Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler, Rum ve Yunan ikilisinin Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin denizlerindeki hak ve menfaatlerini gasbetmeye çalışması, İsrail öncülüğünde askerî işbirlikleri ve enerji anlaşmaları yapmaları Kıbrıs’ın önemini bir kez daha göstermiştir.
Kıbrıs ve Kıbrıs Türkü, Anavatan Türkiye için asla vazgeçilemez, feda edilemez, ihmal edilemez değerdedir. Kurucu Lider Merhum Rauf Denktaş’ın kurduğu devlet ayakta durmalı ve daha ileri bir seviyeye çıkartılmalıdır.
Türkiye, üzerine düşen ne varsa yerine getirmeye çalışıyor. Kıbrıs Türkü de aynı çizgide olmalıdır. Ama her ülkede ve her toplumda olduğu gibi Yavru Vatan Kıbrıs’ta da çatlak sesler çıkıyor. Bunlar olacak ama üstesinden gelinecektir. Hainlerin her devirde olduğunu biliyoruz ve maalesef günümüzde bunlardan çokça bulunmaktadır. Bir tanesi şöyle söylüyor:
“Kıbrıs, Türkiye’nin işgalinde ve istila edilmiş bir yerdir. Bu yerde de Türkiye kansız bir soykırım uyguluyor.”
Bu sözler bir Rum’a, Yunan’a, Ermeni’ye ait değil. KKTC’nde yeni nesilleri yetiştirmekle görevli bir öğretmene, Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Genel Sekreteri Şenol Elcil’e ait.
Rum yanlısı sözler sadece birkaç sendikacı, öğretmen, gazeteci, hukukçu vs.den değil bizatihi KKTC’nin en yüksek makamına cumhurbaşkanlığına kadar yükselmiş kişilerden de gelmektedir. Türkiye’nin yaptığı Barış Pınarı Harekâtı’na KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın verdiği tepki, söylediği sözler hafızalardadır ve yenilir, yutulur cinsten değildir.
Kıbrıs Türkü’nün kafasını karıştırmaya, Türkiye ile arasını ayırmaya kimsenin gücü yetmez. Hem Kıbrıs Türkü’nü, hem de Anavatan Türkiye’yi karalamak isteyenlere karşı tepkilerini gösteren, yüksek sesle cevap veren, haddini bildiren kimseler, kuruluşlar vardır. Türk Milleti geçmişte olduğu gibi gelecekte de milli ve manevi varlığına kastetmek isteyenlere her ne şekilde olursa olsun cevabını vermeye devam edecektir.
BM Genel Sekreteri Antonio Gueteres, Berlin’de yapılan toplantıda Kıbrıs’taki duvarların kaldırılmasından bahsetmiş, toplantının Berlin Duvarı’nın yıkılması yıldönümüne rastlamasını özel bulmuş; “Berlin duvarı yıkıldı. Dünyada tek duvar Kıbrıs’ta kaldı onu da yıkalım.” demiş, bu sözlere destek de yine KKTC Cumhurbaşkanı M. Akıncı’dan gelmişti. Bu sözlere sadece biz değil, KKTC Başbakanı Ersin Tatar da itiraz etmektedir.
“Eskiden Kıbrıs’ta iki halk vardı. Türk halkı ve Rum halkı. Artık Kıbrıs’ta iki halkın yanında iki devlet var. Bundan ödün yok. İki devletli çözüm dışında çözüm yoktur. Siyasi eşitlikten ziyade egemen eşitlik temeline dayalı anlaşma sağlanabilir. Bu da iki devleti kabul etmekten geçer. Almanya görüşmesinde sinsi bir hesap var. Tam da Berlin Duvarı’nın yıkılışının yıldönümüne rastlıyor. Lefkoşa’daki duvarı yıkıp Kıbrıs’ı birleştireceklermiş. Kıbrıs’ta istedikleri anlaşmayı yapmayı, Türkiye’yi adadan göndermeyi planlıyorlar. Ama hayal görüyorlar. Kıbrıs Türkü böyle bir durumda başına ne geleceğini çok iyi biliyor. İstedikleri kadar duvar edebiyatı yapsınlar. Bir duvar yıkılacaksa o da KKTC’nin tanınmasıdır. O duvar orada dursun. Bizi koruyan o duvardır.”
Rum lider Nikos Anastasiadis de diyor ki; “Akıncı ile baş başa kalsak bu işi çözeriz”.
Akıncı da; “Kafalardaki duvarı yıkmaya çalışıyoruz” diyerek rahmetli Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve onun çizgisinde yürüyen Kıbrıs Mücahitleri’ni hedef tahtasına oturtmaktadır.
KKTC Bakanlar Kurulu ise 1982 yılında askeri amaçlar için inşa edilen Geçitkale Havaalanını Türkiye’nin İHA ve SİHA’larına açma kararı aldı. Bu çok önemli bir karardır. İHA ve SİHA’lar Doğu Akdeniz’de görev yapan gemilerimize eşlik edecekler.
Başbakan Ersin Tatar alınan kararı; “Aldığımız kararla Geçitkale Havaalanı, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı kullanımına verilmiştir. Türkiye ve KKTC hem havada hem sahada hem masada hem de Mavi Vatan Doğu Akdeniz’de güçlü olarak yoluna devam ediyor ve edecektir. Türkiye’nin ve KKTC’nin hak ve çıkarlarının korunması bizim en önceliğimizdir. İHA ve SİHA’lar bölgede görev yapan sondaj gemilerimizi Dalaman’dan kalkarak takip ediyordu. Artık Dalaman’a gidip gelme olmayacak.” sözleriyle değerlendirdi.
