Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (171) - İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (29) - Ömer Öngüt
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (29)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (171)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Kasım 2020

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (171)

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (29)

 

Hiçbir Göz O'na Erişemez,
İhata ve İdrak Edemez (2):

Allah-u Teâlâ bir Hadis-i kudsî’de şöyle buyuruyor:

“Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim.

Kulumu bana en çok yaklaştıran şey, farz kıldığım ibadetleri yapmasıdır. Nâfile ibadetlerle de bana o kadar yaklaşır ki, nihayet ben o kulumu severim. Sevince de artık onun duyan kulağı olurum, o benimle işitir. Gören gözü olurum, o benimle görür. Eli olurum, o benimle dokunur. Ayağı olurum, o benimle yürür, (Kalbi olurum, o benimle anlar. Söyleyen dili olurum, o benimle konuşur.) Ne dilerse onu yerine getiririm. Herhangi bir şeyden bana sığınırsa ben onu muhafaza ederim.” (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2042)

– Sen Hazret-i Allah ile gördüğünü biliyor musun?

– Bilmiyorum.

– Hazret-i Allah ile işittiğini biliyor musun?

– Bilmiyorum.

– Yürüdüğünü biliyor musun?

– Bilmiyorum.

Şimdi bu örtü yürüyor, Allah-u Teâlâ ruhunu çekti, yürü bakalım. Meğer O imiş. O zaman mı öğreneceğiz.

Senin vücud dediğin örtüdür, perdedir. Yürüyor. Ne yürüyor? Çek bakalım ruhu yürüyor mu? Hemen çukura atıyorlar.

İnsan Hazret-i Allah’ın bir örtüsüdür, kendi varlığını o perde örtmüştür. İnsan yürüyor ama o O’nunla yürüyor, O’nunla kâim.

Hazret-i Allah nerede tecelli ederse hepsi oradadır. Bu çok gizli. Bunu biraz açalım.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Mümin kulun kalbi, Rahman olan Allah’ın arşıdır.” (K. Hafâ)

Allah-u Teâlâ, bütün emanet-i ilâhiyi zahiri arşa tevdi ettirdiği gibi mânevi arşa da bütün nasipleri tevdi eder.

Ne arş var ne de mahlûk var, O’ndan başkası yok. Onlar nedir? Perde.

Allah-u Teâlâ nerede, nasıl tecelli ederse. O kulun âlem-i ekber oluşu da o sır değil midir? Sırf Allah-u Teâlâ’nın oluşu, oradan gelir. O zerrenin yok oluşu sırf Allah-u Teâlâ’nın mevcudiyeti âlem-i ekber oluyor. Artık işi gören Hazret-i Allah fakat Allah kendisini göstermemek için maskeyi sürmüş. Gören görebiliyor. Amma çok az kişi. Yani merkez-i ilâhi oluyor.

Vücud O, mevcud O, doğrusu bu, yalnız bu doğruyu tam açmama imkân yok. Fakat zerre miktarı da olsa açacağım.

Şimdi bu vücudu düşünün. Bu el ama vücud değil. Bu el vücud değil ama vücuda ait. Şimdi kâinat Hazret-i Allah, ama kâinat Hazret-i Allah değil, Allah’tan. Gizlisini anlatamıyorum ki! Niçin anlatamıyorum? Bunu Hazret-i Allah anlatacak ki siz anlayacaksınız. Yalnız her şey O değil, hiçbir şey O’nsuz değil. Yani bu el, ayak, kol vücud değil ama vücudunuz... Bütün kâinatı bununla ölçebilirsiniz.

Yunus Emre -kuddise sırruh- Hazretleri diyor ki:

“Ete kemiğe büründüm,

Yunus diye göründüm!”

Bunu size şöyle tarif edelim:

Bir adam çarşafa bürünse, o adam çarşafı tutmaz ise çarşaf adamın üzerinde durur mu?

Durmaz.

Yani eli ile tutması lâzım, yoksa çarşaf durmaz. Peki sen neyi gördün? Çarşafı görüyorsun, içindeki adamı görmüyorsun. İşte Allah-u Teâlâ etle, kemikle bürünmüştür, sen içindekini görmüyorsun. Var olan yalnız O’dur. İşte O’nun varlığı içinde olduğu belli amma sen çarşafı görüyorsun. Yani sen sıfatı görüyorsun, içindekini görmene imkân yok.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.” (A’râf: 181)

Bu Âyet-i kerime Hakk ile olanlara mahsustur, halk ile olanlara mahsus değildir. Zaten onlar Hakk ile beraberdirler.

“Bir elçi gönderdi kendisi ile kendisine” mevzuatı buraya girer. O, O’nu biliyor; içinde Allah gidiyor, dışında Allah gidiyor. Bunlar çok ince sırlar, yolun “Lüb” sırları. Tasavvuf’un lübüdür bu mevzular. Bundan ötesi yok. “Lüb” nedir? Allah... Ötekisi kabuktur. Kabuğu deldiğin zaman içinden Allah çıkıyor. Sen de bir kabuk, kâinat da bir kabuk, hepsi bir kabuk.

Onlar Hakk ile oldukları için Hakk’a iletiyorlar. Halk ile değil de Hakk ile hüküm verirler. Onların bütün sözü âyettir, başka söz kullanmazlar.

Her şey var O yok; O’nu gördüğün zaman hep O, yalnız O var, başka bir şey yok. Bu iki kelime kitap yazar.

“Lüb” nedir? O... Bunu da en güzel şu Âyet-i kerime ortaya koyar:

“Allah o Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyum’dur.” (Bakara: 255 - Âl-i imran: 2)

Allah öyle bir Allah’tır amma kendisini perdelemiş, maskelemiş. “Lâ ilâhe” maske aslında “Yok!” diyor.

“Hüvel Hayy’ül Kayyum” “Ben yarattım, her şey benimle kâim” diyor.

Maske yok, ben yarattım her şey benimle kâim diyor. Amma evvelâ maskeyi gösteriyor. “Allahu” deyince Allah var amma kendini maskelemiş, “Hayy’ül Kayyum” hayır maske yok “Ben varım” diyor.


  Önceki Sonraki