Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (183) - Saînüddin Ali Türkî -Kuddise Sırruh- (4) - Ömer Öngüt
Saînüddin Ali Türkî -Kuddise Sırruh- (4)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (183)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Kasım 2021

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (183)

Saînüddin Ali Türkî -Kuddise Sırruh- (4)

 

Dünya ve Ahiret Hasenesi:

İbrahim bin Edhem -kuddise sırruh- Hazretleri’nden rivâyet edildiğine göre; Allah-u Teâlâ İsrâiloğulları’na gönderdiği peygamberlerden Yahya bin Zekeriyya Aleyhisselâm’a, velilerinden birini niyetinden ötürü sevmeyi kendisine şiâr edindiğini, bu kimseyi nebilerin ve resullerin dahi gıpta edeceği bir kemâlatla göndereceğini vahyetmiş; onda tecellî edip, onu Zât’ından gayrı her şeyden temizleyeceğini haber vermiş bir noktasında şöyle buyurmuştur:

“Sonra da bir münâdi’ye;

‘Bu filân oğlu filândır! Allah’ın velisi, seçtiği ve yarattıklarının en hayırlısıdır!’ diye nidâ ettireceğim.”

Çok mühim bir husus. O ikinin ikincisi olduğu için bunlar oluyor. İki kandil, iki nur, iki kaynak, iki kanal...

En hayırlısı olmasının mânâsı; Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini bir tek yarattı. Onun yanında da bunu yarattı. Burada bir birlik husule geldi.

“Nida ettireceğim!” demek, yani onu âlemlere bildireceğim, onu beşeriyete ilân edeceğim.

Burada babamı da katmış oluyor, onu da şereflendiriyor, babamın ismini de duyurmuş oluyor.

“Onu ziyaretime çağırmasını emredeceğim.”

Ziyaretine çağırması hususi bir şeydir. Kimseye bahşetmediği ve ilân etmediği bir lütuftur bu. Bunu hiç kimseye bahşetmedi.

Nasıl ki Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini Mirac-ı şerif’te huzuruna dâvet ettiyse, onu da ahirette dâvet edecek.

“Vech-i kerîm’ime nazar ettirerek, onun gönlüne şifâ vereceğim.”

Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine Mirâc-ı şerif’te Cemâl-i bâkemâl’ini gösterdi, ona da mahşerde gösterecek.

Saînüddin Ali Türkî -kuddise sırruh- Hazretleri “Fusûsu’l-Hikem” kitabı’na yazdığı şerhte Bakara sûre-i şerif’inin 201. Âyet-i kerime’sindeki ahiret hasenesinin “Hâtemü’l-velâye” olduğunu beyan etmiştir.

Buyurur ki:

“Dünya hasenesi Hâtemü’n-nübüvve olduğu gibi, ahiret iyiliği ile murâd edilen de Hâtemü’l-velâye’dir.” (89a yaprak)

Gönlüne şifâ vermesinin mânâsı; yani onun gönlünü kendimle dolduracağım.

“Bana gelince de, onunla aramdaki perdeyi kaldıracağım; bana nasıl dilerse öylece nazar edecek.”

Onun her şeyini serbest bırakıyorum. Bir evin çocuğu babasına nazar ettiği gibi, o da bana istediği gibi nazar edecek. O da evin çocuğudur, evinde istediği gibi hareket edecek.

“Ve diyeceğim ki; ‘Müjdeler olsun sana! İzzet ve Celâl’ime yemin ederim ki, bana ettiğin nazarla senin gönlünü iyileştirip; her gün, her gece ve her saat içinde senin için bir keramet ortaya koyacağım!’” (“el-Muhabbe li’l-Muhâsibî”; s. 22-23)

Yani karşılaşacağın her hareketinde seninleyim. Seninle olduğum için, her gün her saat hemhâl de olduğum için, arzularını yerine getireceğim, işine yardım edeceğim, gücüne kuvvet vereceğim, seni o lütfa süreceğim.

Zaten her şey keramet. Kuru bir ağaçtan bir şey çıkar mı? Bu çıkanlar hep O’nun kerametidir, lütfu ihsanıdır. Allah-u Teâlâ ona bu şekilde tecellî edecek ve bu tecelliyâtla ona bunları verecek.

