c- İnkârcı Sapıklar (2)
Kâfirin ölüm zamanı geldiğinde melekler kendilerine azabı, cezayı, zincir ve halkaları, cehennemi ve kaynar suları, Rahman ve Rahim olan Allah-u Teâlâ’nın öfkesini müjdelerler.
“Bu zâlimler ölüm dalgaları içinde can çekişirken, melekler de ellerini uzatmış: ‘Haydi canlarınızı teslim edin! Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve Allah’ın âyetlerine karşı kibirlilik taslamanızdan ötürü, bu gün siz horlayıcı, alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız!’ derken bir görsen!” (En’âm: 93)
Kendi ruhlarını çıkarmaya güçleri olmadığı halde, meleklerin bu emirleri azaplarını, hasretlerini artırmak, onları tâciz etmek içindir.
Azap melekleri ise ruhlarının cesetlerinden çıkması için yüzlerine ve kıçlarına şiddetle vururlar.
“Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve: ‘Haydi, yangın azabını tadın!’ diyerek canlarını alırken onları bir görsen!” (Enfâl: 50)
O kâfir kimsenin bedeninden ruhu kabzolunurken onun gerçekte ne acılar çektiğini ve ne hasretler içinde gittiğini dışarıdakilerin müşahede etmesi mümkün değildir.
Âyet-i kerime’de: “O anda onları bir görsen?” buyurulmasında büyük ibretler vardır.
Bu ayrılık anında, dünyadan kopmadan ve uzaklaşmadan dolayı öyle bir acı duyar, öyle bir ızdırap çeker ki, yanar da yanar. Bu yanmadan dolayı her türlü nurdan mahrum olarak önünde azaba, ardında lânet olarak o âleme sevkedilir. Yeniden dirilişinde de, mahşer yerinde haşroluşunda da bu minval üzere acılar sürer gider.
“İşte bu, ellerinizin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir. Yoksa Allah kullara zulmetmez.” (Enfâl: 51)
“Ve şüphesiz ki en son varış ancak Rabb’inedir.” (Necm: 42)
Allah kullarının nazarlarını eninde sonunda canlarının çıkacağı ana ve o anda meydana gelecek olan korkulu dakikalara çevirmeleri için uyarı mahiyetinde Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır.” (Kıyamet: 26)
Dünya hayatının sonu ve ahiret merhalelerinin ilk kapısı olan ölüm ve can çekişme hâli beyan edilerek, ahireti bırakıp da dünyaya bel bağlayanların belini kıran o büyük belânın ahirete de kalmayıp, dünyada iken başladığı gözler önüne seriliyor.
Ölüm işaretleri gelmiş çatmış. Yakınları etrafını sarmışlar. Bir şeyler yapabilmek için başında dönüp duruyorlar.
Çare aramak için çırpınan aile efradı tarafından:
“Kim afsun yapar, bunu kim tedavi eder acaba? denir.” (Kıyamet: 27)
Kimi hekim çağırır, kimi üfürükçüden meded umar. İnanan da inanmayan da son bir teselli olmak üzere ona başvurur.
“Ve kendisi de bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.” (Kıyamet: 28)
İşler sarpa sarmış, can boğaza dayanmış, nefesi tıkanmış, ayrılık vakti gelmiş. Sevgili dünyasına “Elveda!” diye diye vedâ ediyor. Dünyasından ayrılma sıkıntısı ile ölüm sıkıntıları birleşmiş, el ayak karışmış.
“Ve bacak bacağa dolaşır.” (Kıyamet: 29)
Artık onun işi bâki olan Allah’a kalmıştır.
“İşte o gün sevk Rabb’inedir.” (Kıyamet: 30)
Hesabı görülmek, cezası verilmek üzere, itile kakıla, hakaretlerle O’nun huzuruna götürülür.
Ahireti bırakıp da dünyayı sevenlerin dünyada varacakları kötü son işte budur...