Yunanistan ile yaşanan gerilim biraz durulmuş görünüyor. Ancak bu vaziyetin geçici bir durum olduğunu unutmamak gerekir. Zira Türkiye Mavi Vatan'ına sahip çıktıkça buraları, bütün Ege ve Akdeniz'i kendi malı zanneden ve çirkef bir üslupla devamlı bir savaş dili kullanan Yunanistan asla Türkiye'ye saldırmak fikrinden vazgeçecek değildir. Yunanistan askerî gücünü Türkiye'ye denk görmüş olsa, yahut yanında savaşacak bir ülke bulmuş olsa bir harp çıkartmakta asla tereddüt etmez. Buna göre hazırlıklı olmak lâzımdır.
Unutmamak gerekir ki, Türkiye düşmanı bazı ülkeler ve çevreler Yunanistan'ın bu niyetini ve azgınlığını kullanmak ve bir savaş çıkartmak istiyor.
Devletler, aralarındaki çekişmelere ve çıkarlarına göre zaman zaman değişik pozisyonlar alıyorlar. Ancak ne İsrail, ne Amerika, ne Avrupa, ne Rusya, ne Hindistan, ne de Çin Türkiye'nin yükselmesini istemiyor, istemez. Zira Türkiye; Ortadoğu, Afrika, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Sibirya, Hazar, Kırım, Doğu Türkistan, Hindistan, Myanmar, Güneydoğu Asya, Filipinler, Kore, Japonya, Kuzey Amerika'nın Kızılderili rezervasyonlarına kadar, bütün bu coğrafyalarda yaşayan halklar ile dini ve etnik bağları bulunan, Latin Amerika gibi küresel despotizmden muzdarip ülkelerle diplomatik ve ekonomik bağlarını güçlendiren bir ülke. Küresel güçlerin para ile ordu ile yapamadıklarını bir selam ile yapabilecek potansiyele sahip. Etkisi ve nüfuzu, ekonomik ve askerî gücünden çok daha büyük.
Bu sebeple dünyayı sömürmeye çalışan her ülke Türkiye'den çekiniyor. "Küresel Kraliyet" hayali kuran İsrail ise açık-gizli iflah olmaz bir düşmanlık yürütüyor. İsrail kendi planları açısından güçlü bir Türkiye'yi kendisine en büyük düşman olarak görüyor. Bu yüzden Yunanistan, Ermenistan, Suriye cephelerinde savaşın eşiğine gelen gerginlik ve provokasyonların arkasında öncelikle İsrail'i aramak icap ediyor.
Türkiye son iki yüz yıllık tarihi boyunca nispeten en güçlü günlerini yaşıyor olmasına rağmen tehdit en az geçtiğimiz yüzyılın başındaki kadar büyük.
Türkiye bütün planları yırtıp attıkça, gücünü ve dirayetini gösterdikçe düşmanlıklar da ayyuka çıkıyor, küffar dişini gösteriyor. Bizi içerden yıkmaya, dışımıza üç-dört cepheden ateş çemberi örmeye çalışıyorlar.
Doğu Akdeniz'deki durum, Yunanistan'la Ege'de yaşanan gerginlik ve çatışmalar malum.
Benzer bir durum Ermenistan cephesinde yaşanıyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Ermenistan'ın askerî yığınaklanma yaptığını ve bir savaşa hazırlandığını açıkladı. Azerbaycan Seferberlik ve Askere Alma Hizmetleri Birimi yedek kuvvetleri göreve çağırdı.
İdlib ise taşıdığı çatışma potansiyeli sebebiyle mühim bir askerî gücümüzü meşgul ediyor. Suriye'de; İsrail, Amerika, Rusya, Fransa tarafından Türkiye'ye karşı kirli ve sinsi bir oyun oynanıyor.
Yine Kuzey Irak'ta aralıksız PKK operasyonları devam ediyor, şehit haberleri geliyor.
Küffar başka bir cepheyi ise Libya'da açmak istiyor.
Küffarın bu niyetini bilen Türkiye gerekirse bütün cephelerde savaşabileceğinin mesajını vererek düşmanlarına göz dağı veriyor:
"11 SİHA VE İHA sürü devriyesi kem gözleri korkuttu!
Türkiye, Akdeniz'de Mavi Vatan, Suriye ve Irak'ta terörle mücadele verirken, Adalar Denizi'nde de haklarından vazgeçmiyor. Dün erken saatlerde aynı anda Suriye, Irak, Akdeniz ile Ermenistan sınırında, 11 İHA ve SİHA sürüsü uçuran Türkiye'nin, gövde gösterisi yaptığı öğrenildi. ... Türkiye'nin yaptığı bu gövde gösterisi ile dünyaya, "Türkiye'ye bir cephe açarsak diğer yer zayıflar sanılıyordu. Ancak hiç de öyle olmadığı görüldü. Beni Avrupa ile uğraştırırsanız, benim elim kolum her yere uzar" mesajını verdiğini söylediler.