Bu karardan önce ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne 1987 yılından bu yana uyguladığı silah ambargosunu kaldırmış olup yeniden silah satışına onay vermişti. Böylece düşmana bir cevap verilmiş oldu.
Kıbrıs Adası’nda İngiltere’nin iki tane üssü bulunmakta, ABD’nin de kullandığ Ortadoğu’nun en önemli dinleme üslerinden birisi burada bulunmaktadır.
Yunanistan ABD ve Fransa, Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri tarafından silahlandırılmaktadır. ABD bu ülkeye yeni üsler kurmak için çalışıyor. Kıbrıs’a birtakım kuvvetlerini taşıyor, ada silahlandırılıyor. İsrail ise Yunan ve Rumların ‘Türk düşmanlığı, Türk korkusu!’nu sinsice kullanmaya çalışıyor.
ABD, Ada’ya çok özel önem verdiğini her defasında ortaya koyuyor. Washington ve Rum Kesimi, ABD- GKRY arasında Doğu Akdeniz ve bölgesel iş birliği konularında anlaşmalar yapıyorlar.
Türkiye Barolar Birliği, Kıbrıs’ta ‘Son Söz’ adını verdikleri bir panel düzenlemiş ve bir bildiri yayınlamış ve şu görüşlere yer verilmiştir:
“Kıbrıs konusu sadece ‘Doğu Akdeniz’in kontrolünde kimlerin etkin olacağı’ değil, doğrudan Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının güvenliği ve refahı söz konusudur. Özetle KKTC’nin, Mavi Vatan’ın ve Ana Vatanın da kaderini etkileyecek öneme haizdir. Doğu Akdeniz’in yeni jeostratejisi ve jeopolitiği içinde Türkiye ve KKTC, Kıbrıs stratejisini gözden geçirmek ve temel değişikliklere gitmek zorundadır. Her şeyden önce KKTC’nin güvenliği Türkiye’den başlar. Türkiye’nin güvenliği Kıbrıs’tan başlar. Bu, vazgeçilmez, değiştirilmez, değiştirilmesi teklif bile edilmez temel kuraldır.”
Türk tarafının son dönemde Türkiye’nin Kıta Sahanlığı ile KKTC’nin TPAO’na verdiği lisans alanlarında sondaj çalışması başlatması son derece isabetli olmuştur. KKTC yönetiminin kapalı Maraş’ı eski sakinlerine açma yönünde attıkları adımlar desteklenmelidir. Kıbrıs Evkaf İdaresi’nin Maraş bölgesindeki vakıf taşınmazları ile ilgili hakları hassasiyetle korunmalıdır. Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğini gözetecek şekilde en iyi seçeneğin iki devletli çözüm olduğu, bunun için KKTC’nin siyasi ve ekonomik görünürlüğünün ve saygınlığının yükseltilerek zaman içinde uluslararası meşruiyetinin pekiştirilmesinin en doğru yol olacağı aşikârdır.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Barış Hasan, “Helenizm” ortaya çıkmasını nasıl büyütüldüğünü şöyle ifade ediyor:
“Helenizme bağlı Rumlar, ‘74’e kadar bu bayrak uğruna ölen hiç kimse yoktu. 74’ten sonra Türk işgalinden kurtulmaya sarılmış bir Helenizm var’ dediler ve Türkleri Ada’dan yok etmek üzerine politika yaptılar. Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın ve Batı’nın stratejileri birleşti. Neo Helenizm ile temeli atılmış bir Batı stratejisiyle karşı karşıyayız.”
Ada ve Rum-Yunan ikilisini gerektiği zaman Türkiye’ye karşı sopa olarak kullanmak isteğindeki Batı’nın ekmeğine yağ sürme oyunları devam ediyor.
İki devlet, federasyon gibi sözlerin artık geçerliliğini kaybettiği bir döneme girdik. Tam bağımsız KKTC’nin tanınması, tanıtılması ve ayakta kalması için Türkiye’nin garantörlüğü ve adada Türk Askerinin bulunması zaruridir.
İsrail, Mavi Marmara olayından sonra Türkiye ile arasının açılmasının ardından bölgede Yunanistan ve GKRY ile müttefiklik ilişkisi kurmuştu.
İsrail ve Rumlar arasındaki ilişki adeta düşman bir ülkeye karşı birlikte çalışma boyutuna ulaşmış görünmektedir. Askerî, siyasî, istihbarî işbirliği daha önce olmadığı derecede artmıştır.
Kıbrıs Rumları İsrail ile ilişkilerini stratejik ortaklık seviyesinde geliştirirken İsrail’in Rumlar üzerinde önemli çalışmalar yaptığı tespit edilmiştir.
İsrail pervasız bir şekilde Rum ve Yunan’ı kullanmakta, Rum ve Yunan da Türkiye düşmanlığı sebebiyle gönüllü olarak bu duruma çanak tutmaktadır.
İsrail gibi ülkeler Türkiye’ye karşı düşmanlıklarını sinsice terör örgütlerini destekleyerek yürütüyorlardı. Sonra alenen terör örgütlerini desteklemeye, vekil olarak kullanmaya başladılar. Şimdi ise artık devletleri vekil olarak kullanıyorlar. Yunanistan, GKRY, BAE gibi ülkeleri alenen Türkiye’ye karşı örgütleyip saldırtıyorlar.Dikkatli ve tetikte olmamız gereken bir dönemdeyiz.