Ülkemizi ve dünyayı bekleyen tehdit ve tehlikelerin boyutu sürekli artıyor. Terör tehditlerini, savaş tehlikelerini, düşmanın ekonomik, sosyolojik, psikolojik harp taarruzlarını duyurmaya, ülkemizin ve milletimizin selâmeti için gayret etmeye çalışıyoruz.
Bütün bunları anlatırken gözden kaçırmamamız gereken, boyutunu ve etkisini yeterince farkedemediğimiz ve hızla yaklaşmakta olan büyük bir tehdit var. Yakın gelecekte belki de dünya tarihinin görüp geçirmediği boyutta bir ekonomik buhranın çıkması ihtimali var.
Aslında bu buhran 2008 yılında yaşanmaya başlandı. Ancak sınırsız para basmak gibi değişik araçlarla baskılanmaya çalışılıyor. Fakat çatlak o kadar büyük ki dikiş tutmuyor. Bu buhran bastırılamazsa Amerikan ekonomisinin, Amerikan dolarının ve küresel kumar-faiz ekonomisinin ve bu sisteme göbekten bağlı bütün ülkelerin hızla çökme ihtimali var. Bu yüzden Amerika bu buhrandan çıkmak için çareler arıyor. Ve fakat artık çıkış, geriye dönüş mümkün olmadığı için geçici yöntemlerle bastırarak ancak günü kurtarabiliyor.
Unutulmamalıdır ki Amerika'nın ekonomik buhranları bastırma yöntemlerinden birisi de savaş çıkartmaktır.
Bu sebeple İran'a yönelik Amerikan tehditlerinin yakın zamanda fiili bir saldırıya dönme ihtimali her zamankinden daha ciddi bir boyut kazanmıştır. Dikkat ederseniz geçtiğimiz ay Amerika, İran ordusu da diyebileceğimiz İran Devrim Muhafızlarını terör örgütü olarak ilan etti.
Amerika'nın küresel düzeni alt üst eden hegemon ve zorba hareketlerinin; Çin, Rusya, Türkiye, Avrupa gibi bölgesel ve küresel güçleri baskılamaya çalışmasının bir sebebi de bu durumdur.
Dünya tarihi boyunca yaşanan savaşların ve devrimlerin her birinin ayrı ayrı sebepleri vardır. Ve fakat bu hadiselerin büyük çoğunluğunun arkasındaki itici güç ekonomik çıkar çatışmaları ve buhranlardır.
Ekonomik buhran zamanlarında yaşanan sıkıntıların adaletli, eşit bir şekilde tüm toplum katmanları tarafından yüklenilmemesi ise halk hareketlerini tetiklemiştir. Fransız ihtilalinden önce Fransa'da yaşanan kıtlık ve ekonomik buhran esnasında halkın çektiği sıkıntılardan hiç haberi olmayan bir Fransız prensesine atfedilen "Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler." sözü âdeta Fransız ihtilalinin özeti gibidir. Rus ihtilali de büyük bir ekonomik buhranın ardından yaşanmıştı. Bu ihtilal sırasında Lenin'in sloganı "Ekmek, barış, özgürlük" idi.
İki dünya savaşında olduğu gibi devletler arasındaki savaşların da arkasındaki gerçek sebep ekonomik çıkar çatışmalarıdır. Yine yüzyılımızda neredeyse her on yılda bir yaşanan Amerikan saldırılarının en büyük sebebi de ekonomik çıkar hesaplarıdır. Artık herkesin bildiği gibi, bu Amerikan saldırılarında ortaya atılan "Demokrasi" gibi gerekçeler aslında dünya halklarını uyutmak için kullanılan propagandadan başka bir şey değildir.
Binaenaleyh çıkacak küresel ekonomik bir buhran, siyasî ve askerî tehditleri tetikleyen ve tehditlerin boyutunu tahmin edilemeyecek kadar büyüten bir etki oluşturabilir.
Büyük bir balona dönüşen günümüz finans (kumar-faiz) ekonomisi 2008 yılında patlamanın kıyısından döndü. Ancak büyük hasar aldı. Amerika 200 yıllık tarihi boyunca bastığı doların dört katı kadar, 3.2 trilyon dolar para basıp piyasa denilen kumar-faiz ejderhasına yem olarak verdi. Sadece Amerika değil, Avrupa, Japonya, İsviçremerkez bankaları başta olmak üzere birçok merkez bankası da aynı şekilde devasa miktarlarda parayı (toplam 30 trilyon dolar) bu ejderhaya verdiler. Böylece patlamanın üzeri örtüldü ve patlama ertelenmiş oldu.
Dünyanın bugünkü kumar-faiz-karşılıksız para ekonomisi ağzı büzülüp kapatılamadığı için sürekli şişirilmesi gereken bir balona benziyor. Şişirmeyi durdurduğunuz an sönüp çökecek, şişirmeye devam ettikçe de artık bir noktada patlayacak.
