Hastalığından bir gün evvel, büyük bir ordu hazırlamıştı. Bu ordu Suriye hududuna gidecek, Arap yarımadası'nın üst sınırını emniyet altına alacaktı. Resulullah Aleyhisselâm güney sınırından daha çok kuzeyi düşünüyordu.
Vedâ Haccı'ndan sonra rahatsızlığı etrafa yayılınca; Yemen'de Esved, Yemâme'de Müseyleme, Esed oğulları diyarında Tuleyha gibi peygamberlik dâvâsında bulunanlar oldu.
Resulullah Aleyhisselâm asrının en büyük devleti Bizans'ı ihmal etmiyordu, hatta Tebük seferi bile bu maksatla yapılmıştı. Yirmi üç yıllık peygamberlik devrinde en son olarak hazırladığı Suriye ordusuna Üsâme bin Zeyd -radiyallahu anh-i başkumandan olarak tayin etti, sancağı kendisine teslim ederken:
"Babanın şehit olduğu yere git, düşmanları atlara çiğnet, hareketinde acele et! Zaferden sonra oralarda çok bekleme, yolda delilsiz gitme!" buyurdu.
Üsame -radiyallahu anh- de sancağı aldı, Medine-i münevvere'nin dışında Cüruf mevkiinde askerini topladı.
Üsame -radiyallahu anh- çok gençti, henüz yirmi yaşında bulunuyordu. Vaktiyle Mute savaşında şehit düşen Resulullah Aleyhisselâm'ın azatlısı ve evlâdlığı Zeyd -radiyallahu anh-in oğluydu. Muhâcirler'den ve Ensâr'dan pek çok zâtlar Üsâme -radiyallahu anh-in emrine verildi.
Ancak Resulullah Aleyhisselâm'ın hastalanması ve hastalığının uzaması ordunun hareketini de geciktirdi.
Bâki mezarlığından dönüşünde hastalandı. Evvelce, Hayber'de yahudiler tarafından yedirilen zehirli koyun eti yüzünden tutulduğu geçici rahatsızlık gibi birtakım rahatsızlıkları hariç tutulursa, Resulullah Aleyhisselâm o zamana kadar büyük bir hastalık geçirmemişti. Ömrünün sona erdiğini, ebediyet âlemine intikal edeceğini bazı yakınlarına zaman zaman işaret ediyordu. Bu yüzden Resulullah Aleyhisselâm'ın hastalığı ciddi bir surette müslümanları endişeye düşürdü.
Resulullah Aleyhisselâm hicretin on birinci yılının Safer ayında hastalanmıştı. Sancağı, kendi eliyle Üsame -radiyallahu anh-e teslim ettiği günün ertesi sabahı bir baş ağrısıyla uyandı. Mübarek başı o zamana kadar bu şekilde hiç ağrımamıştı. Buna bir de baş dönmesi eklendi. Hastalık bazen şiddetleniyor, bazen de hafifliyordu. Bu suretle tam on üç gün sürdü.
İlk rahatsızlığı Hazret-i Meymune -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in odasında başlamış, daha sonra Ezvâc-ı tâhirat'ın muvafakatı ile Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in odasına naklolunmuştur.
Bu müddetin son sekiz gününü zevcesi Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in odasında geçirdi. Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz Resulullah Aleyhisselâm'ın vefatına kadar devamlı olarak hizmetinde bulundu.
•
Resulullah Aleyhisselâm ne zaman hastalansa Muavvizeteyn Sûre-i şerif'lerini okur, kendisine üfler ve eliyle vücudunu meshederdi. Vefatı ile neticelenen bu hastalığında ise Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz bu Sûre-i şerif'leri okuyup üflemeye ve Resulullah Aleyhisselâm'ı kendi eliyle meshetmeye başlamıştı. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1664)
•
Hazret-i Âişe -radiyalahu anhâ- Vâlidemiz der ki:
"Resulullah Aleyhisselâm vefatına sebep olan hastalığında kızı Fâtıma -radiyallahu anhâ-yı istemişti. Geldiğinde ona gizlice bir şey söyledi, Fâtıma -radiyallahu anhâ- ağladı. Sonra bir daha çağırıp gizli bir şey söyledi, bu defa da güldü.
