Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ - Hâtem-i Enbiya Muhammed Aleyhisselâm ve Ashâb-ı Kiram (4) - Ömer Öngüt
Hâtem-i Enbiya Muhammed Aleyhisselâm ve Ashâb-ı Kiram (4)
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
Dizi Yazı - Tasavvuf
1 Temmuz 2021

 

TASAVVUF'UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ

Hâtem-i Enbiya Muhammed Aleyhisselâm ve Ashâb-ı Kiram (4)

 

Muhacirler ve Ensar (2)

Allah-u Teâlâ bu mümtaz zâtların üstün vasıflarını Kur’an-ı kerim’de meth-ü senâ ediyor ve şöyle buyuruyor:

“İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler birbirlerinin dostlarıdırlar.” (Enfâl: 72)

Önce Muhacirler anılmıştır. Çünkü onlar İslâm’ın temelidir. Allah rızâsı için mallarını ve yurtlarını terketmişlerdir.

İkinci olarak Ensar’dan bahsedilmiştir. Bunlar ise hicret eden kardeşlerini evlerinde barındırdılar, onları mallarından istifade ettirdiler. Allah’ın dinine ve Resul’üne onlarla birlikte cihad ederek yardım ettiler. İşte Allah-u Teâlâ bunlar hakkında biri diğerinin velisi olduğu hükmünü vermiştir.

“Muhacirler”in ve “Ensar”ın dünyadaki hükmü zikredildikten sonra ahirette onlar için büyük müjdeler olduğu Âyet-i kerime’lerde haber verilmektedir:

“İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler, muhacirleri barındıranlar var ya, işte gerçek müminler onlardır.

Onlar için mağfiret ve cömertçe verilmiş bir rızık vardır.” (Enfâl: 74)

Bu ise çok büyük bir tebşir-i ilâhi’dir.

Resulullah Aleyhisselâm’ın hicreti esnasında Medine’de iki Arap kabilesi ile üç yahudi kabilesi vardı.

Evs ve Hazreç, Yemenli iki kardeş idi. Babaları Hârise bin Sa’lebe olup “Seylül-arim” denilen sel felâketinden sonra kabileleri ile Yesrib civarına gelip yerleşmişler ve nesilleri gitgide çoğalmıştı. Müşrik olan bu iki kabile ile, Yesrib’in eski ve nüfuzlu sakinlerinden olan yahudiler arasında zaman zaman çarpışmalar olduğu gibi; bu iki kardeş kabile arasında da sık sık anlaşmazlıklar çıkar, yıllarca savaşır dururlardı. Bu savaşların en sonuncusu Buâs harbidir. Hicretten beş yıl kadar önce sona eren ve bazı aralıklarla yüz yirmi sene süren bu harpte, her iki tarafın da en asil ve şerefli insanları öldürülmüş veya yaralanmıştır. Yahudiler de bunları birbirine düşürmek için kışkırtmaktan geri durmazlardı.

İşte Ensar böyle bir halde iken, kısmeti olanlar öyle coşkulu bir şekilde müslüman oldular ki, İslâm’ın doğru ve nurlu yolunu görür görmez, gönülleri ve bünyeleri ile birlikte büyük bir teslimiyet dairesine girdiler. Allah adına birbirini sevmeye, Allah rızâsı yolunda birbirlerinin haklarını gözetmeye, takvâ ve iyilik üzerinde yardımlaşmaya başladılar. Resulullah Aleyhisselâm’ı ve Mekkeli müslümanları Medine’ye dâvet ettiler. Geldiklerinde de tam bir kardeş muamelesi yaptılar, kendi evlerinde barındırdılar, onlara eşit haklar tanıdılar, evlerine mallarına ortak yaptılar. İki hanımı olanlar, iddetinin bitmesinden sonra onunla evlenmeyi dileyecek olurlarsa, hanımlarından birini onun için boşama teklifini dahi yaptılar.

Gerçekten de bu nimet, hatırlanması ve şükredilmesi gereken büyük bir nimettir.

Evs ve Hazreçli müslümanlara, yardımcılar mânâsında Ensar ismi verilmiştir.

Enes bin Malik -radiyallahu anh-e:

“Siz öteden beri bu isimle mi anılırdınız, yoksa size bu ismi Allah mı koydu?” diye sorulduğu zaman “Evet, bu ismi bize Allah koydu.” cevabını vermiştir. (Buhârî)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Muhacirlerden evvel Medine’yi yurt ve iman evi edinmiş olan Ensar, kendilerine hicret edip gelenleri severler.” (Haşr: 9)

Başta Peygamber olmak üzere hicret eden o sâdıkları din kardeşleri bilerek dostluklarını gösterirler.

“Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir kaygı hissetmezler.” (Haşr: 9)

Muhacirlere verilen şeylere kendileri sahip olamadıklarından dolayı kalplerinde ona dair bir ihtiyaç meyli duymazlar. Bu gibi şeylere gözleri takılıp kalmaz. Son derece ihtiyaç ve yoksulluk içinde olsalar da, malın başkalarına verilmesini tercih ederler. Onların bu tercihleri mala ihtiyaçları olmadığından değildir. Aksine bu tercihleri ihtiyaçları olmasına rağmendir.

“Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, muhacir kardeşlerini tercih ederler.” (Haşr: 9)

Başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından önde tutarlar. Kendileri aynı şeye muhtaç olmaları halinde, muhtaç olan başkalarının ihtiyaçlarını karşılamakla işe başlarlar.

“Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar saâdete erenlerdir.” (Haşr: 9)

Tevbe Sûre-i şerif’inin 100. Âyet-i kerime’sinde ise İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara sadâkatle güzellikle tâbi olanlardan Allah-u Teâlâ’nın râzı olduğu, onların da Allah-u Teâlâ’dan hoşnut olduğu, Allah-u Teâlâ’nın onlar için içinde ebedi kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladığı, bunun da büyük bir bahtiyarlık olduğu beyan buyurulmaktadır.

Daha ilk günden itibaren Resulullah Aleyhisselâm’a hizmet için birbirleriyle yarışa başlayan Ensar, Akabe biatlarında verdikleri sözün eri olduklarını ispat ettiler. Onu her türlü tehlikelerden korumuş, gerek Medine’deki yahudilerle ve münafıklarla, gerekse Bedir savaşından itibaren Mekkeli müşriklere ve diğer düşmanlara karşı yapılan silâhlı mücadelede Resulullah Aleyhisselâm’ın ordusunda yer almışlardır.

Resulullah Aleyhisselâm’ın ve Muhacirler’in Medine’ye hicretlerine imkân sağlamanın bir neticesi olarak bir İslâm devletinin kurulmasına zemin hazırlamışlardır. Resulullah Aleyhisselâm bu sayede pek büyük imkânlara ulaşabilmiştir.

Aynı şekilde Ensar’ın hanımları da büyük fedakârlıklar göstermişler, İslâm’ın gelişip güçlenmesine destek olmuşlardır.

Resulullah Aleyhisselâm onların dostluğundan son derece memnundu.

Bir Hadis-i şerif’lerinde Ensar hakkında:

“Onları ancak mümin olanlar sever ve onlara ancak münafık olan buğzeder.

Kim onları severse Allah da onu sever. Kim buğzederse Allah da ona buğzeder.” buyurmuşlardır. (Müslim: 75)

İslâm dinini neşretmek ve yüceltmek için her tarif ve tasvirin üstünde şehamet ve fedakârlık gösteren bu muhterem zevât-ı kiram’ı sevmek, kendilerine hürmet göstermek elbette imanın sıhhatine delâlet eder. Çünkü onları sevmek İslâm’ın meydana çıkmasına ve kuvvet bulmasına sevinmek demektir. Bununla beraber, onların bu yararlıklarından dolayı sevinmeyerek kendilerine buğzetmek şüphesiz ki nifak alâmetidir. Bu husus yalnız Ensâr hakkında değil, bütün Ashâb-ı kiram hakkında geçerlidir.

Ensar’ın feragat ve fedakârlıkları Resulullah Aleyhisselâm tarafından olduğu gibi diğer bütün müslümanlar tarafından da daima takdirle anılmış, İslâm kardeşliğinin bir tatbikatı olarak görülmüş ve numune alınmaya çalışılmıştır.

Resulullah Aleyhisselâm Ensar’ın kendisine hususiyet ve yakınlığını, hicretten sonra en üstün meziyetin İslâm’a yardım etmek olduğunu bir Hadis-i şerif’inde beyan buyurmuştur:

“Şayet Ensar bir vâdiye veya geçide süluk etse, ben de mutlaka Ensar’ın gittiği vâdiye ve geçide süluk ederim.

Eğer hicret(in fazileti) olmasaydı, ben Ensar’dan biri olurdum.” (Buhârî)


  Önceki Sonraki