Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (166) - İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (24) - Ömer Öngüt
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (24)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (166)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Haziran 2020

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (166)

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (24)

 

Bu Öz İlimdir, ilm-i Billah'tır, Has İlmullah'tır (2)

Lokman Hekim Hazretleri çok yüksek edebe malikmiş. Sormuşlar; "Bu edebi nereden tahsil ettiniz?"

"Edepsizden!" buyurmuş. "Nasıl?"

"Kötü gördüğümü yapmamaya çalıştım, iyi gördüğümü de benimsedim."

Demek ki, kötü de büyük bir numune.

Edep hususunda Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Efendi Hazretlerimiz'in "Divân-ı Es'ad" isimli eserinden bir şiirini arz edelim:

"Benim gözüm edep sofrasındaki nimetlerden asla doymaz. Her ne kadar cihanda edebin birçok ihsânlarını görmüş ise de.

Hızır'dan ölümsüzlük âleminin hayat suyunu isteyen insanın edep menbaından bir kaç yudum içmesi lâzımdır.

Övünmek, kibir ve cehalet illetlerinin def'i için edep ilâcı gibi hiçbir ilâç görmedim.

Akıllı insan edep eteğine sıkı sıkı sarılırsa kâdir kıymet tahtını ve itibar sadrını elde etmiş demektir.

Sülûk mumunun ışığı, cânı cânâna ulaştırır. Edebin parlak ayı ise gözü aydınlatır.

Eğer edep çeşnisinden dudaklarına bir zerre bulaştırmamış iseler, dostların sözünde ve dudağında güzellik neşesi bulunmaz.

Ey Es'ad, seferden vatanına dönünce edep ummânından (dostlarına hediye olarak) bir kaç inci getir."

Efendimiz edebi ne güzel tarif buyurmuşlar. Allah râzı olsun.

İnsan çok dikkatli olmalı, edepsizlikten, hâyâsızlıktan, ahlâksızlıktan, çirkin şeylerden, ahkâm-ı ilâhi sınırını, hududunu aşmaktan, çiğnemekten sakınmalı, nefis ve şeytandan Hazret-i Allah'a çok sığınmalı, O'nun muhafaza etmesini, korumasını, gönülden dilemelidir.

Dünya ve ahirette en büyük rehberimiz en güzel numunemiz; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz duâlarında şöyle buyuruyorlar:

"Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!"

"Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Kalplerimizi senin taatına çevir." (Buhârî)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyururlar:

"Akıllı kimse kendisini sorguya çeken (muhasebe eden) ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz kimse nefsinin hevâsına uyan ve Allah'tan olmayacak şeyler bekleyendir." (Tirmizî)

 

Var Olan Hazret-i Allah'tır:

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri:

"Zira bu ârif zât Hazret-i Zât ile bâki olmuştur. Sıfatları da Hazret-i Zât'da bâki olmuştur." buyuruyor.

Hazret bu beyanlarında onun fenâsı karşılığında Allah-u Teâlâ'nın bekasını ikram ettiğini, fâni kıldığı şeyde onu bâki yaptığını ifşa etmektedir. O fâni olmuş, Bâki kalmış...

Yine İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Mektûbat" adlı eserinde şöyle buyurmuşlardır:

"Rabbâni Kâbe'nin hakikati de o Nur hazretleridir."

Hülâsa olarak; Var olan Hazret-i Allah'tır.

Şeyh Hüseyin bin Abdullah el-Abbâsî -kuddise sırruh- Hazretleri "el-Husûs bi-Edâti'n-Nusûs fî Şerhi'l-Fusûs" adlı eserinde, Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın "Kadîm" olan aslına ve "Kâf" harfinin tecellîsi sâyesinde varlığının tamamen yok olduğuna işaret ediyor:

"Bu Hâtem ve harfinin belki hiç varlığı yoktur, ancak zihnin içinde mevcud olur, gözün içinde adlandırılması dışında aslında orada hiçbir şey yoktur."

Hiçbir şey yok, yalnız O var. Fâni olmuş, erimiş, bitmiş, yok olmuş yalnız Hazret-i Allah var. İşte burası Hazret-i Allah ile nefes alınan yerdir. İşte burası Hazret-i Allah ile mülâkat yapanların yeridir.

Kendisi yok, O var. Onun için diyoruz ki;

"Nefeslerin en hayırlısı, Hazret-i Allah ile alınandır. Mülâkatların en hayırlısı, Hazret-i Allah ile yapılandır."

Orada nefesten başka bir şey kalmıyor. Nefesi O'ndan alıyor, O'nunla alıyor, O'nunla konuşuyor, O'nunla mülâkat yapıyor.

Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri bu Hadis-i şerif'in tefsirinde şöyle buyuruyorlar:

"Aradan vâsıtanın kaldırıldığı, yakınlık derecelerinin nihayetidir." ("Kitâbu Şerhü'l-Fusûs li'ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî;" Şehid Ali Paşa, no.: 1240, 134b-135a yaprağı.)

