İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretlerimiz de:
“Bu mârifet ve ilimler, ulemânın ilimleri, evliyânın da mârifeti ötesindedir. Hatta, onların ilimleri, bu ilimlere nisbetle kabuk kalır.” buyuruyorlar. (“Mektûbât”; 317. Mektûb)
Bu öz ilimdir, ilm-i billah’tır, has ilmullah’tır. Diğer velilerin ilmi bu ilmin yanında kabuk kalır.
Mârifetullah ilminden yoksun ve mahrum olanlar ise zaten gerçeği bilemedi, zahirde kaldı. Kalbin kilidini açamadı, kalp kulağını, kalp gözünü açamadı. Hazret-i Allah’ı görüp bilemedi, nefsini ilâh edindi. Esrâr-ı ilâhi’ye vakıf olamadı, imanı sureta kaldı, hem de yaratılmışlarda kaldı. Âlimim zannetti, cahil olduğunu bilemedi. İşte bunların konuşmaları boştur, dili ile konuşurlar, hem boştur hem tesir etmez. İlimleri de zandır, zandan ibarettir. Okumuş ve fakat nefsin kara tahtasını delememiştir. Bâtına geçememiştir.
Bu yüzden Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz:
“Ahmağın dili ağzındadır.” buyurdular.
Süflî âlim, nefsine dayanarak zan ile hareket eder. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’e bakmaya lüzum bile görmez. O “Biliyorum” der. Kendi hükmünü koyar. Bazısı Âyet-i kerime, Hadis-i şerif ortaya koyar ve fakat “Ben âlimim!” demekten kendisini alamaz. Onun için Allah-u Teâlâ’nın önüne geçmiş olur.
Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“Onların çoğu zanna uyarlar. Gerçekte ise zan hakikat karşısında hiçbir şey ifade etmez.
Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını tamamen bilmektedir.” (Yunus: 36)
Cehalet çok zemmedilmiştir ve fakat tahripçi nakilci âlimler daha zararlıdır. Zira cahil kimse bunların yaptığı tahribatı yapamaz.
Cahil kimse bilmediğinin düşmanıdır. Bilse düşman olmaz. Bilse konuşmaz, bilmiyor cahil ama cahil olduğunu da bilmiyor. Bir de “Ben âlimim!” diyor. Bu mânevi ilimlerden hiç haberi yok.
Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Sükût eden kurtulmuştur.” (Tirmizî)
Mesrûk -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
“Bir kimseye ilim olarak Allah’tan korkar olması yeterlidir. Bir kimseye cehâlet olarak da kendini beğenmesi, nefsine mağrur olması yeterlidir.” (Câmiüs-sağîr: 6240)
Bu en büyük tehlikeyi hiç kimse bilmiyor ve görmüyor.
“İki çeşit sarhoşluk sizi kaplamak üzeredir: Dünyayı haddinden fazla sevmek; zararını düşünmeden cehaleti sevmek! Bu iki belânın karşısında artık siz Allah’ın emirlerini öğretip yaptırmaktan, yasaklarını ise terk ettirmekten vazgeçersiniz.
(Bu tehlikeli zamanda) Allah’ın kitabını ve peygamberin hadislerini kendisine rehber yaparak bütün işlerinde uygulayan kimseler, Allah’ın nezdinde muhacir Mekkeli, ensari Medineli sahabiler kadar değerlidir.” (C. Sağir)
Câfer-i Sâdık -rahmetullahi aleyh- Hazretleri’nin güzel ve öğüt dolu sözlerinin birinde şöyle buyururlar:
“Takvâdan daha değerli bir azık yoktur. Susmaktan güzel bir şey yoktur. Cehaletten daha zararlı düşman yoktur. Yalandan daha öldürücü bir hastalık yoktur.”
Yine Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’e sormuşlar.
“Akıllı kimdir?”
“Az konuşan!”
“Daha akıllı kimdir?”
“Hiç konuşmayandır!” buyurmuşlardır.
Edep mevzusuna gelince;
Edep nedir?
