizi güvenilir bulduk. Nezdinizde zulme uğramayacağımızı ve haksızlık görmeyeceğimizi umuyoruz."
Necâşi hıristiyandı. Hazret-i Câfer -radiyallahu anh- Meryem sûre-i şerif'inin başından bir miktar okudu. Dinleyenler heyecanlandılar ve ağladılar. Necâşî de kendini tutamayıp, sakalı ıslanıncaya kadar ağladı.
Sonra onlara şöyle dedi:
"Allah'a yemin ederim ki bu sözler İsâ'ya gelen ile aynı kaynaktandır." dedi, yerden bir çöp aldı ve: "Sizin okuduklarınız ile İsâ'nın dedikleri arasında şu çöp kadar fark yoktur."
Ebu Musa -radiyallahu anh- der ki:
"Habeşistan kralı Necâşî merhum'u işittim, demişti ki:
'Ben şehâdet ederim ki Muhammed Allah'ın Resul'üdür. O İsa Aleyhisselâm'ın, geleceğini müjdelediği zâttır. Eğer ben, şu saltanatın başında olmasaydım ve üzerimde insanlarla ilgili yük bulunmasaydı onun ayakkabılarını taşımak üzere yanına giderdim.'" (Ebu Dâvud)
Ve Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, müslümanlığını kavminden gizleyen Necâşi'nin, vefat ettiği zaman cenaze namazını kıldırmıştır.
İmrân bin Husayn -radiyallahu anh- der ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
'Kardeşiniz Necâşi vefat etti, üzerine namaz kılınız!' buyurdu.
Biz de onun arkasında namaz kıldık. Ben ikinci safta idim. İki saf hâlinde onun namazını kıldırdı." (İbn-i Mâce: 1535)
•
Resulullah Aleyhisselâm'ın yaptığını yapan, gösterdiği yoldan giden saâdet ve selâmete erecektir.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Bu Peygamber'e inanan, saygı gösterip aziz tutan, ona yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar kurtuluşa ve saadete erenlerdir." (A'râf: 157)
Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine hitaben Zât-ı akdes'ine ve Resul'üne gönül verenlerin dünyanın zulmetlerinden kurtulup ebedî saadete ereceğini ve selâmeti bulacağını beyan ediyor.
Ona uyanları ona verdiği şeref ile şereflendireceğini, ona verdiği nur ile nurlandıracağını, bu Âyet-i kerime'ye inanmayanların küfürde kalacağını açık olarak görüyoruz.
"İman edip sâlih amel işleyenlerin, Rabb'leri tarafından MUHAMMED'e indirilen gerçeğe inananların günahlarını Allah örtüp bağışlar ve hallerini düzeltip iyileştirir." (Muhammed: 2)
Allah-u Teâlâ burada hususiyetle Muhammed Aleyhisselâm'a indirilen gerçeğe inananları ayırmaktadır. Muhammed Aleyhisselâm'a indirilen gerçeğe inananların hallerini iyileştirecek, dünya saâdetine ahiret selâmetine kavuşturacaktır. Bütün bunlar onun sayesinde olmaktadır.
Tarih boyunca imanlarında sâdık olan müslümanların durumları da hep böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır.
•
Allah-u Teâlâ sıkıntılı halleri, dünyaya ve âhirete dâir gam ve hüzünleri, onun şefaatı ve ilticası ile kullarından kaldırır.
Ayrıca derde mübtelâ kulları, onun yüce makâmında el açtıkları zaman; düştükleri zorluktan dolayı onu vasıta yaptıkları zaman; duâ ve niyazları onun hürmetine kabul buyurur, sıkıntı ve üzüntülerden kurtarır. Suçlu bir çocuğun, kabahati anında babasının çok sevdiği bir dostuna sığınması ve kendisini affettirmesi gibidir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip de Allah'tan tevbekâr olarak günahlarının bağışlanmasını isteselerdi, (sen) Peygamber de kendileri için af isteyiverseydin, elbette Allah'ı affedici ve merhametli bulurlardı." (Nisâ: 64)
Bir insan birçok hatalara, günahlara düşebilir. Fakat bunları idrak ettikten sonra Hazret-i Allah'ın en sevgilisine sığınırsa, onun sevgisinden ötürü o kimsenin duâsını Allah-u Teâlâ reddetmez. Böylece ebedî kurtuluşa erer. Ceza görmeden ebedî lütuf ve saâdetine vesile olur.
