Cemal Amca emekli emniyet görevlisiydi. Emekli olduktan sonra her gün evinin alt sokağındaki parka iner orada çay bahçesinde otururdu. “Vatan sevgisi imandandır” Hadis-i şerif’ini düstur edinmişti. Babacan ve sempatik mizacı ile güzel ülkesinin güzel insanlarına yeri geldiği zaman nasihat ederek yardımcı olmaya çalışırdı.
Yine bir gün otururken karşı masada genç birisiyle röportaj yapan bir gazeteciyi gördü. Röportaj bittikten sonra gazetecinin yanına gitti:
“Merhaba evlat, kolay gelsin. Masana eşlik edebilir miyim?” diye sordu.
Bu babacan ve karizmatik amcaya gazetecinin cevabı can-ı gönülden bir “Evet, buyur bey amca” oldu.
Cemal Amca masaya iki çay söyledi ve sohbet çay gelene kadar çoktan başlamıştı bile.
“Hangi konuyu yazıyorsun?”
“Günümüzün gençlerine şırıngalanmak istenilen hastalık ‘Deizm’le ilgili Bey amca!” dedi ve anlatmaya devam etti.
“Bey Amca, Deizm; evrenin bir yaratıcı tarafından yaratılıp daha sonra bu yaratıcının insanı kendi başına bıraktığını kabul eden bir inanç. Dolayısı ile peygamber, kutsal kitap, cennet ve cehennem, melek ve şeytan gibi kavramların hiçbirini kabul etmez.” dedi. Cemal Amca derin bir iç çekerek:
“Bilmez olur muyum evlat, ben de duyuyorum ‘Başörtüsü takmak içimden gelmiyor’ diye başörtüsü ile vedalaşan bazı genç kızları, beş vakit namazını kılan bazı gençlerimizin namazını terk ettiğini. ‘Ben Deistim ama ailem bilmiyor’ itirafını yapanları da duydum. Kısacası gençlerimiz internet ve benzeri araçlar kullanılarak dimağlarına atılmaya çalışılan tuzaklı sualler ve vesveselerle kademeli olarak dinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır maalesef. Acı olan ise ebeveynin ruhu bile duymuyor evlat!” dedi.
“Evet Bey Amca! Bu gençlerin hikâyelerini yakından incelediğimiz zaman; küçük yaşta, fikirlerin oluştuğu zaman zarfında sağlıklı bir din inancının, iman esaslarının yerleşemediğini görüyoruz.” dedi ve devam etti; “Mesela bugün röportaj yapmış olduğum Merve, dinle ilişkisinin yıllar süren bir sorgulama sonucunda değiştiğini, belli başlı kırılma noktaları yaşadığını -zaman zaman gözyaşları içinde- şöyle anlattı: Merve’nin babası imammış. Muhafazakâr bir aileden geliyor. İmam-Hatip lisesi mezunu. İlahiyat Fakültesi’nde okumak istemediği için, bari öğretmen olayım diyerek Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği üzerine eğitim almaya karar vermiş. Şöyle anlattı:
‘Ben öğretmen olmak hiç istemedim. Ama bir şekilde öğretmen oldum, atandım. O beni çok yıktı. Millet sevinçten ağlar, ben üzüntüden ağlamıştım. Tercihleri yaparken ağlıyordum ve dua ediyordum öğretmen olarak atanmayayım diye. Tamamen Allah’a bırakmıştım. Atanmayacağıma o kadar yürekten inanmıştım ki, olduğunda beni tepetaklak etti. Hayatım altüst oldu. İnancım sarsıldı. Dualarımın ne kadar istesem de kabul olmayacağını düşünmeye başladım.” dedi.
Cemal Amca hayretle;
“Allah Allah! Evlat, böyle bir mevzudan kişinin inancı sarsılır mı? İmam olan babası şu Âyet-i kerime’yi çocuğunun hayatına nakış nakış dokuyabilseydi keşke:
‘Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda hayırlı olabilir ve hoşunuza giden bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz.’ (Bakara: 216)”
“Çok doğru söylüyorsun bey amca. Bütün bu süreç Merve için hiç de kolay geçmemiş. Çevresinden, arkadaşlarından uzaklaşmış. Dertlerini, kafasını kurcalayan soruları ailesiyle konuşamamış. Giderek yalnızlaşmış. Sancılı bir süreçten sonra bir sabah uyanmış, ‘Ben artık inanmıyorum.’ deme noktasına gelmiş.”
Ailesi hala bu yaşadıklarını bilmiyor. “Ben kendimi artık deist olarak tanımlıyorum” diyor.
Emekli Cemal Amca anlatılanlar karşısında çok derinden üzüldü. Ertesi gün haber gazetedeydi. Cemal amcanın gözleri manşetin altındaki resme takıldı kaldı, elleri titredi ve gözleri dolmaya başladı. Resimdeki kişi mahallenin imamının kızıydı.
Bir evlat kaybolmuştu, başka evlatlar kaybolmasın diye çok çalışmak lâzımdı. Düşündü; Şeytan var, şeytanlaşmış insanlar var, kötü arkadaş var, nefis var... İnternet ortamı gençlerin nefsine hitap eden şeylerle dolu. Bu zamanda evlât yetiştirmek gerçekten çok zor. Duâ etmek, Hazret-i Allah’a sığınmak, O’ndan yardım dilenmek, elden gelen her türlü gayreti göstermek, anlatmak, nasihat etmek ve hepsinden önemlisi çocuklarımıza helâl lokma yedirmek gerekiyor. Zira haram lokma kişinin içini tahrip eder, kötülüğe tahrik eder. Helâl lokma ise hikmetin, rahmâni fikirlerin husule gelmesine vesile olur.
Yine Muhterem Ömer Öngüt -k.s.- Hazretleri’nin tavsiye ettiği gibi küçük yaşlardan itibaren o anlamaz demeden anlatmak gerekiyor. Gün gelir belleğinin derinlerine işlemiş olan bu nasihatler ona lâzım olur, yolunu bulur.