Hazret-i Ali -kerremallahu veche- Efendimiz; “Edep, aklın suretidir.” buyurdular.
Aklın aynasıdır, yansımasıdır. Akıl ne durumdaysa hangi derecede ise edep o derecededir. Aklın derecesine göre edebe yansır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bu hususta şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“İnsanların geçmiş peygamberlerden duyabildikleri (hikmetlerden) birisi de ‘Utanmazsan dilediğini yap.’ sözüdür.” (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2002)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz “Edebi akla, aklı kalbe” bağladı.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz;
“Edep, ilimden önce gelir!” buyurmuşlardır.
Bir başka beyanlarında ise;
“Hayası olmayan kişinin kalbi ölmüştür.” buyururlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadırlar:
“Sizin en hayırlınız, ahlâkça en güzel olanınızdır.” (Buhârî)
Yolumuz baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk’ın iradesine tâbi kılması, güzel ahlâklı olmasıdır.
Hem Hazret-i Allah’a karşı edepli, hem Resulullah’a karşı edepli, hem de mürşide karşı edepli olmak yolun esaslarındandır.
Her zaman her yerde edepli, hayalı, ahlâklı olmaya çalışmalıdır!
Hadis-i şerif’te;
“Hayasızlık insanı küfre düşürür.” buyuruluyor.
Haya, binayı ayakta tutan direk gibidir. Hayasız kimsenin de imanını muhafaza etmesi bu derece zordur.
Zira Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
“Hayâ imandandır.” buyurmuşlardır. (Buhâri)
Hazret-i Lokman Aleyhisselâm şöyle buyururlar:
“Edep asaletten, ilim maldan hayırlıdır.”
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz ise; “Haya, edep insanın siperidir, koruyucusudur.” buyurmuşlardır.
Edep kazanmaya çalışmak, para kazanmaya çalışmaktan evlâdır...
İmâm-ı Rabbani -kuddise sırruh- Hazretleri;
“Edebi gözetmeyen Allah’a kavuşamaz!” buyurarak, edebin ne kadar elzem ve gerekli olduğunu beyan etmişlerdir.
Hazret-i Mevlânâ; “Kur’an’ın mânâsı âyet âyet edepten ibarettir.” buyurmuşlardır.
Edep bir mânevi disiplindir, havaîlik ve avarelikten, sünepelik ve serkeşlikten uzak kalmaktır. Daima uyanık bulunmaktır. Cenâb-ı Hakk’ın görüp gözettiğini bilmektir. Her an Hakk’ın huzurunda olduğunu bilmek, Hakk ile olmaktır.
İnsanlarla güzel geçinmek, mütevazı olmak, iyilik etmek, riyâdan, kibirden, hasetten, menfaatten kaçınmak edeptendir.
Nefs-i emmâre’nin sıfatları olan; cehâlet, cimrilik, hırs, kin, kibir, gadap, şehvet, tamah, hased, riyâ, yalancılık, kötü huyluluk, boş ve faydasız şeylerle uğraşmak, istihzâ, ahmaklık, unutkanlık, buğz, çabuk isyan, çok yemek, çok içmek, çok konuşmak, fazla neşe, âvârelik, şımarıklık, din ehlinin hâlini inkâr... ve benzerleri gibi alâmetlerden ve huylardan, hallerden kurtulmaktır.
Resul-i Zişân -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
“Hakiki mânâsı ile Allah’tan hayâ etmek şöyle olur:
Başını ve başında bulunan göz, kulak ve dil gibi âzâlarını, karın boşluğunda bulunan kalp, mide ve benzeri âzâlarını Allah’ın emirlerine aykırı hareketlerden muhafaza etmelisin. Bunun yanında ölümü hatırından çıkarma. Âhireti isteyen, dünya güzelliklerine gönül bağlamaz. Kim bunları yaparsa Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.” (Tirmizî)
Edep insana şeref verir, şerefli insanların şerefini artırır ama “Kötü bir edeple şeref olmaz, itibar olmaz.”