... Öte yandan Türkiye'nin, Libya ordusuna eğitim vereceği ve TSK'nın bunun için program oluşturduğu belirtildi.
... Bu arada Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ... İdlib'e yeni bir konvoy yolladığı gözlendi.
Edinilen bilgilere göre, Mehmetçik Kuzey Irak'ın Gara Bölgesi ve çevresinde bulunan hedefleri topçu atışı ile yok ettiği kayıtlara geçti." (Mevlüt Yüksel, Superhaber.tv, 22/09/2020)
Küresel algı operasyonlarının etkisinde kalan bazıları Türkiye'nin etrafındaki düşmanlıkların sebebinin yine Türkiye olduğunu iddia ediyorlar. Bunlara göre; Türkiye'nin ülkesine yönelen terör ve tehditleri yok etmek için sınır ötesine harekâtlar düzenleyip buraları kontrol altında tutması ve Mavi Vatan'daki haklarını korumak için donanmasını Ege ve Akdeniz'de aktif bir şekilde kullanması sulh politikasının terkedilmesi oluyor. Yine bunlara göre Türkiye kavga eden bir ülke.
Evet Türkiye kavga ediyor. Ama Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi bu kavgası kendisine yönelen tehditlere karşı:
PKK "Çözüm süreci" denilen teröre taviz sürecinde kurtarılmış şehirler kurmaya çalıştığında Türkiye PKK ile savaşıp hendek terörünü yok etmeyecek miydi?
Türkiye teröre taviz politikasından terörle savaş siyasetine dönmekle hata mı yaptı?
PKK ne kadar önemli bir aparat ki, terörle savaş politikası başlar başlamaz hemen arkasından FETÖ darbe teşebbüsü geldi. Bu milletin darbeyi defetmesi karşısında şoka uğrayan demokratik(!) Batı FETÖ'ye kol kanat germeye devam ediyor. Sırf bu yüzden Batı ile kavga etsek yeri değil mi?
Kuzey Irak'ta Pençe, Pençe-Kaplan gibi operasyonlarla bölgeyi kontrol altına alıp, PKK'nın mütemadiyen Kuzey Irak'tan sızıp terör yapmasına, askerimizi polisimizi şehit etmesine engel olmakla yanlış mı yapıyoruz?
DEAŞ fütursuzca şehirlerimize roket atarken, bombalı katliamlar yaparken Fırat Kalkanı Harekâtı'nı yapmasa mıydık? Bu harekâttan sonra geri çekilip tekrar buraları DEAŞ ya da PKK'ya mı terketseydik?
Afrin'i terör yuvası yapan PKK'yı oradan defetmek için Zeytin Dalı Harekâtı'nı yanlış mı yaptık?
Barış Pınarı Harekâtı ile sınırlarımızı koruma altına almasa mıydık? Sınırlarımız boyunca PKK devleti kurmak isteyenlere göz mü yumalım?
İdlib'teki dört milyon Suriyeli'yi Türkiye'ye sürmek, Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyen İran-Suriye-Rusya ittifakına ve arka plandaki küresel fitnecilere Barış Kalkanı Harekâtı ile haddini bildirmese miydik?
Avrupa gaz ve petrol arama diyor. Aramayalım mı?
Ege'de, Akdeniz'de bizi kıyılarımıza, koylarımıza hapsetmek isteyen Yunanistan ve avanesine ses çıkartmayıp, donanmamızı denizlerimize sürmese mi idik? Libya ile Mavi Vatan için mühim bir anlaşma yaptık, askerimiz yüz yıl sonra Libya'da. Libya'daki meşru yönetime destek vermese mi idik?
BAE'nin, Arabistan'ın başıdaki yahudiden daha yahudi prensler başından beri Suriye'de, Irak'ta Türkiye'ye karşı teröristleri destekliyor, şimdi mi bizimle birlikte hareket edecekler? Sisi'nin başa gelmesinin sebeplerinden birisi Mursi'nin Türkiye ile anlaşma yapmış olması değil mi? Sudan'da öyle değil mi?
Türkiye yalnız kalmayı tercih etmiyor, başını İsrail'in çektiği bir düşman akıl Türkiye'yi yalnızlaştırmaya çalışıyor, bütün kriptolarını sahaya sürüyor. Türkiye'nin bir hatası varsa o da altmış yıldır yaşanan darbeler sebebiyle askerî darbelere karşı travmatik bir tepki göstermesidir. Sisi'ye karşı daha dikkatli bir dil kullanılmış olsaydı belki Mısır'la aramız daha iyi olurdu. Ancak unutmamak lazım ki bu ülkeler bahsettiğimiz küresel şeytani akıl tarafından "Siyasal İslâm", "Müslüman Kardeşler" algısı üzerinden korkutuluyor.
