Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (179) - Abdülkerim-i Cîlî -Kuddise Sırruh- (5) - Ömer Öngüt
Abdülkerim-i Cîlî -Kuddise Sırruh- (5)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (179)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Temmuz 2021

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (179)

Abdülkerim-i Cîlî -Kuddise Sırruh- (5)

 

“Kimsenin Erişemeyeceği Bir Makam.” (2)

Abdülkerim-i Cîlî -kuddise sırruh- Hazretleri “El-İnsanü’l-kâmil” isimli eserinde şöyle buyuruyorlar:

“Oraya kadar vâsıl olan velinin vardığı yer, kimsenin erişemeyeceği bir makamdır.” (“El-İnsanü’l-kâmil”; s. 455, trc. A. Mecdi Tolun)

Hazret “Kimsenin erişemeyeceği bir makam.” buyuruyor. Hâtemü’l-velî’ye ihsan edeceğini Allah-u Teâlâ ona duyurmuş.

Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri ise Hâtem-i veli’nin elini kabul etmekle emrolunmasının mânâ ve hikmetini açıklarken şöyle buyurmuştur:

“Bu makâma büyük seçkin Peygamber’den sonra, Hatmü’l-evliyâ’dan başkası erişemez.” (“Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-Evliyâ”, Şehid Ali Paşa, no: 1287, vr. 46b)

Hep O’nun ihsanı, ikramı. Ezelden sevilmiş, seçilmiş.

Dâvud el-Kayserî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü’l-evliyâ’ya nispet edilen “Hasene”den şöyle bahsediyorlar:

“Velâyet’in Hâtem’i, Hâtemü’r-rusül’ün hasenâtıyla ilgili derecelerden bir derecenin sûreti ve onun mazharlarından bir mazhardır. Bu hasene ise, ‘Vesîle’ diye isimlendirilen cennet mertebelerinin en yükseği ve Peygamber Aleyhisselâm’a vaadedilen ‘Makâm-ı Mahmûd’dur.” (“el-Matlâ’u Husûsi’l-Kilem fî Meânî Fusûsu’l-Hikem”, Şehid Ali Paşa, nr.: 1242; vr. 30b)

Bütün bu lütuflar hep ezelde konulan iki kandil sebebiyledir.

Allah-u Teâlâ ezelden öyle yaptığı için ebedî de öyle olacak demek istiyor. Bu bir mahlûkun idrakinin haricindedir.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri “Şifâu’l-Alil” kitabında, “Vesîle makamı”na işaret ederek, şu Hadis-i şerif’i buna delil olarak göstermiştir:

“Firdevs ve Adn Rahman’ın yurtlarıdır. Adn’i kendi kudret eliyle meydana çıkarmış, bizzat kendi kudretiyle yaratmıştır.

Onun özü; cennet ehli için, içinde birtakım armağanlar ve hediyeler bulunan Naim cennetinin kaynağıdır. Bu cennetlerin şehri ise Adn’dir. Adn de, içinde Vesîle derecesini bulunduran, Rahman’ın bir köşküdür. İkisinin arasında herhangi bir kimse yoktur.” (Tirmizî)

Hazret “Nevâdirü’l-Usûl” isimli eserinde ise; “Hakk ‘Mülkü’l-A’lâ’nın, yani en ulu mülkün kapısında onun riyâzetini tamamlayınca, onun kalbinden perdeyi kaldırır; o artık O’nun yakınına kadar vâsıl olup, O’nu kendi huzurunda övmüş, O’nunla ilgisini kurmuş ve tâ ki (asıl) makâmına karşı itminânı çoğalıncaya, ona alışıncaya, O’nunla ilgili rahatlık ve korkusuzluklarını ve O’nun Cemâl’ine ve Celâl’ine nazardan kaynaklanan ürpertilerini yatıştırıp, en büyük Vesîle’ye ilerletinceye ve yakınlığını iyice arttırıncaya kadar O’nunla rahatlamış olur.

