Resulullah Aleyhisselâm’ın yolunda olan vekillerine ve velilerine Allah-u Teâlâ’nın ihsan ve ikramı o kadar büyüktür ki, onlar dünyada iken Hakk iledirler, hakikat iledirler, onlar cennete muhtaç değildirler, Cennet-i âlâ’nın bâtınına vâristirler.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Rabb’inin huzurunda durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.” (Rahman: 46)
Bu iki cennetten birisi dünyada iken gönül cennetine girmektir, âhirette ise dilediği lütfunu onlara bahşeder.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Dünyada da muhakkak bir cennet vardır. Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet mârifetullah’tır.”
Bu gönül cennetidir. Onlar dünyada iken bu cennete girmişlerdir, bu halleri böylece âhirete intikal eder.
Onlar dünyada iken cennet için çalışmadılar. Hazret-i Allah ve Resulullah için çalıştılar.
Bir Hadis-i şerif’te:
“Kim Allah için olursa, Allah da onun için olur.” buyurulmaktadır.
Onlar O’nun has ve müstesna kullarıdır, onları dünyada gönül cennetinde yaşatıyor. Hem içten hem dıştan en güzel hayatı onlara bahşetmiştir. Onlar en güzelini tercih ettikleri için en güzelini onlara vermiştir. Dünyada saâdetine, ahirette selâmetine erdirmiştir. Onların tercih ettiği Hazret-i Allah’tır, Hazret-i Allah’ın da tercih ettiği bunlardır. Daha doğrusu onlar kendisi için yarattığı, donattığı ve yürüttüğü kullardır. O kulunu sevmiş, seçmiş, kendisine çekmiştir. Kendisine muhabbet etmesi için de muhabbet vermiştir. Başka bir şeyle meşgul olmasını, başka bir arzu beslemesini katiyyen istemez. O kulun da gerçekten Hakk’tan gayrı hiçbir arzusu yoktur. Nasıl bir hayat yaşadıklarını kimse bilmez.
“Bu Allah’ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir.” (Cum’a: 4)
Vekillerine, velilerine bahşettiği lütuflar böyle olursa, tasavvur buyurun ki Nur’una neler vermiştir?
•
Dünya hayatı hayat-ı hayalidir. Serap gibi parıldar, bulut gibi geçer gider. Allah-u Teâlâ dünyayı geçim uğrunda çalışma ve gayret, mihnet ve meşakkat, imtihan ve ibtilâ yeri; âhireti ise mükâfat ve mücazat yeri olarak yaratmıştır.
Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:
“O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk: 2)
Hayat-ı hayalî dünyaya gelmekle başlıyor. Bu dünyada her kelimemiz zaptediliyor, her yaptığımızın fotoğrafı çekiliyor.
Ey insan! Dünya senin için bir imtihan sahnesidir. İmtihanını burada verebilirsen orada sırat da yok, azap da yok, hiçbir sıkıntı yok.
Eğer sen dünyayı bir imtihan sahnesi kabul edip Hakk ile olursan, işte bu noktada dünyanın kıymeti çok büyüktür.
Yok eğer imtihan sahnesi olduğunu unutup da dünyaya dört elle sarılırsan, imtihanı kaybedersin. Bu da senin ahiretini kaybetmene ve ebedî felâkete düşmene sebep olur.
Nitekim Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“İnsanlardan öyleleri var ki: ‘Ey Rabb’imiz! Bize dünyada ver!’ derler. Böyle isteyenlerin ahiretten hiç nasibi yoktur.” (Bakara: 200)
Çünkü onların bütün istekleri dünyanın geçici ve gayri meşru zevkleridir. Gördükleri ve görecekleri her şey dünyaya mahsustur.
Gerçekten Allah-u Teâlâ’ya ve Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine gönül veren ehl-i imana gelince, onların durumu ayrıdır.
“Onlardan bir kısmı da: ‘Ey Rabb’imiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver, bizi cehennem azabından koru!’ derler.” (Bakara: 201)
Dünya ve ahiret iyiliğini isteyenlerin dünyadaki duâları budur.
Bu Âyet-i kerime’ye muhtelif mânâlar verilmiştir. Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz:
“Dünya iyiliğinin sâliha bir hanım, ahiret iyiliğinin ise huri olduğu”nu söylemiştir.
Fakir kendimizi bildiğimiz andan beri bu Âyet-i kerime’nin üzerinde çok dururuz. Dünya hasenesi de Hazret-i Allah ile olmak, ahiret hasenesi de Hazret-i Allah ile olmaktır. Biz bunu böyle kabul etmişizdir. Çünkü başka bir şey yaşatmamış Hazret-i Allah.
Eğer seni dünyada günahlara dalmaktan korursa, ahirette de seni azabından korur, cehenneme düşmekten muhafaza eder.
“İşte onlara kazançlarından ötürü karşılık vardır.” (Bakara: 202)
Dünyaya gönderiliş sebebini lâyık-ı veçhile takdir edenlerin gerçek hayatı ölümden sonra başlıyor.
Bu ise hayat-ı hakikidir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî)
İnsanın kabirdeki bu yaşayışı dünyadan alâkasını kestiği andan itibaren başlar. Dünya hayatının müddeti kısa ve lezzeti de geçici olduğu için, bir aldanma ve oyalanmadan başka bir şey değildir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“Senin için ahiret, dünyadan daha hayırlıdır.” (Duhâ: 4)
İşte bu hayat-ı hakikinin semeresidir. Nefsin ölümünden sonra yepyeni bir hayat başlar.