Türkiye mecburiyetten Suriye'ye, Irak'a asker gönderiyor, terör bölgelerini kontrolü altına alıyor. Avrupa, Amerika, İsrail, Rusya memnun olur mu? Türkiye "Akdeniz'deki Ege'deki haklarımı çiğnetmem" diyor, donanması ile diş gösteriyor, Avrupa, Amerika, İsrail memnun olur mu? Olmaz. Türkiye PKK ile mücadele ediyor, memnunlar mı? Değiller. Türkiye FETÖ ile mücadele ediyor, memnunlar mı? Değiller.
Türkiye kendisini korumak için sınırlarının dışında. Kendi güvenliğimizi sağlama almış, etrafımızdaki ülkelere nizam vermeye çalışıyor değiliz ki! Tehditin boyutu 30 yıl önceki terörle savaş dönemine göre çok çok daha büyük. Bu yüzden yapılan iş de gürültüsü de ona göre büyük oluyor.
Türkiye mücadele ediyor ve bütün düşmanlıkları göğüslemeye çalışıyor. Küffar bundan memnun olur mu? Memnun olmalarını bekleyen var mı?
Batı ülkeleri yüzyıllardır sömürü, işgal ve zulümlerini perdelemek, kendi vicdanlarını ve insanoğlunu kandırabilmek için savaş ve katliama başlayacakları zaman eş zamanlı olarak bir algı operasyonu yürütür. Diğer bir ifade ile bir taraftan ordularını, diğer taraftan yalanlarını cepheye sürerler. Amerika'yı, Afrika'yı sömürgeleştirirken yerel halkları; Haçlı Seferleri ile üzerimize gelirken bizi; "Barbar", "Sapkın", "Dinsiz" diye yaftaladılar.
Soykırım yaparken, insanları yok ederken kullandıkları yalan ve iftira dili bugün halen devam ediyor."Terörle Mücadele", "Demokrasi", "Medeniyet" gibi kavramlar ters yüz edilip zulüm ve vahşetin aparatı olarak kullanılıyor.
Batılı ülke ordularının şu medeniyet asrında bile her türlü işkenceyi, zulmü, barbarlığı, soykırımı yapmalarının arkasındaki sebeplerden birisi de bu algı operasyonlarının kendi içlerine olan yansımasıdır. Zira bu yalan-dolan sebebiyle kendi bilinçaltlarında karşıdakiler insan değil, yok edilmesi gereken, zararlı mahluklar olarak yer ediyor. (Bu zehirli yöntem bütün dünyayı zehirledi. Bugün dikkat ederseniz her tartışmada bir hakikat arayışı değil, yalan ve yaygara üzerine kurulu bir algı oluşturma çabası dikkat çekiyor.)
Ancak artık mızrak çuvala sığmıyor. Bu emperyalist zalimler, küreselci mason ve yahudiler en büyük güçlerini gerçek niyetlerini gizlemiş olmaktan alıyorlardı. Artık bu en büyük güçlerini kaybetmiş durumdalar. Hiçbir maske yüzlerini gizleyemiyor.
Trump'un üslubundaki hoyratlık bu duruma hizmet ettiği kadar aslında bu gerçeğin bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.
Bütün dünya kasım ayında yapılacak olan Amerikan başkanlık seçimlerini bekliyor. Seçim sonuçlarının hemen her alanda önemli neticeleri olabilir.
Kibirli ve hoyrat Amerikan Başkanı savaş hariç her türlü baskı, yıldırma, azarlama ile; ekonomik, siyasi vb. tehdit kullanarak netice almaya çalışan bir siyaset güdüyor. Meselâ Eylül ayında yaptığı bir konuşmada eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton hakkında "Bu aptalı dinlemiş olsaydım şu an 5. Dünya Savaşı'nı yapıyor olurduk." dedi. İran ve Suriye gibi coğrafyalarda da harp isteyenler bugüne kadar Trump engeline takıldılar.
Amerikan başkanlık seçimlerini küreselcilerin adamı Biden kazanırsa beklenenin aksine daha savaşçı bir Amerika ile karşılaşabiliriz. Türkiye için daha zorlu bir süreç başlayabilir. Fakat harp isteyenler her halükârda 11 Eylül olayında olduğu gibi bir sebep icat edebilirler. (Amerikan filimlerinde işlenen nükleer terör senaryoları gibi.) Çok dikkatli olmak, hazırlanmak lâzım.
Tehdit büyük ve Türkiye farkında. Savunma Sanayiinde daha hızlı ilerlemek istiyoruz, ancak istediğimiz kadar hızlı değiliz. Memur zihniyetini aşmak dağı parçalamak kadar zor. Ne yapabiliriz?
Gönüllülük esasına göre, fedakârane, savaştaymışçasına çalışmak isteyenlerden kurulu özel ekipler, adeta savunma sanayiinin bordo berelileri oluşturulabilir. Zira bir ekipteki tek bir çürük elma bütün insicamı bozar.
Daha iyi nasıl olabiliriz, çok kafa yormak lâzım.