Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmak için başlatmış olduğu operasyonda Azerbaycan Türk askeri hem silah hem de maneviyat üstünlüğü sayesinde büyük muvaffakiyetler elde ediyor.
Küffar Ermenistan’ı kullanarak Türkiye’ye yeni bir cephe açmaya çalıştı. Küffarın planına göre yenilmez(!) Ermenistan ordusu hem Karabağ’da yeni yerler işgal edecek, hem de Tovuz gibi Karabağ’la hiçbir alakası olmayan, enerji ve ulaşım hatlarının geçtiği bölgeleri ele geçirerek Türkiye’nin Gürcistan üzerinden geçen Azerbaycan ve Orta Asya ile olan ticaret ve enerji bağını kesecekti.
Ancak Türkiye ve Azerbaycan oyunu çabuk fark etti ve çok hızlı tepki verdi. Türkiye bugüne kadar hiç olmadığı şekilde en üst perdeden Azerbaycan’a her türlü desteği vereceğini ilân etti.
Uzun zamandır istim üstünde olan ve Ermenistan’ın niyetini gayet iyi bilen Azerbaycan’ın Türkiye’den kurmay desteği, teknolojik ve manevî destek alan ordusu Ermeni güçlerini tarumar etmeye başladı. PKK, Rum, Yunan, Fransız bilumum Türk düşmanı teröristlerin toplandığı Karabağ terörist mezarlığına dönüştü.
Diğer yandan bu savaş vesilesi ile “Tek millet, iki devlet” sözü söylemden öteye geçerek Türkiye ve Azerbaycan halklarının zihninde ve gönlünde tam bir gerçekliğe dönüştü. Azerbaycan askeri “Türk askeri” kavramının bir unsuru haline geldi. Türk ordularının mevcudu 100,000 artmış oldu.
Binaenaleyh bu harekât askerî gücünü artırmış bir devletin topraklarını kurtarmak (azad etmek) için yaptığı bir savaştan çok daha büyük anlamlar taşıyor. Sosyolojik, psikolojik, siyasal ve küresel birçok değişime sebep oluyor, düşmanın niyetini, terör zihniyetini, barbarlığını bir kez daha gösteriyor ve Türk milletinin hafızasında ve gönlünde kalıcı tesirler bırakıyor.
Ermeniler Anadolu’da olduğu gibi Kafkasya coğrafyasında da hiçbir yerde çoğunluk bir nüfusa sahip değildi. Güney Kafkasya’da 1800’lü yıllarda başlayan Rus işgali ile beraber yüzyıl boyunca devam eden çalkantılı dönemde Ermenistan bir tampon devlet olarak Rusya tarafından kuruldu. Ermeniler gönüllü-gönülsüz bizzat Rusya tarafından buraya yerleştirildi. Bir Türk yurdu olan Erivan Ermenistan’ın başkenti oldu.
İsrail’in Ortadoğu’nun çıbanbaşı olması gibi bu ülke de Kafkasların çıbanbaşı ve terörün merkezi haline geldi, getirildi. Yüz elli yıldır emperyalistlerin dolduruşları ile kin ve nefret batağına saplanmış, rasyonel düşünme yetisini kaybetmiş bir millet terör zihniyetine boğuldu ve “Büyük Ermenistan” için etnik temizliği politika haline getiren bir terör devleti haline geldi.
Emperyal güçler tarafından Osmanlı’ya karşı terörize edilen Ermeni halkı Hınçak, Taşnak gibi terör organizasyonları ile özellikle 1. Dünya Savaşı yıllarında Anadolu’da olduğu gibi Azerbaycan’da da katliamlar, etnik temizlik yaptılar. Bugün Ermenistan’da hiç Türk yaşamıyor, turist olarak giden Türkler bile ülkede tedirgin dolaşıyor.
1918 yılında; Rus ve İngiliz desteği ile Ermeni katliamlarının artması üzerine tarihinin belki de en zor yılını yaşayan Osmanlı Devleti Nuri Paşa komutasında Kafkas İslâm Ordusu’nu teşkil etti. Bu ordu Azerbaycan şehirlerini ve Karabağ’ı kurtardıktan sonra 15 Eylül 1918 yılında Bakü’ye girdi. Azerbaycanlı şair Ahmet Cevad tarafından 1914 yılında yazılan, bestekâr Üzeyir Hacıbeyli tarafından zafer günü bestelenen “Selam Türkün Bayrağına” (Çırpınırdın Karadeniz), isimli eser ilk defa bugün okundu. Azerbaycan Türkleri Türkiye Türklerinin bu yardımını hiçbir zaman unutmadı.
