Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - Vedâ Haccı - Ömer Öngüt
Vedâ Haccı
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Ağustos 2019

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

-Hicretin Onuncu Yılı-

Vedâ Haccı

 

Hicretin onuncu yılında bütün Arabistan müslüman olmuş, merkezi Medine olmak üzere müslümanlık Arap yarımadası'nı kaplamış bulunuyordu. Resulullah Aleyhisselâm Hacc niyetiyle Mekke-i mükerreme'ye gideceğini, Kâbe'yi tavâf edeceğini memurlar göndererek etraftaki kabilelere bildirdi. Onunla birlikte Hacc yapmak isteyen müslümanlar büyük bir memnuniyetle hazırlandılar, her taraftan kafile kafile gelerek Medine'de toplandılar.

Zilkade ayının çıkmasına beş gün vardı. Günlerden Cumartesi idi. Resulullah Aleyhisselâm gusletmiş, güzel kokular sürünmüş, yeni elbiseler giymişti. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra Mescid-i nebevî'de öğle namazı kıldırdı ve kırkbin kişilik büyük bir kafile ile yola çıktı. Yanına altmışüç tane kurbanlık deve aldı.

Bütün hanımları ve hayattaki tek evlâdı Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhâ- beraberinde bulunuyordu.

Medine-i münevvere'ye üç mil uzaklıkta bulunan ve Medineliler'in ihrama girme yeri olan Zülhuleyfe'ye ulaştıklarında ikindi namazını seferi olarak iki rekât kıldırdı, o gece orada yattı.

İkinci günü guslederek ihrama girdi, Hacc'a niyet etti ve Telbiye getirmeye başladı, Ashâb-ı kiram da ihrama girerek Telbiye'ye başladılar.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdu ki:

"Cebrâil bana gelip, yanımda bulunanlara seslerini yükseltmelerini emretmemi söyledi."

Resulullah Aleyhisselâm:

"Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk! Lebbeyk! Lâ şerîke leke lebbeyk! İnnel-hamde ven-ni'mete leke vel-mülk, lâ şerîke lek." dedikçe, her taraftan aynı ses tekrarlanarak yükseliyor, dağlardan da yankıları geliyordu.

Yolda gelip kafileye katılanlar sayısızdı.

Medine-i münevvere ile Mekke-i mükerreme arasında yolculuk on gün sürdü. Resulullah Aleyhisselâm Mekke-i mükerreme'ye vardığında "Beni Şeybe" kapısından Harem-i şerif'e girdi. Kabe'yi görünce:

"Ey Allah'ım! Sen bu Beyt'in şanını, azamet ve heybetini daha da arttır!" diye duâ etti.

"Tavaf-ı kudüm"ü ifâ etmek için, Kâbe'nin etrafını yedi defa dolaştı. Her tavafta Hacer-i Esved'i istilâm ediyordu. Tavafı bitirdikten sonra Makam-ı İbrahim'de iki rekât namaz kıldı. Hacer-i Esved'i bir daha selâmladıktan sonra Safa tepesine yöneldi ve Bakara sûre-i şerif'inin 158. Âyet-i kerime'sini okudu.

Yedi defa da "Safa ile Merve" tepeleri arasında "Sa'y" yaptı.

O esnada Hazret-i Ali -radiyallahu anh- de Yemen hacılarıyla beraber Mekke'ye yetişmiş, diğer taraflardan da akın akın hacılar gelmişti. Böylece Mekke'de yüzyirmi bini aşkın müslüman hacı adayı toplanmış oldu. Bunlar Mekke'de üç gün kaldılar.

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivâyet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm Kıran hacc'ı yapmış, onunla beraber Hacc yapanların kimisi Kıran haccı'na, kimisi İfrad, kimisi de Temettu hacc'ına niyet etmişlerdi.

Zilhicce'nin sekizinci Perşembe günü devesine binen Resulullah Aleyhisselâm bütün hacılarla birlikte, yine "Lebbeyk!" sadâları içinde Mekke'den ayrıldı, Mina'ya vardı. Cuma Arefe günü idi. Sabah namazından sonra Mina'dan kalktı. Aynı kafileyle "Arafat" dağına doğru çıktı. Ashâb-ı kiram'ın kimi Telbiye ediyor, kimisi de Tekbir getiriyordu. Arafat'ın doğu tarafında "Nemire" denilen yerde bir çadır kurdurarak biraz dinlendi.