“Bana ettiğin nazarla!..” beyanı çok mühim. “Sanma ki bilinmiyor! Hep benimle olmak istediğini biliyorum.” mânâsına geliyor.

Dikkat edilirse Allah-u Teâlâ Yahya Aleyhisselâm’a indirdiği vahyinde Hâtem-i veli’yi bizzat gönderdiğini beyan buyurmaktadır.

Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Fütûhu’l-Gayb” adlı eserinde buyurur ki:

“Resul ve nebilerin vekilidir, işte peygamberler bunu vekil etmişlerdir.” (33. Makale)

Onların vazifeleri bitti, onlar çekildiler ve onların vazifesini o yapacak, o onları aratmayacak.

Nitekim Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:

“İzzet ve Celâl’ime yemin ederim; ben onu öyle bir gönderişle göndereceğim ki, Nebi’ler ve Resul’ler dahi ona gıpta edecekler!”

Bu orayı da geçti şimdi. Gayemiz O’nun gönderdiğini duyurmaktır.

Az evvel arzettiğimiz gibi, gıpta etmelerinin sebebi ve hikmeti; onu Allah-u Teâlâ gönderdiği için, irşadını O yaydığı için, bu nuru bütün dünyaya O sirayet ettirdiği içindir.

Kur’an-ı kerim’de muhtelif vesilelerle kıssalara yer verilmektedir. Bu kıssaların gayesi insanları imana yöneltmek, inanan insanların imanlarını kuvvetlendirmektir.

Yâsin Sûre-i şerif’inde geçen kıssada kendilerini Hakk’a dâvet için gönderilmiş olan elçileri Antakya halkının nasıl reddettikleri ve o elçilerin de kendilerini nasıl savunmuş oldukları anlatılmaktadır:

“Onlara o memleket halkını (Antakyalıları) misal getir. Hani oraya elçiler gelmişlerdi.” (Yâsin: 13)

Bu kıssa, gerek üzerlerine azap sözü hak olanları korkutmak ve gerekse uyarılara kulak verenleri müjdelemek hususunda Cenâb-ı Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ve onun güzide ümmetine vâdedilmiş olan müjdelerin mühim bir numunesini vermektedir.

İslâm daima galiptir, mağlup edilemez. Allah-u Teâlâ inananların her zaman için yanındadır. Dinine yardım edenlere yardım eder, lütfu ile destekler.

İsa Aleyhisselâm hayatta iken dinini müjdelemek için zaman zaman çeşitli yerlere dâvetçiler gönderiyordu. Antakya halkını Tevhid’e dâvet etmek için Havâriler’inden iki kişiyi göndermişti. Oranın halkı karşı çıkınca arkalarından bir Havârî daha gönderdi.

Allah-u Teâlâ bu hadiseyi şöyle haber veriyor:

“O zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de onları yalanlamışlardı.” (Yâsin: 14)

Elçiler onlara gelip kendilerini Hakk’a dâvet ettiklerinde, hiç düşünmeden reddettiler. Hatta üzerlerine saldırdılar ve hapsettiler.

“Biz de bir üçüncü ile onları takviye edip desteklemiştik.” (Yâsin: 14)

Bu üçüncü zât da o halkı aynı surette Tevhid’e dâvet etti. Daha önce gelen iki zâtı teyidde ve tasdikte bulundu.

Bu üç zât Antakya halkına:

“Gerçekten biz size gönderildik demişlerdi.” (Yâsin: 14)

Buradaki hikmeti size arzedeyim: Dikkat edilirse onları görünüşte İsa Aleyhisselâm gönderdi, fakat Allah-u Teâlâ: “Biz gönderdik.” buyuruyor. “Biz gönderdik.” buyurulması, İsa Aleyhisselâm tarafından gönderilmeleri de Allah-u Teâlâ’nın emriyle olduğundan dolayı olmuş oluyor.

Binaenaleyh bu gönderilenler Hazret-i Allah’ın emrini tebliğ ediyorsa, gönderilmiş olduğu için, halkın onlara itaat etmesi gerekiyor.

Onlara isyan eden, gönderene isyan etti demektir. Ahirette de bundan ötürü muhasebeye çekileceği şüphesizdir.

O gönderdiği için, O’nun gönderdiğine inkâr ve itiraz edildiği için işler değişiyor. Kimisine ebedî saâdeti, kimisine ebedî felâketi bu noktadan vermiş oluyor.


  Önceki Sonraki