Yok olunca O oluyor. O olunca her şey oluyor. O'ndan başka bir var yok. Hiç olunca O var, O'nda her şey var.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadırlar:

"Mümin-i kâmil olanlar Allah katında bazı meleklerden de efdaldir." (İbn-i Mâce)

Allah-u Teâlâ lütfuyla desteklemiş, kendi varlığını sıyırmış, varlıklara ait olan hassasını da kaldırmış. O'nunla olmuş. Beşer olduğu halde O'nunla olmuş ve melekleri orada geçmiştir. O da fenâfillah'a ermiş mümini kâmildir. Çünkü fenâ olmadıkça bekâ olmaz.

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Mektûbât" adlı eserinin "491. Mektûb"unda "Onun fenâsı karşılığında, bekasını ikram etmiştir." buyuruyor.

Aynülkudat Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri, "Kitâbu't-Temhîdât" isimli eserinde;

"Gözü Cemâl'e ilişince de, artık kendisi diye bir şey kalmaz. Fâni olan (bu) kul, o an Hakk ile bâkî olur." buyuruyorlar. (Aynülkudat Hemedânî, "Kitâbu't-Temhîdât"; Mektebü'l-Hindî, no: 445, 68. yaprak'tan naklen)

Ne varlığı, ne kendisi, ne ismi, ne cismi, ne elbisesi, ne ilmi, hiçbir şeyi yok, O var. Zaten O'ndan başka hiçbir şey yoktur.

Hüseyin bin Abdullah el-Abbâsî -kuddise sırruh- Hazretleri, Kâf harfinin sırrına mazhar olanların yalnız Hatem-i nebi ve Hatem-i veli olduğunu haber veriyorlar.

Hazret "Kâf" harfinin izahını şöyle açıklıyor:

"Kelimelerin en şereflisi olan 'Kelimetullâh'la, yâni 'Allah'ın sözü'yle meydana gelmiş bir karışımdır..."

"Kendi varlığını ortadan kaldırmanın şartlarını görebilen kimselerin idrâk ve anlayışına gizli kalmayan harflerden üçüdür..."

"Kâf harfine gelince; o varlık kapılarının anahtarı ve karışık gösteren aynanın cilâsıdır ki, gizli olan fâili, fiili ve mef'ûlü ortaya çıkarır. O varlık kilidinin anahtarı olunca, ondan O'nun hazînesinden zuhûr eden şey iktibas olunur. Bu 'iktibas' ise hem peygamber, hem de velî için olur..." (El-Husûs bi-Edâti'n-Nusûs fî Şerhi'l-Fusûs)

Bu mevzular çok derin, çok ince. Öteden beri hep şöyle deriz:

"Var ile övünüyorum, varlığımdan utanıyorum." Çünkü hep O.

Âyet-i kerime'nin devamında şöyle buyuruluyor:

"Ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabb'inin veçhi (zâtı) bâki kalacaktır." (Rahman: 27)

Tevhidin nihayeti O'dur. O'nu bulduktan sonra dünyayı tekmeliyor. Vurabilirsen buldun O'nu.

Her şey fâni olmuş, Zülcelâl vel-kemâl Hazretleri'nin veçhi bâki kalmıştır. Hüküm O'nundur, O'ndan başka bir şey yok, başka bir şeyin hükmü de yok.

Binaenaleyh; artık orada, Cenâb-ı Hakk öyle murad ettiği için, Hazret-i Allah ile hallenmiş olur. Yani Hazret-i Allah ile halleniyor ama kendi halinde değil. O'ndan başka hiçbir şey kalmadı. Burası ilmin sonudur, bunun üzerinde ilim yok.

Siz beni görüyorsunuz amma O'nunla karşılaştığınızı bilmiyorsunuz.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:

"Mümin müminin aynasıdır." buyuruyorlar. (Ebu Dâvud)

Birinci müminden murad mümin-i kâmilin kalbi olup, ikinci müminden ise bizzat Allah-u Teâlâ murad edilmektedir. "Mümin" Allah-u Teâlâ'nın ism-i şerif'lerinden birisidir.

Kendisi nazar ettikten sonra kendisini görecek. Zaten O'ndan başka bir şey yok. Hep oradan geliyor. Nasipdar olan için perde kalmamıştır. Varlık olanda bu ayna tecelli etmez, yok olanda tecelli eder. Bu aynanın esrarı yok olanda mevcuttur. Kendi varlığı olan aynalık vazifesi yapamaz.

Bu hususu, Cüneyd-i Bağdâdî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle ifşa ediyorlar:

"İşte bu, Vahid'i tevhid eden muvahhidin tevhidinin son mertebesidir. Onun kendi ferdiyyeti gider." (Resâilü'l-Cüneyd)

Bu mevzu hass'ül has'ın mevzusudur.

Bu hususta Zeyneddîn el-Hâfî -kuddise sırruh- Hazretleri de şöyle buyuruyorlar:

"Kemâlin gayesine ulaşıp O'nu Tevhîd eden, kâinât mertebesinde O'nun vahdâniyyet'ini müşâhade eden; isimlerin ve sıfatların bilinmesiyle ilgili ilimlere sâhip olup Tevhîd'in nihayetine eren kimse düşünceye sığmaz!" ("Risâletü'l-Kudsiyye", vr. 78b)


  Önceki Sonraki