Ancak 2 yıl sonra Sovyet işgali ve yeni bir Rus esareti dönemi başladı. Yetmiş yıllık Sovyet devrinde Azerbaycan nispeten daha sakin bir dönem geçirdi. Fakat artan Rus ve Ermeni baskısı ve Ermenilerin toprak talepleri üzerine 1988 yılından itibaren Azerbaycan halkı gösteriler ve nümayişler yapmaya başladı. Kara Ocak adı ile anılan 1990 yılı Ocak ayında Ermenileri korumak bahanesi ile Rus Kızıl Ordusu Bakü’ye girerek büyük bir katliam yaptı. Kısa zaman sonra Sovyetler Birliği dağıldı ve 18 Ekim 1991’de Azerbaycan bağımsızlığını ilân etti. Ancak hemen ardından başlayan Ermeni saldırıları sebebiyle üç yıl içinde bir milyon Azerbaycan Türk’ü topraklarını terketmek zorunda kaldı. Azerbaycan’ın %20’si Ermenilerin eline geçti,
Sovyet bloğunun yıkıldığı günlerin ardından Azerbaycan bağımsızlığını kazanmıştı ancak yetmiş yıllık Komünist esaretin sonucu olarak yetişmiş kadrosu ve ordusu yoktu. Ruslardan kalan bazı silah ve teçhizatı kullanmaya çalışan eğitimsiz ancak fedakârane bir şekilde cephede savaşan dağınık Azerbaycan kuvvetleri vardı.
PKK’nın atası Hınçak ve Taşnak terör zihniyetinin güdümündeki Ermeniler silahsız ve savunmasız insanları, kadın ve çocukları öldürerek, soykırım yaparak Azerbaycan topraklarını işgal ettiler. Bu teröristler kendi milletleri tarafından savaş kazanmış kahramanlar olarak tanımlandılar, ordu komutanı, devlet yöneticisi oldular.
Ne tesadüf(!) ki bu soykırım ve işgalin yapıldığı günler Türkiye’nin PKK terörü ile en yoğun boğuşmaları yaşadığı yıllara denk gelmişti. (1992-1994)
Bugün bir yönüyle keşke Karabağ işgali barışçı yollarla çözülseydi deniliyor. Ancak diğer yönüyle baktığınızda Ermeni zulmü ve işgali sebebiyle Azerbaycan; 100 bin kişilik profesyonel bir orduya; yetişmiş insanıyla, uluslararası arenada boy gösteren diplomatlarıyla gerçek bir devlete; vatan savunmasının önemini, küffarın kötü niyetini görmüş ve bilenmiş bir halka kavuştu. Bugün Azerbaycan, devleti ve ordusuyla Ermeni teröristlerini tarumar ediyor ve Türk milletinin gücüne güç katıyor.
PKK terörünü kullanarak benzer bir düşmanlığı Türkiye’ye yapmaya çalıştılar. Oysa Haçlı kini ile Türk’e düşmanlık yapan bu faşist barbarlar aslında bizim kendimize gelmemize ve güçlenmemize sebep oldular, oluyorlar. Kıbrıs müdahalesinden başlayarak, PKK ile savaşta ve bugün daima açık-gizli bir silah ambargosu uygulanmasaydı Türk silah sanayii bu seviyede olur muydu? Terörle savaşımız olmasaydı bugünkü harp tecrübesine ve teknolojik yetkinliğe bu şekilde ulaşabilir miydik?
Bütün büyük devletler ve münafık tabiatlı İran haksız tarafı, Ermenistan’ı desteklemeseydi Azerbaycan ve Türkiye arasındaki kardeşlik ve yakınlık bu kadar kuvvetli olur muydu?
Binaenaleyh her şerde bir hayır vardır. Ve hikmet tahtında düşünüldüğünde Allah-u Teâlâ’nın bizi düşmanlarımızın eliyle pişirdiği ve yetiştirdiği görülür.
“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda hayırlı olabilir ve hoşunuza giden bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz.” (Bakara: 216)
Bu savaşın sebep olduğu gelişmelerden birisi de “Bir millet iki devlet” sözünün bir söylemden öte tam bir gerçeklik olarak iki ülke halkının gönlünde tam yerini bulması oldu. Her iki halk bu gerçeği daha da bir özümsedi. İki ülkenin kardeşlik duyguları daha da pekişti. Kafkasların en büyük ülkesi Azerbaycan Türkiye’nin desteği ile ilk defa bir taarruz harbi yaptı ve harpçi bir orduya kavuştu.
İki yüz yıldır Rus ordularının zulüm ve baskısı ile mücadele eden Azerbaycan halkı doğal olarak Rusya’ya karşı çekingen ve ezilmiş bir psikolojiye sahipti. Bu sebeple son savaşta Türkiye’nin destek açıklaması Azerbaycan için büyük bir manevî kuvvet oldu.
Zira Türkiye’nin bir çatışmada taraf olduğunu beyan etmesi, Türk ordusunun manevî varlığını ve ağırlığını göstermesi bile büyük bir çarpan etkisi oluşturuyor ve dengeleri değiştiriyor.
Osmanlı devrinde de bu böyle idi. Bazen bir Avrupa kasabasına Türk askeri (yeniçeri) kıyafeti göndermek bile netice almaya yetiyordu.
