Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -Kuddise Sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (104) - En Güzel Süs - Ömer Öngüt
En Güzel Süs
Muhterem Ömer Öngüt -Kuddise Sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (104)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Kasım 2019

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (104)

 

Bir Ölçü:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Ey Allah'ım! Muhammed âilesinin rızkını yetecek kadar ver." (Müslim: 1055)

Ne kadar güzel buyurmuşlar. İnsan ihtiyacını temin ettiği zaman her şeyi yerine gelmiş oluyor. Fazlası yük… Hesabı çok ağır, azabı şiddetli. Değmez…

Bu da bizlere bir ölçü.

Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri'nin küçük yaşlarda bir kızı vardı.

Bir gün hanımına;

"Kızımız büluğa erişince bana haber ver, ben onu uygun biriyle nikâhlayayım." dedi.

Zamanla kızının büluğa erdiği haberini alınca bu seçkin müridine;

"Oğlum Alâeddin! Henüz büluğa ermiş bir kızım var, onu sana nikâhlamaya memurum." buyurdu.

Alâeddin -kuddise sırruh- Hazretleri sıkılarak, kemâl-i teeddüple şöyle cevap verdi:

"Bu köleniz hakkında bu lütfunuz büyük bir saâdettir. Lâkin ev için gerekli eşyam, maişet için bir işim ve gelirim yok."

Hâce Hazretleri tebessüm ederek:

"Merak etme, Allah-u Teâlâ'nın hazinesi boldur ve herkesin rızkını taksim etmiştir. Bu hususta telâşa ve üzülmeye gerek yok." buyurdu.

Alâeddin -kuddise sırruh- Hazretleri'nin büyük bir mahviyet ve tevâzu göstermesine rağmen onu kızıyla evlendirdi ve bu izdivaçtan dört çocukları dünyaya geldi.

Alâeddin -kuddise sırruh- Hazretleri damat olduktan sonra Hazret'e maddeten de şer'an da yakın olması sebebiyle hanelerine serbest girip çıkma imkânı sağlamış ve asırların gönül sultanına hizmet etmeyi büyük bir saâdet bilmiştir.

Mazhar-ı Cân-ı Cânan -kuddise sırruh- Hazretleri, zühd hayatını çok severdi. Son derece tevekkül sahibi idi. Kendisi dünyadan elini eteğini çektiği gibi, müridlerinin de öyle olmasını arzu ederdi. Etrafında kendisine hizmet etmek isteyen zengin müridleri bulunduğu halde kendisi için ne bir dergâh, ne de bir ev yaptırmıştı.

Dünyadan ve dünyaya düşkün olmaktan son derece sakınırdı. Hediye kabul ettiği pek nadir olurdu. Zamanın hükümdarı Muhammed Şah, veziri vasıtasıyla haber göndermiş, hatırından ne geçerse istemesini ve hemen göndereceğini bildirmişti.

Hazret bu teklif üzerine şu cevabı gönderdi:

"Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Onlara de ki: Dünyanın geçimliği pek azdır. Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır." (Nisâ: 77)

Buyurarak, dünyanın yedi iklimindeki mal ve mülkün az bir şey olduğunu bildirdi. Az bir şey olan bu yedi iklimden biri de Hindistan olup, o da senin elinde bulunmaktadır. Ne kıymeti olabilir ki? Büyüklerin himmetinin esası ise ondan uzak durmaktır."

 

En Güzel Süs:

İslâm ahlâkı ile süslenmek ne kadar güzeldir. Her süs dünyada kalır, bu süs ise ahirete intikal eder.

Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini insanların en mükerrem ve en değerlisi kıldığı gibi, ümmet-i muhteremesini de ümmetlerin en hayırlısı, en faziletlisi yapmıştır.

Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:

"Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah'a inanırsınız." (Âl-i imrân: 110)

Bu efdâl ümmetin, bütün ümmetlerden hayırlı olması; tâbi oldukları âlicenap peygamberin bütün peygamberlerden hayırlı olmasından dolayıdır.

Güzel ahlâkı, fazilet ve meziyeti, edep ve hayâyı, hürmet ve saygıyı, sevgi ve merhameti, hak ve adaleti, nezaket ve nezafeti, fitne ve fesattan uzak durmayı, birlik ve beraberliği öğretmişlerdir.

Kibirden kaçınmayı, tevazu sahibi olmayı, aza kanaat getirmeyi, sabırlı olmayı, tevekkül etmeyi, söz taşımamayı, gıybet etmemeyi, adaleti gözetmeyi, zekâtı ve öşürü vermeyi, haram yememeyi, fuhuş ve zinâdan, kumar ve içkiden, hırsızlık ve arsızlıktan, riyâ ve gösterişten, haset etmekten hülasa kötülüklerin cümlesinden kaçmayı öğretti.

Ana-babaya itaat etmeyi, her zaman hüsn-i zan beslemeyi, iyi davranışlarda bulunmayı, din ve vatanı için can ve malın verilmesi gerektiğini öğretti.

İslâm tarihinde iman-ı kâmil ve güzel ahlâk örnekleri sayılamayacak kadar çoktur.

Yolumuzun büyüklerinden Câfer-i Sâdık -rahmetullahi aleyh- Hazretleri'nin, oğlu Musa Kâzım için yaptığı şu vasiyet ve nasihati çok ibretli ve mânâlıdır.

Buyurur ki:

"Ey oğlum! Vasiyetimi iyi dinle, söylediklerime çok dikkat et. Eğer dikkat edecek olursan, saâdet içinde yaşar, hamd ile ölürsün.

Ey oğlum! Allah'ın senin için takdir ettiği rızka râzı ol. Allah kendi rızkına râzı olanı başkasına muhtaç bırakmaz. Gözü başkasının malında olan ise fakir olarak ölür.

Taksimatı ilâhîye râzı olmayan; Allah'ı kaza ve kaderinde, dilediğini yaratmakta töhmet altında tutmuştur.

Kendi kusurlarını küçük gören başkalarının küçük bir kusurunu büyültmüş olur.

Her zaman için kendi kusurlarını büyük gör. Başkasının kusurunu küçük görenin gözünde, kendi kusuru büyük görünür.

Başkalarına isyanla kılıç çeken, o kılıçla öldürülür.

Başkasının kuyusunu kazan, kazdığı kuyuya kendisi düşer.

Beyinsiz ahmak insanlarla düşüp kalkan değerini yitirir ve horlanır, hakarete uğrar. Âlimlerle düşüp kalkan hürmet ve saygı görür.

Kötü yerlere girip çıkan töhmete uğrar.

Lehinde de aleyhinde de olsa, daima hakkı söyle.

Koğuculuk yapmaktan sakın, çünkü koğuculuk insanların kalplerine kin ve düşmanlık tohumları eker."


  Önceki Sonraki