Allah-u Teâlâ kendi peygamberine ve dinine yardımını değişik biçimlerde, değişik tezahürlerle sürdürecektir. İslâmiyet kıyamete kadar pâyidar olacaktır.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Onlar Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nûrunu tamamlayacaktır.” (Saff: 8)
O zaman tamamladığı gibi bugün de bu nûru tamamlayacak ve onu kıyamete kadar muhafaza edecektir. Bu nur kıyamete kadar bâkidir, aslâ söndürülemez.
“Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber’ini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.” (Tevbe: 33)
Peygamber’ini hak din ile gönderen Allah-u Teâlâ onun vasıtası ile dinini yüceltecek, şirk ve küfrü eninde sonunda perişan edecektir. Bu O’nun ilâhî bir vaadidir. Allah-u Teâlâ nihayetinde muzafferiyeti er veya geç İslâm’a bahşedecektir.
İslâm dini’nin diğer dinlerden üstün olması sadece Asr-ı saâdet’e mahsus olmayıp, kıyamete kadar bu hüküm geçerlidir.
Hâlen de hak dini bütün dinlere üstündür ve bütün dinlere hâkimdir.
İslâm dini nâzil olduğu zaman nasıl taptaze idiyse, kıyamete kadar da bu tazeliğini ve ciddiliğini muhafaza edecektir. O Allah-u Teâlâ’nın dinidir ve dimdik ayakta kalacaktır. Kur’an-ı kerim’in bir harfi bile değişmez, bir tek Âyet-i kerime’si inkâr edilmez.
Her zaman ve mekânda İslâm’ın geleceği gece değil gündüzdür, sönük değil parlaktır.
Ara sıra basan gece zulmetleri, İslâm’ı dinlendirip tekrar uyandırmak içindir.
Allah-u Teâlâ müminlere, küfre karşı İslâm’ı muzaffer kılacağını, onları yeryüzünün mirasçıları yapacağını, beğenip seçtiği dinleri olan İslâm’ı güçlendirecek şekilde iktidar yapacağını ve üzerlerinde bulundukları korkuyu gidereceğini vâdetmekte ve şöyle buyurmaktadır:
“Allah içinizden iman edip de sâlih amel işleyenlere vâdetti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne hükümran kıldıysa, onları da yeryüzüne hükümran kılacak.
Ve onlar için seçip beğendiği dinlerini kuvvetlendirecek, korkularını üzerlerinden kaldırdıktan sonra muhakkak emniyete kavuşturacak.
Öyle ki, bana ibâdet etsinler, bana hiçbir şeyi ortak koşmasınlar.
Kim de bundan sonra inkâr eder, nankörlük ederse, işte onlar yoldan çıkmış olanlardır.” (Nûr: 55)
Çünkü bu büyük nimeti inkâr ettiler, bu nimetin hakkını ödemediler.
•
Rahmet ve merhametinin engin tecellisinden dolayı, Allah-u Teâlâ bu ümmete, kendilerinden başka hiç kimseye vermediği iki haslet vermiştir. Onları bütün insanlar üzerine şâhitler yapmış ve din işlerinde kendilerine hiçbir güçlük yüklememiştir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“O peygamber onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar.” (A’râf: 157)
Yükümlü oldukları güç şeyleri Allah-u Teâlâ’nın müsaadesi ile bertaraf eder.
Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerin kolaylık ifade eden beyanları incelendiğinde, onun her emrinin her yasağının müslümanlar için sırf kolaylıklardan ibaret olduğu kendiliğinden meydana çıkacaktır.
Ümmet olanların; küçük büyük, bilerek ve unutarak işledikleri bütün günahları tevbe ettikleri takdirde affedeceğini Allah-u Teâlâ vâdetmiştir.
Allah-u Teâlâ bütün bu ikramları son peygamber Muhammed Aleyhisselâm’ın hürmetine, ümmet-i muhteremesi için yapmıştır.
•
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde Zât-ı akdes’i ile Resulullah Aleyhisselâm’ı bir tutmuş, ona yapılan muhalefeti kendisine yapılan muhalefet gibi saymıştır.
Buyurur ki:
“Allah’a ve Peygamber’e muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar.” (Mücâdele: 20)
Binaenaleyh Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e saygısızlıkta ve hürmetsizlikte bulunan kimseyi aşağıların aşağısına indireceğini, rezil ve rüsvay edeceğini haber veriyor.
•
Muhammed Aleyhisselâm’ın vefatı ile dininin terk olunmayacağı, dinden dönen kimsenin hiçbir şekilde Allah-u Teâlâ’ya zarar veremeyeceği, Allah’ın dinine sımsıkı sarılan, imanında sebat eden müminlerin güzel bir mükâfâta erecekleri Kur’an-ı kerim’de beyan buyurulmaktadır:
“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir.
Eğer o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksi-niz?
Kim geriye dönecek olursa, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olamayacaktır. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i imrân: 144)
Burada “Şükredenler”den maksat İslâm’da sebat ederek vazife yapanlardır. Onlar her durumda dinleri uğrunda mücadele ederler.