Bu sebeple yangın devam ediyor ve bu sefer basınç daha da büyüyor. Bir çok ekonomist ve küresel şirket yöneticileri bir-iki yıl içinde hatta 2020 yılına tarih vererek bir kriz bekliyor. Bunların geneli kriz yerine resesyon kelimesini kullanıyor. ancak bazıları ise gelmekte olanı bir "Tufan" olarak tanımlıyorlar.
Dünyada akıl-havsalanın alamayacağı büyüklükte bir paradan para kazanma sistemi-çarkı var.
Hazineler para basmak için merkez bankalarına borç senedi veriyor. Merkez bankaları, aracı bankalar bu senetlerden arada faiz kazanıyor. Halkın devletin parası bankaya yatıyor, banka bu paranın 10 katını borç olarak verebiliyor. Verilen borçlardan gelecek faiz gelirleri kazanç olarak yazılıyor. Yani sadece olan paradan değil, olmayan paradan da faiz geliri sağlanıyor. Bir kriz anında Yunanistan'da olduğu gibi bankalar para veremiyor, çünkü vatandaşın yatırdığı paranın karşılığı kasalarda yok.
Olmayan şeylerden para kazanma işi o kadar büyük bir hâl almış durumda ki, türev piyasa denilen sistemde olmayan altın, olmayan petrol, olmayan maden her şey neredeyse katrilyon dolar düzeyine yaklaşan boyutlarda alınıp satılıyor. Bu türev sistemi aynı zamanda küresel para baronlarının gerçek fiyatları kontrol etmesine yarıyor. Meselâ altın kendi mecrasında kalmış olsa çok daha büyük değerler kazanabilecekken, bu türev piyasacılar bir yıl sonraya olmayan altını düşük fiyattan satarak altının fiyatını kontrol ediyorlar. Böylece hem düşük fiyattan altın topluyorlar, hem de para çarkına bir alternatif çıkmasını engelliyorlar. Benzer bir durum seçimlerden önce Türkiye'nin başına geldi. Birkaç yabancı banka elinde olmayan Türk parasını açığa satış denilen yöntemle değerinin altında dolar karşılığı satmaya başladı. Hükümet operasyon yaptı, karşılık bulundurma zorunluluğu getirince bu bankalar açığa düştüler ve bir gecede büyük paralar kaybettiler.
Bu gibi yöntemlerle oluşan balonlar emlak sektöründe, borsada hemen her alanda mevcut.
Küresel borsalardaki büyük şirketlerin hemen hemen tamamı -hepimizin yakinen bildiğimiz teknoloji şirketleri de dahil- kendi hisselerini satın alarak şirketin değerini yüksek gösteriyor, bu sayede düşük maliyetli kredi (faizli borç) alarak çarkı döndürüyor. Bazı ekonomistler bunlara zombi şirket ismini veriyor. Faizler belli bir seviyede bulunduğu müddetçe çark dönüyor. Yani ipin üzerindeki cambaz gibi gidiyorlar. Borsa denilen şeyde normalde vatandaş şirket hissesi alarak bir nevi şirkete ortak olur ve şirket de gelen parayı sermaye yapar. Ancak vatandaşın alımı borsa piyasasının cüzi bir kısmı. Hareketlerin çoğu fâiz-kumar sisteminin kendi döngüsünden geliyor.
2008 yılından önce "Morgıc" diye meşhur edilen ve bütün dünyada başlatılan faizli borçlarla emlak satın alma furyası; Amerika'da, Çin'de, Avustralya'da her yerde büyük balonlar oluşturdu. Amerika'daki kriz buradan çıktı. Bugün hâlâ bu balon devam ediyor. Sadece Avustralya'da ana parası ödenmeden faizleri ödenerek döndürülen 500 milyar dolarlık emlak borcu olduğu, Çin'de kimsenin oturmadığı yeni yapılmış boş kasabaların bulunduğu söyleniyor.
Bütün bu balonların büyüklüğü bazı hesaplara göre bir katrilyon dolara yaklaşmış durumda. Türkiye ekonomisinin büyüklüğünün 1 trilyon doları bulmadığını, Amerikanın 17, Çin'in 10, Japonya, Almanya, Fransa, ingiltere gibi ülkelerin üçer, dörder trilyon doları ancak bulan birer ekonomi olduklarını düşündüğümüzde 1 katrilyon doların nasıl dudak uçuklatan bir rakam olduğu ortaya çıkıyor.
Ekonomik bir tufandan bahseden az. Çoğunluk "Resesyon bekliyorum" diyor, bir şekilde sistemin devam edeceğini düşünüyor. Peki çoğunluk her zaman doğru mu söyler?
Bu kumar-faiz sistemi öyle büyük bir çark haline dönüştü ki, devletlerin ekonomisini yönetenler, ekonomi profesörleri, gazeteci, yorumcu, halk herkes bu çarkın bir dişlisi haline geldi. Bu sebeple hemen herkes bu çarkın içinden konuşup yorum yapıyor: "Şu çark şöyle dönerse şunun fiyatı şu olur,", "Bu çarkın dönme hızı şu kadar olursa şu şu kadar değer kazanır."