Nihayet O, onu kendi vahdâniyyet’inin içinde boğar; o artık O’nunla ferdleşerek, O’nun bütün sıfatları ile meşgul olur. buyuruyorlar. (C. 1, s. 613)

Şeyh Hüseyin bin Abdullah el-Abbâsî -kuddise sırruh- Hazretleri ise “el-Husûs bi-Edâti’n-Nusûs fî Şerhi’l-Fusûs” isimli eserinde, “Hâtemü’l-velâye” sırrına mazhar olan İnsan-ı kâmil’in göz kamaştırıcı bir inciyi ihâta ettiğini haber vermiş, bir noktasında şöyle buyurmuştur:

“Mülkü; kendisiyle Hâtemü’l-velâye sırrının zuhûrlarının en yücesindeki nakşın murâd edildiği âlemdir.” (“el-Husûs bi-Edâti’n-Nusûs fî Şerhi’l-Fusûs”, İ.Ü. Ktp., AY, nr.: 4480, vr. 15b-16a)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri “Hatmü’l-Evliyâ” kitabının bir başka bölümünde şöyle buyurmaktadır:

“Allah Hâtemü’l-evliyâ’yı getirmedikçe dünya yıkılmaz. O ilâhî hücceti (âyet ve delilleri) ayakta tutar. Onun makâmı mülkün Melik’inde, makamların en yakını olur. Onun payı ise ferdiyyet, yani tekliktir.”

Allah-u Teâlâ onu çekmiş, o makama koymuş. Bu doğrudan doğruya ilâhî bir lütuftur, kime dilerse ona verir. O öyle dilemiş!..

Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri “Fütûhâtü’l-Mekkiyye” isimli eserinde, Hâtemü’l-Enbiyâ’nın huzurunda bulunan Hatemü’l-evliyâ’nın durumundan bahsederken minberin çevresinde nurla yazılmış şu ifadelerden haber veriyor:

“Bu makam, en temiz Muhammedî bir makamdır. Bu minbere çıkan ona mirasçı olur ve Hakk Teâlâ dini (şeriatı) korumak için onu elçi yapar ve onu elçi olarak gönderir.” (Fütûhâtü’l-Mekkiyye, c. 1, s. 114. Beyrut, 1994)

Diğer bir ifşaatları ise şöyledir:

“İnsan hakkındaki ‘Hatm’e gelince; o, O’nun katındaki duruşu, bizim tarifimizle izhâr edilip de tâyin edilemeyen; seni O’nun nihayetine eriştirecek, O’nun huzuruna yerleştirecek, vuslatla ilgili olanların hepsine sülûk ettirecek ve inzâl olunması yönünden de ona bir yer edindirecek olan makamdan ibarettir. Zira o hem Tevhîd’in, hem de çoğalma hâlinde olan varlıkların sırlarının ‘Hatmü’l-Makâmât’ı; yâni ‘Makamlarının Hatm’i’dir.” (“Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-Evliyâ ve Şemsü’l-Mağrib”, s. 72-75, bas.: Muhammed Ali Sabîh Matbaası, Mısır, 1954)

O ruhaniyeti ile “Hâtem” oldu. Bu ise ilâhi bir Allah vergisidir. Allah-u Teâlâ öyle koydu. O ulviyeti, o ihsanı O koydu. O ruhaniyete de O koydu. Rabb’ül âlemin öyle murad etmiş. Yoksa onun aklına, hayaline gelen bir şey değil!

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri, “Mektubat” adlı eserinin “285. Mektub”unda şöyle buyurmaktadır:

“O öyle bir zâttır ki, Urûc (yükselme) makamlarını tamamlamış, hepsinden daha yükselmiş, kulluk makamına inmiş, ibadetle mutmain olmuş, huzura ermiştir.

Bu tâifenin içinde, velâyet makamlarının en üstünü olan ‘Abdiyet’ makamına yerleşen seçilmişler de vardır. Mahbubiyet makamına kabiliyet de buna verilir.

Bu ise, velâyet mertebelerinin bütün kemâllerini taşımakta ve ‘Dâvet’ derecesi makamlarının hepsini içine almaktadır.

Nübüvvet makamlarına has olan ‘Velâyet-i hassa’dan pay almaktadır.” (285. Mektup)


  Önceki Sonraki