Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ’nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (162) - İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (20) - Ömer Öngüt
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (20)
Allah-u Teâlâ’nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (162)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Ocak 2020

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (162)

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (20)

 

Yakınlık Mertebesi:

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Mektubât” adlı eserinin “348. Mektub”unda şöyle buyurmaktadır:

“İşte bu vakitte asılların aslı ile muamele cereyan eder. İşaret edenden işaret edilene dönülür. İlimden, görmeye yükselme meydana gelir. Elçiler kalkar, başbaşa kalınır. Hâilsiz (engelsiz) olarak kavuşma gerçekleşir. Daha sonra şöyle şöyle olur. Sonra yine şöyle şöyle olur ve devam eder gider. O kadar ki rumuz ve işaretin dışında bu makamdan haber vermek ve konuşmak mümkün değildir. Yine bu dahi müphem ve kapalı olur.”

O kadar ince noktalardan bahsediyorlar ki; hafsalanın alması mümkün değil. Hep O, hep O’ndan... O kadar.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri bu hususta şöyle ifşaatta bulunuyorlar:

“Sonra da o daha başka bir mertebeye yükselir. Bu, en büyük yakınlık mertebesi olan “İnfirâd billâh Teâlâ”; yani “Allah-u Teâlâ ile teklik” mertebesidir. O Rabb’inin huzurunu kendisine mekân edinir, O’nun nuru ile güzelleşir, O’nun vahdâniyyet’ine ulaşan yol kendisine açılır ve O’nun:

“O Zâhir’dir, Bâtın’dır.” (Hadîd: 3)

Buyruğundan, işin başlangıcına muttali olur. Onu kendisiyle diriltir ve kendi adına kullanır. İşte bu kul O’nunla konuşur, O’nunla düşünür, O’nunla bilir, O’nunla hareket eder.

O Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in Rabb’inden naklettiği bir Hadis-i kudsî’de şöyle beyan buyurulmuştur:

“Kulumu sevince onun kalbi olurum, o benimle anlar. Kulağı ve gözü olurum, benimle işitir ve görür. Eli olurum, o benimle dokunur.” (Buhârî, Rikak, 38; Tecrîd-i sarîh: 2042; İbn-i Mâce: Fiten, 16)

İşte o velilerin efendisi, arz ehlinin emniyeti, gök ehlinin nazar yeri, Allah’ın hâlis kulu ve O’nun nazargâhıdır.” (“Hatmü’l-Evliyâ”, 11. Bölüm)

Bu zât-ı muhterem ne kadar ince noktaları işaret buyurmuşlar. O zâtı tarif edebilmek için çok gizli sırları açmışlar ve tâ o zamandan haber vermişler, rütbe ve mertebesinden sitayişle bahsetmişlerdir.

Azîz en-Nesefî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbu’d-Derecât” adlı eserinde Hâtemü’l-enbiyâ ve Hâtemü’l-evliyâ’nın büyük arşa yükselip, bu sayede bütün mertebelerden yukarıya çıktıklarına işaret etmiş; velâyeti bir bedene benzeterek, onun birbirinden ayrı olan bütün âzâlarının kıyamete yakın bir devirde birleşip vücûdun tamamını meydana getireceğini haber vermiştir:

“Tâife-i Ehl-i Tasavvuf derler ki;

Hâtem-i enbiyâ ve Hâtem-i evliyâ arşa yükselirler. O nedenledir ki, bütün mertebelerden yükseği tutarlar.” (“Kitâbu’d-Derecât”; Yazma Bağışlar, nr.: 3042, vr. 44b)

Gerçekten de Hazret, “Keşfü’l-Hakâyık” adlı eserinde Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’a tahsis edilen “Hâtemü’n-nübüvve” mertebesinden söz ederken, bu makamın bâtınını temsil eden “Velâyet” yönüne de teferruatlı olarak temas etmiş; Resulullah Aleyhisselâm’ın bu kemâlât sayesinde “Nübüvvet” bakımından erişilebilecek en ileri noktaya eriştiği gibi, “Velâyet” yönünden de ulaşılabilecek en son noktaya yükseldiğini beyan etmiştir.

Görülüyor ki başka hiç kimseye vermemiş. Allah-u Teâlâ’nın iki kandili ezelden halketmesinin sebebi ve sırrı da işte bu husustur.

 

Hâtemü’l-Evliyâ’nın Makamı:

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Mektûbat” adlı eserinin “260. Mektub”unda şöyle buyurmuştur:

“Bununla beraber Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in vefatından bin sene geçtikten sonra, saklı olan bu makamın yeniden ortaya çıkması beklenir. Ona bir üstünlük verilip her tarafta duyulur.”

Bu saklı devlet bugün çıktı meydana. O öyle murad etmiş, öyle olmuş.

Muhyiddin İbn’ül-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtem-i veli’ye verilecek olan makamın, kendisine ve kendisinden önce gelmiş hiçbir veliye verilmediğini beyan ederek;

“Allah-u Teâlâ bu Hâtem-i velâyet’i ne bize, ne bizden evvelkilere nasib etmeyip, bu makamı bizden saklamıştır.” buyurmuşlardır.

Ve İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri bu mevzuyu şöyle bağlamışlardır:

“Böylece kemâlâtın aslı tekrar zuhur eder ve yayılır, gölge olanlarını örter. Hazret-i Mehdi -aleyhimürrıdvan- da asla bağlı olan bu yüksek yolu zâhir ve bâtın ile yayar.” (“Mektûbât”; 260. Mektup)

Allah-u Teâlâ velileri arasından sevip seçtiği, huzûr-u ilâhi’sine çektiği ve “Sıddıkiyyet” makamına kadar yükselttiği kullarını Âyet-i kerime’sinde şöyle vasfetmiştir:

“Onlar sıdk makamında, kuvvet ve kudret sahibi hükümdarın huzurundadırlar.” (Kamer: 55)

Kimi sevmişse onu seçmiş, kimi de seçmişse onu kendisine çekmiştir. Huzur-u ilâhi’sine ancak sevdiğini, seçtiğini alır.

Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

“Sana Rabb’in, sen râzı oluncaya kadar verecek.” (Duhâ: 5)

Sana öyle lütuflarda bulunacak, ikram ve ihsanından öyle verecek, öyle verecek ki, huzur ve ebediyet âleminde hoşnut olacaksın.

Bu öyle bir verilmedir ki; lütuf üzerine lütuftur, rızâ ve hoşnut olma makamıdır, ona âit övülen bir makamdır.

Bu ilâhi lütuf Hâtemü’l-enbiyâ olan Resulullah Aleyhisselâm’da tecelli ettiği gibi; onun velâyet makamına varis olan Hâtemü’l-evliyâ’da da aynen tecelli etmiştir.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh Hazretleri “Hatmü’l-Evliyâ” kitabının “Hâtemü’l-Evliyâ’nın velâyet reisliği, imamlığı ve peygamberliğe çok yakın olan makamı” bölümünde şöyle buyurmaktadır:

“Dedi ki: Makâmı nerededir?

Buyurdu ki: Velilerin menzillerinin üstünde; kendisini O’nun vahdâniyyet’i hususunda tek ve benzersiz kılan “Ferdâniyyet mülkü”ndedir. Onun münâcaatı mülk meclislerinde O’nunla yüzyüzedir, hediyeleri ise önderlik hazinelerindendir.

Dedi ki: Önderlik hazineleri de nedir?

Buyurdu ki: İşte şu üç hazinedir:

Velilerin ilâhî minnetleri,

İdâreyi elinde bulunduran bu imamın önderlik hazineleri,

Ve Enbiyâ Aleyhimüsselâm’a yakınlık hazineleri.

Bu velinin makamı ilâhî minnetlerle ilgili hazinelerdendir. Onu yakınlık hazinelerinden temin eder ve dağıtır. O önderlik hususunda ebedîdir. Buradaki mertebesini de Enbiyâ Aleyhimüsselâm’dan temin edip dağıtır. Peygamberlerin makam, mertebe, ilâhî vergi ve armağanlarından onun perdesi kaldırılır.” (“Hatmü’l-Evliyâ”, 8. Bölüm)

Hazret bu makamın peygamberlikle velilik arasında yer aldığını beyan buyurmaktadır. Zira “Hâtemü’l-velâye” velâyetin erişebildiği en uç noktadır, bu makamın üzerinde ancak nübüvvet makamı vardır.

Alâüddevle Semnânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbü’l-Urve” isimli eserinde, kıyametin kopmasına çok yakın bir zamanda, irşad kutbu olarak gönderilecek olan Hâtemü’l-evliyâ’nın ilâhî adaleti her tarafa yayacağını ve halkı surette ve mânâda ıslah edip, birlik ve beraberliği sağlamakla vazifedar kılınacağını ifade ederek; bu zâtın Hazret-i Mehdi’nin zuhuruna yakın bir zamanda ortaya çıkacağını beyan buyurmaktadır:

“Ümmî olan Hâtemü’l-enbiyâ hem resuldür, hem nebidir, hem O’nun gönderdiğidir, hem de;

‘Eğer Musa sağ olsaydı, bana uymaktan başka bir yol bulamazdı.’ (Ebu Dâvud)

Hadis-i şerif’ine göre, ulü’l-azm’in seyyididir..

Nitekim Allah, nübüvvet kapısını onunla kapatarak şöyle buyurmuştur:

‘Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, o ancak Allah’ın Resul’ü ve peygamberlerin sonuncusudur.’ (Ahzâb: 40)”

“İşte bu da, meşîhat mertebesiyle elde edilemeyen, Hatmü’n-nübüvve’den ve vahyin kesilmesinden sonra, ümmî Peygamber’in hilâfetiyle irşad makamında bulunan kutbun mertebesidir... İrşad kutbu ise her zamanda bulunmaz. O ancak bir kişidir. O’nun kalbi Mustafâ’nın kalbi üzerinde bulunur, o kâmil verâsetin sahibidir.”

“İlâhî hakimiyet ve velâyet tek bir şahısta toplandığı vakit, ilâhî adalet zâhirde de, bâtında da yaygınlaşır; halkın ahvâli sûrette ve mânâda ıslâh olur. İnsanların geçim ve ahiret işi en kâmil ve en üstün şekilde intizâma kavuşur. Allah’ın, vaadettiği Mehdi’yi açığa çıkarması da artık yaklaşmış olur.” (Kitâbu’l-Urve li-Alâüddevle Semnânî; Es’ad Efendi, no: 1583. 84b-88a yaprağı)

Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Fütûhu’l-Gayb” adlı eserinin 33. Makale’sinin bir noktasında şöyle buyuruyorlar:

“İşte son hadd buraya kadardır. İnsanoğlunun son durağı bu makama varır, buradan öte peygamberlik başlar.”

Öyle bir makam ki; ona kendisinden önce, tabi olduğu peygamberden başka hiç kimse ayak basmamıştır. Burası peygamberlerin nübüvvetinden ve umum velilerin velâyetinden tamamen ayrıdır; Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin işaret buyurduğu, peygamberlerle veliler arasındaki “Hassü’l-hâs” tabakadır. Söz ve ifadeler onu tarif etmekte aciz ve yetersiz kalır.İşte “Hâtemü’l-evliyâ” olan zâtın makamı bu makamdır.


  Önceki Sonraki