Tabirler de gerçeği anlamaya engel oluyor.
Halbuki; "Piyasa"; ticaretle, reel ekonomi ile hiçbir ilgisi olmayan kumar-faiz düzeninin adıdır. Meselâ "Küresel finansal risk iştahı" gibi tanımlar insanı irrite etmesi gereken şeylerdir. Zira fâiz babalarının risk iştahı varsa sorunlu ülkelere hem de yüksek faizle borç verecekler, koskoca bir ülke ve halk nefes alacak.
Binaenaleyh bu çarkın birer dişlisi olan çoğunluğun yorumlarına değil; bu sisteme yukarıdan bakabilen, bankaya, borsaya, emlağa, bitcoin'e, şuraya buraya para yatırıp da tahminlerinin esiri olmayan ehil kişilerin değerlendirmelerine kulak vermek lâzım.
Zira bütün işaretler durumun ciddiyetinin tahminlerden yüksek olduğunu gösteriyor;
Türkiye dahil birçok ülkenin merkez bankası hem altın rezervini artırmaya, hem de İngiltere, Amerika gibi ülkelerdeki stoklarını ülkesine çekerek fiili olarak elinde tutmaya çalışıyor. Dünyanın "Modern karunlar"ı da altın stokluyor. Açığa satışlarla altın fiyatlarını düşürmelerinin bir sebebinin de bu olduğu söyleniyor. Çin ise altın fiyatını Yuan'a sabitlemeye başladı.
Dünyada Amerikan dolarının rezerv para olmasına karşı muhalefet arttı. Çin 40 yılda ürettiklerini ABD'ye satıp 2 trilyon dolar biriktirdi. Ama ABD 2008'de ekonomisi batınca 2 yılda havadan 3 trilyon dolar bastı! Sonra da durumu biraz düzeltmek için dolar toplayıp 500 milyar dolar yaktı. Bir 500 milyar dolar daha yakacaktı ancak yavaşlatmak zorunda kaldı. Çünkü bu yüzden bütün dünyada ekonomiler durmaya başladı. Ülkeler artık alternatif arıyor. Avrupa İran'la ticaret için yeni bir swap sistemi kuruyor. Rusya-Çin kendi parasıyla ticaret yapmaya başladı. Türkiye-Rusya aynı şeyi yapmaya çalışıyor.
Amerika'nın küresel hakimiyetinin devam edebilmesi, dev askerî harcamalarını finanse edebilmesi Amerikan dolarının rezerv para özelliğini devam ettirmesine bağlı. Amerika eskisi gibi üreten bir ekonomi değil. En büyük geliri finanstan geliyor. Doların altın bağı kopartıldıktan sonra doların küresel rezerv para olması sayesinde Amerika istediği kadar para basıp piyasaya sürüyor.
Rivayete göre Amerika'da "Nükleer Savaş mı, yoksa doların rezerv para özelliğini kaybetmesi mi Amerika'ya daha çok zarar verir?" sorusuna cevap bulmak için yapılan bir simülasyonda doların rezerv para özelliğini kaybetmesinin Amerika'ya daha çok zarar vereceği sonucu çıkmıştır. Amerika'nın İran'ı hedefe koymasının bir sebebi İsrail'in İran düşmanlığı ise, Amerikan ordusunu harekete geçirecek gerçek itici güç bu ekonomik gerekçedir. Çin'in, Avrupa'nın Amerikan tehditlerine rağmen İran ile ticarete devam etmeye çalışması bu küresel savaşın ön çarpışmalarıdır.
Amerika bu savaşında mevzi kaybediyor. Bu yüzden konvansiyonel saldırılar yapma ihtimali kuvvetlendi. Nitekim yakın zamanda Pentagon ordusunu yeniden konvansiyonel harbe göre konumlandırmaya başladığını açıkladı. Tedbirimizi buna göre almamız lâzım.
Bize düşen bu fırtınalı denizde ayakta kalabilmek için birlik ve beraberliğimizi elden geldiğince muhafaza etmek; zorluklar karşısında halkın adalet duygusunu yaralamayacak şekilde devlette ve her kesimde fedakârlık yapmak; hangi şart altında olursa olsun savunma sanayii yatırımlarından asla taviz vermemek; halkın ve devletin elindeki altın rezervlerini elden geldiğince artırmaya çalışmaktır. Zira altının çok değerlenmesi, eskiden olduğu gibi dünyanın altın paraya dönmesi ihtimali kuvvetli.
Amerika harple, şunla bunla bu akıbeti birkaç yıl geciktirebiliir ancak; yakın bir gelecekte, eninde sonunda, bütün bu dolarlar gazete kağıdına, bütün sanal-dijital kayıtlar ise birer sanrıya dönüşecek.
Millet olarak bu borç-fâiz çarkının içine girip bir sefahat devri yaşadık. Şimdi ise bu devrin sonuna geldik.
Hazret-i Allah yar ve yardımcımız olsun. Bize merhamet etsin. Devletimizi, milletimizi, ümmet-i Muhammed'i selâmete kavuştursun.