Biz bu ağlamanın ve gülmenin sebebini sorduk. Fâtıma -radiyallahu anhâ-: 'Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bana bu hastalık neticesinde hayatının sona ereceğini söyledi. Buna ağladım. Sonra âilesi halkından kendisine ilk önce benim kavuşacağımı söyledi. Buna da güldüm.' dedi." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1661)
Nitekim buyurdukları gibi olmuştur. Vefatına kadar geçen altı ay içinde bir kere bile güldüğü görülmemiştir.
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz der ki:
"Ben Resulullah'ın: 'Hiçbir peygamber dünya ile ahiretten birini seçme yetkisi kendisine verilmedikçe vefat etmez.' dediğini çok işitirdim.
Vefatına sebep olan hastalığında boğazı kısılıp sesi değişince;
'Kim Allah'a ve Peygamber'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel birer arkadaştırlar.' (Nisâ: 69)
Âyetini okuduğunu işittim. Artık anladım ki o da bu iki dilek arasında muhayyer bırakılıyor." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1662)
•
Hastalığının ilk günleri hem ızdırap çekiyor, hem de ateşi düştükçe mescide çıkıyor, cemaate namaz kıldırıyordu.
Hastalığının arttığı günlerin birisinde yedi ayrı kuyudan çekilen ve ağızları bağlanıp bağları çözülmeden yedi kırba su getirmelerini ve başına dökmelerini söyledi. O zaman âdet olan bu tedâvi usulü ile bir nebze rahatlamış oluyordu.
Sonra sağlığı müsaade etmedi ve evinden çıkamaz oldu. O zaman imamet vazifesini, vekil olarak Sıddîk-ı Ekber -radiyallahu anh-e bıraktı.
Resulullah Aleyhisselâm kendisini soğuk su ile tedavi ederek hafifletiyordu. Gerek imamet vazifesini ve gerekse cemaate nasihatlerini hastalığının hafiflediği zamanlar yapıyordu. Hatta vefatına tesadüf eden son Pazartesi günü sabahı da hastalığı hafiflemişti.
Resulullah Aleyhisselâm'ın hastalığı sırasında amcası Abbas -radiyallahu anh- dâima yanında bulundu. Kaldırmak icap ettikçe bir tarafını Abbas -radiyallahu anh- öbür tarafını da bazen Hazret-i Ali -radiyallahu anh- bazen de Üsâme -radiyallahu anh- tutuyordu.
•
Hastalığının ikinci günüydü. Bir tarafında Fazl bin Abbas -radiyallahu anh-, diğer tarafta Hazret-i Ali -radiyallahu anh- oldukları halde Resulullah Aleyhisselâm mescide çıktı. Minbere oturup hamd ve senâdan sonra sözüne şöyle başladı:
"Ey insanlar! Her kimin arkasına bir kamçı vurmuş isem, işte arkam, gelsin vursun! Her kimin bende alacağı varsa, işte malım, gelsin alsın! Burada mahçup olmak, ahirette mahçup olmaktan daha hayırlıdır. Benim yanımda en sevimliniz bende olan hakkını isteyen veya helâl edenlerdir. Benden hak alınmalı ki, ben de Rabb'ime temiz bir ruhla kavuşabileyim." buyurdu.
Hutbesini bitirdikten sonra öğle namazı kılındı. Yine minbere çıkıp aynı sözünü tekrarladı. O zaman bir müslüman çıkıp: "Üç dirhem alacağı olduğunu" söyleyince borç hemen ödendi.
Daha sonra şöyle buyurdu:
"Allah'ım! Hangi mümine ağır bir söz söylemişsem, sen o sözümü kıyamet gününde o mümin için sana yakınlığa vesile kıl." (Buhârî)
Resulullah Aleyhisselâm'ın hastalığı şiddetlendi. Zaman zaman bayılma halleri görülmeye başlamıştı.
Vefatlarına yakın:
"Müşrikleri Arabistan'dan çıkarınız, dünyanın her tarafından gelecek elçilere benim yaptığım gibi ikramda bulununuz!" diye vasiyet etti.