Hazret-i Ali -kerremallahu veche- Efendimiz buyururlar ki:
“Devân sendedir bilmezsin.
Derdin de sendendir görmezsin.
Sen kendini küçücük bir cirim zannedersin,
Halbuki bütün âlemler sende dürülmüştür (de bilmezsin)”
O bunu gördü, bildi ve söyledi. Ah bunu görmek ne güzeldir, amma sen görmüyorsun ve bilmiyorsun! Çünkü çekirdekte kaldın. Hâlbuki sende ne yarattıysa âlemde o var. Ama sen dürülü kaldın. Âyân-ı sabiten bu sahada istidat gösteremediği için çekirdekte kaldın. Her şeyi ayrı ayrı görüyorsun da Hazret-i Allah’ın her şeyde var olduğunu ve her şeyden her şeye yakın olduğunu görmüyorsun.
İşte Âyet-i kerime:
“Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” (Vâkıa: 85)
Bu Âyet-i kerime senin her şeyde O’nu görmediğini beyan ediyor. Bu Âyet-i kerime’den anlaşılıyor ki, Hazret-i Allah her şeyden her şeye yakın. Amma sen dürülü kaldığın için bazı şeyleri görüyorsun da O’nu görmüyorsun. Neden? Hakikata kör olduğun için O’nu göremedin ve bilemedin. Zira hakikata varamadığın için de ilmin zandan öteye geçmedi. Ya ilmel-yakîn’de veya en çok aynel-yakîn’de kaldın. Bunun için her şeyi kendi zannın ile ölçüyorsun, zan ise hakikatin karşısında hükümsüzdür.
İnsanın yaratılışında sayılamayacak kadar çok ince sanatlar, garip hikmetler, çeşit çeşit ziynetler vardır.
Mühim olan ise, insanın Allah-u Teâlâ tarafından verilen fazilet ve meziyetini koruması, Rabb’inin kendisine bir lütuf olarak bağışladığı eşsiz emsalsiz nimetlerine karşı O’na nankörlük etmemesi; bedeninin, organlarının, akıl ve zekâsının hikmet ve değerini bilip, her birini en güzel bir şekilde kullanmaya ihtimam göstermesidir.
Niçin? Cenâb-ı Hakk’ın tecelliyatına mazhar olduğu için.
“Bu harmanda bir tek dâneyim,
Âlem bendendir.”
O gerçekte bir dâne. Ama O tecelli ettiği zaman bir kâinât. Hazret-i Allah dilediği yerde tecelli eder.
Musa Aleyhisselâm’a ağaç konuştu. Ama konuşan ağaç değildi. Hazret-i Allah ağaca tecelli etmişti...