İşte bu, hep Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini çok sevdiğinin ve ona sığınılması gerektiğinin ifadesi ve gerekçesidir.
Bu ilâhî emir onun ahirete intikali ile kesilmez ve son bulmaz. Âyet-i kerime'den anlaşılıyor ki; Allah-u Teâlâ'nın tevbeleri kabul etmesi ve onlara mağfiret edici olması, Resulullah Aleyhisselâm'a gelmelerine, huzurunda mağfiret dileğinde bulunmalarına ve Resulullah Aleyhisselâm'ın da onlar için istiğfar edivermesine bağlıdır.
Hayatında iken bereket umulan bir zâtın, vefatından sonra kabrini ziyaret etmekle de bereket umulacağı şüphesizdir. Onların bereketleri, hayatlarında olduğu gibi vefatlarından sonra da devam etmektedir.
Resulullah Aleyhisselâm'ın müminlerin tamamına istiğfarda bulunması, Allah-u Teâlâ'nın şu Âyet-i kerime'si ile hâsıl olmuş bulunmaktadır:
"Hem kendinin, hem de erkek müminlerle kadın müminlerin günahlarının bağışlanmasını dile." (Muhammed: 19)
Bu Âyet-i kerime'ler ne büyük bir şefkat, merhamet ve sığınma kapısıdır! Çünkü Resulullah Aleyhisselâm Raûf ve Rahîm sıfatlarının mazharıdır. Bu yalnız ona mahsustur.
•
Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini Âyet-i kerime'sinde beşeriyete şu şekilde tanıtmaktadır:
"De ki: Doğrusu hiç kimse beni Allah'tan kurtaramaz ve ben O'ndan başka sığınak da bulamam." (Cin: 22)
Yoldan sapmış, şirke düşmüş Vehhâbîler bu Âyet-i kerime'yi delil göstererek Resulullah Aleyhisselâm'ı vesile yapmayı ve: "Şefaat yâ Resulellah!" demeyi Allah-u Teâlâ'ya ortak koşmaya kadar gitmişlerdir.
Oysa Allah-u Teâlâ daha sonra gelen Âyet-i kerime'de: "İllâ" kelimesi ile başlayarak istisnâ yapmakta ve şöyle buyurmaktadır:
"Benim yaptığım sadece Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir.
Kim Allah'a ve Peygamber'ine isyan ederse, ona içinde sonsuz ve temelli kalacakları cehennem ateşi vardır." (Cin: 23)
Bu münkirlerin kör gözleri bu ilâhî beyanı görememekte, derin cehâletlerini ortaya koymakta ve çok gülünç bir duruma düşmektedirler.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Allah-u Teâlâ'nın öyle bir elçisidir ki, o kendiliğinden bir şey yapamaz. Fakat onu gönderen Rabb'i her şeyi yapabilir. Elçisine düşmanlık eden Rabb'ine düşmanlık etmiş, onu seven ve itaat eden de yine Rabb'ini sevmiş ve itaat etmiş olur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde Resulullah Aleyhisselâm'a itaat edilmesini emrediyor ve şöyle buyuruyor:
"Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. " (Teğabün: 12)
Bu ilâhî bir emirdir, bunun içindir ki Allah-u Teâlâ elçiye isyan etmenin Allah-u Teâlâ'ya isyan etmek demek olduğunu açıkça beyan etmekte ve isyan edenlerin de âkıbetlerini beşeriyete duyurmaktadır.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Aleyhisselâm elbette:
"Onlara duâ et. Şüphesiz ki senin duân onlar için sekinettir (huzur kaynağıdır). Allah işitendir, bilendir." (Tevbe: 103)
Emr-i şerif'i gereğince, kulları tarafından duâ ve yalvarışa vesile ve vasıta olur. Onun yapacağı duâ, müminlerin kalplerinin huzur ve sükun bulmasına sebep olur.
Hiç şüphesiz ki Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a çok büyük bir şan ve yetki vermiştir.