Bu devir; müslümanların paramparça olduğu, bölücülerin her yeri işgal ettiği, saptırıcı imamların, âhir zaman âlimlerinin insanları hak yoldan uzaklaştırdığı ve imansızlık girdabına düşürdüğü bir devirdir.
Dünya kurulduğundan beri böyle bir devir gelmiş değildir.
Maddecilik, dünyaya aşırı muhabbet gönülleri tutuşturmuş, medya insanların zihinlerini bulandırmış, felsefe fikirlerde kararsızlık husule getirmiş ve nice insanları imandan, İslâm'dan uzaklaştırmıştır.
Binaenaleyh; ilk iman kurtarma cihadının "Hatem-i veli" başlatacak, onun ardından "Hazret-i Mehdi" ve "Hazret-i İsa Aleyhisselâm" gelecek ve bu cihadı tamamlayacaklar, birbirleriyle mütemmim olacaklar. Bu noktada üçü de birbirine bağlanıyor. Bu merdiven üçtür, üçü birdir.
Çünkü bu iman kurtarma cihadı, bu birinci merdivenden başladı. "Hatem-i veli", "Hazret-i Mehdi" ve "İsa Aleyhisselâm" üçü de birbiri ardından geliyor.
Birisi kalemle, birisi kılıçla, birisi ıslahatla vazifeli olacak. Her birinin vazifesi ayrı olacak.
"Ey benim Rabb'im! Dünyada da ahirette de yegâne yâr ve yardımcım sensin. İman ile göçmeyi lütfet." diyorum.
Yani mühim olan imanla göçmek. Her zaman bu duâyı yapıyorum.
Dikkat edilirse Allah-u Teâlâ sâlih müminleri şereflendirmek ve sâlih olmanın faziletini yüceltmek için de onları meleklerden önce zikretmektedir.
Allah-u Teâlâ'nın, Cebrâil Aleyhisselâm'ın ve sâlih müminlerin muhabbetle yardımlarından sonra, bütün melekler de onun yardımcısıdır.
Allah-u Teâlâ'nın sevgili peygamberi dahi hep Hazret-i Allah'a sığınmışlar, sâlihlerle beraber olmayı Cenâb-ı Allah'tan dilemişlerdir.
İbrahim Aleyhisselâm, Süleyman Aleyhisselâm, Yusuf Aleyhisselâm, Sıddîk-ı Ekber -radiyallahu anh-de bu duâyı yaptı ve aslında hepsi yaptı.
İman bu kadar mühimdir fakat insan farkında değil. Çünkü seni O çekecek ki lütfa erdirsin. Onun için şükrümüzü arttırırsak nimetini arttırır, nefsimize bağlarsak kesiverir. Puta bağlamış gibi oluruz, O da kesiverir.
İbrahim Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Ellezî halekanî fehüve yehdîn. Vellezî hüve yüt'imunî ve yeskîn. Veizâ meriztü fehüve yeşfîn. Vellezî yümîytünî sümme yuhyîn. Vellezî etmeu en yağfira lî hatîetî yevmed-dîn. Rabbi heblî hükmen ve elhıknî bissâlihîn. Vec'al lî lisâne sıdkin fil-âhırîn. Vec'alnî min vereseti cennetin-naîm. Vağfir liebî innehû kâne mineddâllîn. Velâ tuhzinî yevme yüb'asûn.)
"Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. Bana yediren, bana içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra beni diriltecek O'dur. Hesap gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur.
Ey Rabb'im! Bana hikmet ver ve beni sâlihler zümresine kat. Benden sonra geleceklerin beni hayırla anmalarını nasip eyle! Beni nâim cennetinin vârislerinden kıl! Babamı da bağışla, çünkü o sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün beni utandırma!" (Şuarâ: 78-87)
Süleyman Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Rabbi evzi'nî en eşküra ni'metekelletî en'amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a'mele sâlihan terdâhü ve edhılnî birahmetike fî ibâdikes-sâlihîn)
"Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi, ve hoşnud olacağın iyi işi yapmamı gönlüme ihsan eyle. Rahmetinle beni sâlih kullarının arasına kat!" (Neml: 19)
Yusuf Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Rabbi kad âteytenî minel-mülki ve allemtenî min te'vîlil-edâdîsi fâtırassemâvâti vel-ardi ente veliyyi fid-dünyâ vel-âhireti teveffenî müslimen ve elhıknî bissâlihîn)
"Ey Rabbim! Sen bana hükümranlık verdin. Rüyâların tabirini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da âhirette de benim yârim ve yardımcım sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni sâlihler zümresine kat!" (Yusuf: 101)
Bütün Peygamberân-ı İzâm Hazerâtı o sâlih kullarının üzerinde durmuşlardır. Onun için hep duâ edin, hep O'na duâ edin. İmanla göçelim. Bugün imanla göçmek çok zor.
O Peygamberler ki buna duâ etmişler, artık ne müşkül olduğunu bilelim. Onun için Hazret-i Allah'a öylece sığınalım.
Diğer Âyet-i kerime'lerde Hazret-i Allah müminlerin nasıl sığınması gerektiğini haber veriyor:
"Ey Rabb'imiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslümanlar olarak canımızı al!" (A'râf: 126)
"Ey Rabb'imiz! Günahlarımızı bize bağışla! Kötülüklerimizi ört! Canımızı iyilerle beraber al." (Âl-i imrân: 193)
"İnsanın kendisine gelince, kendisi diye bir şey yok zaten. Hazret-i Allah ona bir suret vermiştir, o suretin içine girerse kaybolur gider. Suretin içerisinde Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri'nin olduğunu bilirse kaçınır, "Allah var!" der.
Fakat biz insanlar kendimizi kaybediyoruz. "Şöyle yaptım, böyle yaptım!" demekten kendimizi alamıyoruz. Bunlar hep hakikata ters düşüyor."
•
"Allah... Başka bir şey yok... Fakat Hazret-i Allah duyurduğu zaman bu bilinir ve söylenir. Hazret-i Allah'ın duyurmadığı kimse, Allah'ı bilmez ki Allah ile konuşsun. O kendisini öğrenmiş, kendisini biliyor ve kendisi ile konuşuyor.
Birisine Hazret-i Allah Kendisini bildirmiş, kendisini bildirmemiş, O var, kendisi yok. Diğerine Kendisini bildirmemiş, kendisini bildirmiş."
•
"Cenâb-ı Hakk'ın duyurduğu kimseler Notlar'ı okuduğu zaman istifade eder, hakikatine inmeye, sırlarını çözmeye çalışır. Bir tek söz ona hayat verir. Diğer kimseler bakar, fakat hiçbir hakikat göremez. Cenâb-ı Hakk ona o duyurmayı vermemiş, vermediği için perdesi kapalıdır, içerisi almıyor."