Zira bu ordu bin yıldır toprak genişletmek için değil, İslâm’ı, vatanı müdafaa ve muhafaza etmek için savaşıyor. Ve Resulullah Aleyhisselâm’ın şu beyanının tecelliyatını her daim yaşıyor:
“Bir aylık mesafeye kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmakla yardım olundum.” (Buhârî)
Nitekim Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım.” (Enfâl: 12)
Bu ilâhî yardımın bugün de tecellileri müşahede ediliyor. Askerimize büyük bir kalp kuvveti ve nusret veren Allah-u Teâlâ düşmanın kalbine ise büyük bir korku salıyor. Karşısında Türk ordusunu gören düşman korku ve telâşa kapılıyor. Ermenistan’ın Türkiye ile savaşıyormuş gibi yaygara koparmasının sebebi de budur. Türk ordusunun manevî varlığının bulunması bile küffarı korkutmaya yetiyor.
Binaenaleyh bu nimetin kıymetin bilelim ve Allah-u Teâlâ’nın yardım ve nusretinin şükründen aciz olduğumuzun her daim farkında olalım.
Küffar da bunu bildiği, bu korkuyu iliklerinde hissettiği için karşımıza daima üçü-beşi-onu-on beşi bir araya gelerek, ittifaklar kurarak, Haçlı orduları ile çıkıyor.
Bugün Ermenistan’ı işgalci olarak tescilleyen BM kararına rağmen, o kadar hukuksuzluğa, Ermenilerin halâ etnik temizlik ve yeni işgaller peşinde koşmalarına rağmen; Amerika’sı, Avrupa’sı, Rusya’sı, İran’ı hepsi Ermenistan’ın arkasında. Ancak Türkiye ve Azerbaycan hem çok kararlı, hem de orduları güçlü. Tesir edemiyorlar.
Aslında Rusya bugünleri, Azerbaycan’da volkan gibi biriken öfkeyi ve Azerbaycan ordusunun gücünü öngörmüştü; Ermenistan’a işgal ettiği 7 vilayetin (rayonun) beşini iade etmesi için baskı yapmış ve bir anlaşma zemini aramıştı. Azerbaycan’ın aleyhine olan bu teklifi Ermeniler kabul etmediler. Çünkü yıllar yılı kendi terör orduları hakkında öyle bir mit oluşturdular ki; yenilmez(!), kahraman(!) orduları ile Türkleri ezecekler, yeni yerler işgal edeceklerdi. Halbuki onların yenilmezliği, kahramanlığı silahsız, eğitimsiz ordulara, kadın ve çocuklara karşı idi. Gerçek bir ordu ile karşılaştıklarında, ölümle yüz yüze geldiklerinde hemen kaçmaya başladılar. O kadar zarar görüyorlar, hâlâ zafer kazanacaklarının ütopyasını yaşıyorlar. PKK gibi, bütün terör örgütleri gibi kazanamayacakları bir savaşı sürdürüp duruyorlar. Ezilip yok olmaya mahkûmlar. Ama bugün ama yarın.
Bu savaş bize küffarın içyüzünü, etnik temizlik ve soykırım niyetini tekrar göstermiştir. Haçlı zihniyetini, PKK ile Ermeni bağlantısını reddedilemez bir şekilde ortaya çıkarmıştır. (Küffarın bu barbarlığı Kıbrıs halkının hatıralarını da canlandırmış ve seçimlere tesir etmiştir.)
Eğer güçlü olmazsak, bir ve beraber olmazsak daha büyük saldırılar yapmaktan çekinmeyeceklerdir. 15 Temmuz’da ellerini ovuşturarak sınırlarımızda fırsat kollayanlara, Yunan’ı, Ermeni’yi, PKK’yı kullanıp etrafımızı ateş çemberi ile çevirmeye çalışanlara karşı uyanık olalım.
Zira FETÖ olayı göstermiştir ki en büyük zafiyet iç düşmandan, küffarın nüfuz ajanı haline gelmiş Soros beslemeleri ve benzerlerinden gelmektedir.
Çok dikkatli olmamız lazım.
Atalarımızın deyişiyle:
“Su uyur, düşman uyumaz.”
Bir cephede daha çember tarumar edildi. Artık Azerbaycan eski Azerbaycan, Kafkasya eski Kafkasya değil. Rusya’nın karizması bir çizik daha aldı. İran, İran Türklerinin baskısı sebebiyle taraf tutmaktan çekindi. İran Türklerinin Türkiye’ye yakınlığı arttı. Rus zulmünden muzdarip bütün ülkeler Ukrayna örneğinde olduğu gibi Türkiye’ye daha çok yaklaşma ihtimali arttı.
Ancak unutmamak lâzımdır ki küfür tek millettir. Türkiye’nin yükselmesini istemeyen Rusya, Suriye’de PKK’ya, Orta Asya’da Amerika’ya hediyeler verirken, Amerika da Ermenistan’da Balkanlar’da Rusya’ya hediyeler verebilir. Canımızı yakmak için askerimize müttefiklerimize saldırabilirler. Yeni cephenin Suriye’de olma ihtimali artıyor.
Azimle, sabırla mücadeleye devam etmekten başka seçenek, Allah yolunda, vatan müdafaası uğruna cihad ve savaştan daha güzel başka bir yol mu var?