Hazret-i Ali -radiyallahu anh- der ki:

"Resulullah Aleyhisselâm Arafat'ta vakfe yaptı ve:

"Burası Arafat'tır, vakfe yeridir. Arafat'ın her yeri vakfe yeridir." buyurdu." (Tirmizî)

Mevsim ilkbahar, gece ile gündüzün hemen hemen eşit bulunduğu bir zamandı. Resulullah Aleyhisselâm öğleden sonra çadırından çıktı, Kasvâ adındaki devesi üstünde Arafat vâdisinin ortasına vardı. Kendisini orada dinlemeye hazırlanmış yüzyirmi bini aşkın hacı bekliyordu.

 

Vedâ Hutbesi: 

Resulullah Aleyhisselâm Arafat'da kızıl bir deve üzerinde meşhur Vedâ Hutbesi'ni irad buyurdu:

"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidayet ederse, onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü kimse hidayete erdiremez.

Şehâdet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Resul'üdür.

Ey insanlar!

Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Ey insanlar!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl mukaddes bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, namus ve şerefiniz de öylece mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashâb'ım!

Yarın Rabb'inize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsinler. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Ashâb'ım!

Kimin yanında bir emanet varsa, onu sahibine versin. Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat aldığınız borcun aslını ödemek gerekir.

Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle bundan böyle fâizcilik yasaktır. Câhiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdülmuttalib'in oğlu amcam Abbas'ın fâiz alacağıdır.

Ashâb'ım!

Câhiliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı Abdülmuttalib'in torunu Rebia'nın kan dâvâsıdır.

Ey insanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, âile namusu ve şerefinizi kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa, onları hafifçe dövüp korkutabilirsiniz. Kadınlarınızın sizin üzerinizdeki hakları ise, örfe göre her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey müminler!

Size bir emanet bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur'an'dır.

Ey insanlar!

Devamlı dönmekte olan zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü durumuna dönmüştür. Bir yıl oniki aydır. Bunlardan dördü Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep, haram aylardır.

Ashâb'ım!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve hâkimiyetini kurma gücünü ebedî olarak kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım bu şeyler dışında küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

Müminler!

Sözümü iyi dinleyiniz ve belleyiniz.

Rabb'iniz birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz. Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir. Müslüman müslümanın kardeşidir. Böylece bütün müslümanlar kardeştirler. Gönül hoşluğu ile vermedikçe, başkasının hakkına el uzatmak helâl değildir.

Ashâb'ım!

Nefsinize zulmetmeyiniz, nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu nasihatlerimi burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsinler. Umulur ki söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü bizzat dinleyenden daha iyi anlar.

Ey insanlar!

Cenâb-ı Hakk Kur'an'da her hak sahibine hakkını vermiştir. Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona âittir. Zinâ eden için ise mahrumiyet vardır. Babasından başkasına neseb iddiâsına kalkışan soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör; Allah'ın gazabına, meleklerin lânetine ve bütün müslümanların bedduâsına uğrasın. Cenâb-ı Hakk böylesi insanların ne tevbelerini ne de adalet ve şâhitliklerini kabul eder.

Ey insanlar!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

(Ashâb-ı kiram:

"Allah'ın dinini tebliğ ettin, vazifeni hakkıyla yaptın. Bize nasihat ve vasiyette bulundun, diye şehâdet ederiz." dediler.)

Resulullah Aleyhisselâm mübarek şehâdet parmağını göğe doğru kaldırdı, cemaat üzerine çevirip indirdikten sonra üç defa şöyle buyurdu:

Şâhit ol Yâ Rabb! Şâhit ol Yâ Rabb! Şâhit ol Yâ Rabb!" (Buhârî - Müslim)

Bu tatlı ve açık ifâdeli hitabe, dinleyiciler tarafından duyulabilsin diye güzel ve gür sesli kimseler tarafından cümle cümle tekrarlanmıştı.


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR