– “Üzüntü içindeyiz.” diyen bir misafire şöyle buyurdular:
– “Bu üzüntü sizin için ibtilâ olacak. Bu ibtilâdan hem ecir alacaksınız, hem de insan bu yola çıktığı zaman eziyetlere tahammül, cefâya sabır göstereceksiniz, kusurları affedeceksiniz. Hakk yolu bu vasıflar üzerine kurulmuştur. Cefâya sabır sizin mânevi derecenizi yükseltir. Sizin bunda bir maksadınız menfaatiniz yok. Allah rızâsı için hareket ediyorsunuz. Böyle bir hâl ile karşılaştınız, bunu ibtilâ olarak kabul edeceksiniz, azimle sabredeceksiniz. Sonra Hazret-i Allah kapıları açtığı zaman da onlara şükredeceksiniz.”
– İmâm-ı Âzam Efendimiz neler çekti.
– “Efendim hangi büyük çekmedi?
Çünkü ibtilânın büyüğü peygamberlere gelir, sonra evliyâullaha, sonra iman derecesine göre diğer sâlih kullara gelir. Bütün ibtilâlar onlara gelir. Fakir der ki; ibtilâyı koparttıran Hazret-i Allah, muhafaza eden de yine O...
“İnsanlar içinde en ziyade mihnet ve meşakkatle imtihan olunan Enbiyâ-i izam, ikinci derecede Evliyâ-i kiram ve üçüncü derecede onlara benzeyen kimselerdir.”(Tirmizî)
Bir Âyet-i kerime’sinde:
“Biz musallat ettik!”buyuruyor. (Fussilet: 25)
O musallat etmedikçe gelmez, fakat o muhafaza ettikçe hiçbir şey olmaz. Çünkü imtihandayız.
Eyyub Aleyhisselâm’a şeytanı musallat etmedi mi?
Amma o sabretti, bu sabrı ile beşeriyete numune oldu. O ibtilâ olmasaydı, Eyyub Aleyhisselâm’ın bu kadar ulvî kıymeti anlaşılır mıydı? Onun çok sabırlı olduğunu Mevlâ biliyordu, amma biz bilmiyorduk. Böylece beşeriyet öğrenmiş oldu, kıyamete kadar da beşeriyete sabır numunesi oldu.”
Medine-i münevvere’ye yerleşen Hacı Enis beyden mevzu geçmişti.
Bir misafir:
“Tamamen vahdet hayatına çekilmiş. Bunu az kişi yapabilir, herkes yapamaz. Ben ona: ‘Dünyada senin gibi kırk müslüman varsa adediniz çok demeyeceğim.’ dedim.” diye bir söz kullandı.
Efendi Hazretlerimiz mevzuyu ele aldı ve şöyle buyurdular:
“Öyle demeyin efendim! Hazret-i Allah’ın öyle kulları var ki, beşeriyet onları bilmez. Onları kendisi için yaratmıştır, onları kimse bilmez. Hacı Enis bey gibi efendileri bilirler, zâhir olduğu için. Diğerleri bakkaldır, çakkaldır, fakat Hazret-i Allah’ın sevgilileridir. Her an için yeryüzünde yüz yirmi dört bin veli mevcuttur. Bunların kimisi kendisini bilir, kimisi kendisini bilmez. Kimisi kendisini bilmez halk bilir. Kimisi kendisi de bilmez, halk da bilmez.
Onun içindir ki Hazret-i Allah’ın yeryüzünde çok kulları vardır. Yoksa Enis beyin hâli her bakımdan güzel.”
Son nefesteki bir müslümana Kelime-i tevhid telkininden mevzu geçmesi üzerine sözleri:
“Söylemesi için zorlanmayacak, söyle denmeyecek. İkaz mahiyetinde ona duyurmak için yanındakiler söyleyecek. O söyleyen kimse de sevdiği bir insan olacak. İşin nezaket kısmı burada. Sevmediği insan olursa, kasten getirmez ve şeytan onu orada aldatır.
Koma halinde ise, umulur ki Allah-u Teâlâ onu şeytanın şerrinden muhafaza eder. Onu Mevlâ’sı ile başbaşa bırakmalı.”
“Bizim sözümüz teybe göre değildir, ruha hitap eder. Teybe göre olduğu zaman kendini ayarlayacaksın ve konuşacaksın. Ruha hitap ise içeriden gelecek.”
•
“Eğer rızâya uygun iş ve hareket varsa tasdik edilir. Rızâya uymayan hususlar varsa tasdik edilmez. Çünkü kişi çok iyi bilsin ki reyi ile beraber kendisini vermiş olur. Onun reyi ile o destek bulur. İyiyi iyi, kötüyü kötü. Çünkü terazinin iki kefesi, ortada da dili vardır. İnsan dünyada hangi tarafa ağırlık verirse o taraftadır.
Hatta fakir bu hususta şöyle der ki:
Hayat boyunca söz söylerken âdetâ o dilin ucuna bakıyorum. Acaba dil ne tarafa çekecek? Hazret-i Allah’a dayanarak mı konuşuyorum, yoksa Hazret-i Allah’ı unutarak kendi nefsimle mi konuşuyorum?
Hazret-i Allah ile konuşursam ibre daima sağa çeker. Nefsimle konuşursam o ibre sola çeker. O zaman insan hemen kaymıştır.
Onun için mühim olan şu ki; insan konuşurken fâni ola, yapacağı iş ve harekette Hakk’tan yana ola. Bunu tuttukça insan selâmettedir.”
•
“Çok ender, bazen ajans dinliyorum, mânen zedelendiğimi hissediyorum. Hiçbir gayrı şey kabul edilmiyor, içten bir nefret var. Mânevî hazzı kaçırıyor bu gibi şeyler.
Bunları söylemekteki maksadımız, siz de bunları istemeyin.”
•
“Sâdık arkadaş, arkadaşının sırrını saklar. Velevki sonra kavga da etse, araları da bozulsa, o sır onda kalmalı, emanete riayet etmeli. İnsana bir sır söylendi mi, o sır onda kalmalı.”
•
“Hakk Celle ve Alâ Hazretleri eğer ahirette ıstırap çektirmemeyi murad etmişse, dünyada çektirir. Bu da kişi için büyük bir nimettir.
Eğer şehâdet lütfunu bahşetmişse, kaynar suyun içine atılır da acısını hissetmez. Mühim olan Hazret-i Allah’a teslim olmaktır.”
•
“Nur-i ilâhî yağmur gibidir, halka-i zikirde bulunanların üzerine gelir ve onları nurlandırır. Diğer taraftan Hazret-i Allah bir kimsede tecellî ederse, onun ceryanı diğerlerine de geçer.”
•
“En güzel şey nedir bilir misiniz?
Hakk Celle ve Alâ Hazretlerinin bir kulla ilgilenmesidir. Bu, devletlerin, nimetlerin en büyüğüdür. En kötü dert de, bir kuldan ilgisini kesmesidir.”
•
“Halk insanı alıp götürür. Hakk ise kendi lütuf tecellîyâtına mazhar eder.”