Bedir savaşına hazırlanırken Ashâb-ı kiram’ı ile istişare yapmıştı. Onlar da kendilerine nasıl değer verildiğini görerek fevkalâde mahzuz olmuşlar ve şöyle söylemişlerdi:
“Yâ Resulellah! Allah sana ne emrettiyse yerine getir. Bize denizi geçelim desen, seninle birlikte geçeriz. Dünyanın öbür ucuna gidelim desen, seninle beraber gideriz.
Kavminin Musa Aleyhisselâm’a dediği gibi: ‘Sen ve Rabb’in varın savaşın, biz burada oturacağız’demeyiz, fakat biz deriz ki ‘Sen dilediğin yere git, seninle beraber olacağız.”
Bir defasında Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimizin elinden tutmuştu.
“Yâ Resulellah! Sen bana canımdan başka her şeyden daha sevgilisin.” deyince buyurdular ki:
“Hayır! Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ben sana canından daha sevgili olmadıkça imanın kemâle ermez.”
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-:
“Öyle ise, şu anda yâ Resulellah! Sen canımdan da sevgilisin.” diyerek bağlılığını ifade etti.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Yâ Ömer! Şimdi imanın kemâle erdi.” buyurdular. (Buhârî, Tecrid-i sarîh: 2069)
Resulullah Aleyhisselâm’ı bu derece sevmenin mükâfatı da unutulacak gibi değildir.
Bu en yüksek mertebedir. “Peygamberlerle beraber olmak” mertebesidir.
Bu ne muhabbet ihtişamıdır ki, gören âşık görmeyen âşık.
•
Enes -radiyallahu anh- anlatıyor:
Resulullah Aleyhisselâm’a bir zât gelerek: “Kıyamet ne zaman kopacak Yâ Resulellah!” dedi. Resulullah Aleyhisselâm ona: “O gün için ne hazırladın?” diye sordu. “Farz namazlardan, oruçlardan, sadakalardan başka fazla bir ibadetim yoktur. Fakat Allah ve Resul’ünü çok seviyorum.” deyince şöyle buyurdu:
“Sen sevdiğinle berabersin.” (Tirmizî)
Hadis-i şerif’i rivâyet eden Enes -radiyallahu anh- der ki:
“Biz Resulullah Aleyhisselâm’ın bu sözüne sevindiğimiz kadar hiçbir şeye sevinmemiştik. Ben de Resulullah Aleyhisselâm’ı, Ebu Bekir’i ve Ömer’i seviyorum ve bu sevgim sebebiyle onlarla beraber olacağımı umuyorum.”
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’den rivâyete göre bir kimse Resulullah Aleyhisselâm’a gelerek:
“Yâ Resulellah!
Ben seni kendi çocuğumdan, hatta kendi canımdan da çok seviyorum. Öyle ki evde otururken sen aklıma gelince, hemen gelip seni görmeden duramıyorum. Fakat beni düşündüren bir mesele var. İkimiz de öldüğümüzde sen cennete girecek ve Peygamber katına çıkacaksın. Ben ise cennete girersem bile seni göremeyeceğimden korkuyorum.” dedi.
Resulullah Aleyhisselâm ona cevap vermedi. Daha sonra şu Âyet-i kerime nâzil oldu:
“Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse; işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel birer arkadaştırlar.” (Nisâ: 69)
•
Sa’d bin Muaz -radiyallahu anh- Bedir günü Resulullah Aleyhisselâm’a gelerek:
“Yâ Resulellâh!
İstersen sana bir gölgelik yapalım ve binek hayvanlarını da hazırlayalım, sen orada otur. Biz düşmanla savaşalım. Eğer Allah bizi düşmana galip getirirse ne âlâ! Zaten istediğimiz de budur. Yok eğer aksi olur da mağlup olursak, sen hayvanına biner, Medine’ye dönersin. Oradakiler de seni en az bizim kadar sevmektedirler. Eğer senin harbe katıldığını bilselerdi, harpten geri kalmazlardı. Allah seni onlarla kuvvetlendirdi. Onlar sana yardımcı olur, seninle beraber savaşırlardı.” dedi.
Resulullah Aleyhisselâm onun bu sözlerinden çok memnun oldu ve ona hayır duâda bulundu. Daha sonra Resulullah Aleyhisselâm’a, altında oturacağı bir gölgelik yapıldı.
•
Bir yahudi âilenin çocuğu olan Talha bin Benâ -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in yanına gelince, hemen ona sarıldı ve ayaklarını öpmeye başladı. Sonra da:
“Dilediğin şeyi emret, her ne dersen yapacağım.” dedi. Resulullah Aleyhisselâm çocuğun bu şekilde konuşmasına hayret etti ve:
“Git babanı öldür!” buyurdu.
Çocuk Resulullah Aleyhisselâm’ın emrini yerine getirmek üzere geri dönüp huzurdan çıktı. O zaman Resulullah Aleyhisselâm Talha -radiyallahu anh-i tekrar çağırarak:
“Sakın böyle bir şey yapayım deme! Çünkü ben akrabalık bağlarını kesmek için gelmedim.” buyurdu.
Bu hadiseden sonra Talha -radiyallahu anh- hastalandı. Resulullah Aleyhisselâm soğuk ve bulutlu bir kış günü onu ziyarete gitti. Geri döneceği zaman annesine:
“Talha’nın durumunu hiç de iyi görmüyorum. Ölmesi yakındır. Öldüğünde bana haber verin de cenazesinde hazır bulunup, namazını kıldırayım ve hemen defnedin.” buyurdu.
Resulullah Aleyhisselâm Sâlim bin Avf oğullarının yurduna henüz varmamıştı ki Talha -radiyallahu anh- ruhunu teslim etti.
Ölmeden önce:
“Ölünce beni hemen gömün ve Rabb’ime kavuşturun. Resulullah Aleyhisselâm’ı çağırmayın. Benim yüzümden yahudilerin ona bir kötülük yapmasından korkarım.” demişti.
Resulullah Aleyhisselâm’a ancak ertesi sabah haber verilebildi. Vefat haberini duyar duymaz gitti. Talha -radiyallahu anh-in mezarı başında durdu. Ashâb-ı kiram da saf bağladılar. Ellerini açarak:
“Allah’ım! Sen ondan hoşnut ol, o da senin rahmetine kavuşsun.” diye duâ etti. (Taberânî)
•
Abdullah bin Huzâfe -radiyallahu anh-i alaycı ve çirkin hareketleri var diye Resulullah Aleyhisselâm’a şikâyet ettiler.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:
“Onunla uğraşmayın. Siz onun içini bilmezsiniz. O Allah’ı ve Resul’ünü sever.” buyurdu.
•
Abdullah bin Zül-Bicâdeyn -radiyallahu anh- Medine’de vefat etti. Yıkanıp kefenlendikten sonra, tabutu omuzlara alınınca Resulullah Aleyhisselâm:
“Onun nâşını güzelce taşıyın. Allah da ona hoş muâmele etsin. Çünkü o Allah ve Resul’ünü seviyordu.” buyurdu.
Mezar kazılırken de:
“Mezarını genişçe kazın ki, Allah ona bol rahmet ihsan etsin.” buyurdu.
Ashâb-ı kiram’dan bazıları:
“Yâ Resulellah! Ölümüne üzüldün.” dediler.
“Evet. Çünkü o Allah ve Resul’ünü seviyordu.” buyurdu. (İbn-i Mâce)
Radiyallahu anhüm ecmaîn.