Bu nedenledir ki O şöyle buyurmuştur:
"Ben evlerde oturmam, zira hangi ev beni içine sığdırabilir? Her kim beni talep ederse; şüphesiz ki ben ancak arınmış, terk etmiş, yumuşamış olan kalpteyim." (Ahmed bin Hanbel)
"Arınmış"; Kalbi O'nun ilâhi himaye ve koruması altında bulunandır. Nitekim "İffet" yani "Arınma" da mânevi tat ve lezzetten kaynaklanır. O Allah'ın sevgi ve muhabbetini kendisinde bol miktarda mevcut bulduğu zaman artık onunla dolup taşar.
"Terk etmiş" olan "Bırakan"dır ki, O'nunla arzu ve şehvetlerinden yana teskin olup sükûnete ulaşır.
"Yumuşamış" ise o kimsedir ki; kalbini rahmet-i İlâhi kapladığı için onun içinde tam beş şey vardır:
Zât-ı İlâhi hakkında yumuşaklık;
O'nun sağlam ve metin bir yumuşaklığa sahip olması; O'na boyun eğmenin verdiği huzur ve mülâyemetten doğan kerem-i İlâhi'nin getirdiği yumuşaklık gibi, şu ağaçların kiminde bulunan yumuşak bir bitki ya da filiz gibi… O âdeta uysal, hassas ve nazlı bir Hazerân çiçeğini ya da benzerlerini anımsatır!..
Senânın en güzeli, en iyisi ile O'nu senâ etmek;
Kırgınlıktan kurtulmak;
Bitip tükenmemek…
Çünkü arzu ve şehvetlerin hararet ve ateşi, kalbi kuruttuğu, canına kastedip onun işini bitirdiği için, kalp mutlaka arıtılmalı ve temiz tutulmalıdır.
Arınıp boyun büker hale gelince, kalp artık O'nun katında bizzat Allah ile olur; o artık Sâhib'i olan Allah'a sarılıp tutunur. Öyle ki, Rabb'imizin Arş'ın üzerindeki varlığı artık zâhir olur; bu kalbin anlayıp benimseyeceği bir şekilde burada O'nun varlığı âşikâr olur.
İşte bu kalp, Arş'a ulaşarak O'nun huzûr-ı İlâhi'sine kadar kavuşur ve burada O'nun varlığı ile birlikte olur.
O öyle bir kimsedir ki; O onu dilediği şekilde kullanır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in Rabb'i Tebâreke ve Teâlâ'dan naklettiği rivâyette onunla ilgili olarak şöyle buyurulmuştur:
"Ben bir kulumu sevince onun kulağı, gözü, eli, ayağı ve kalbi olurum; o artık benimle işitir, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür, benimle anlar." (Buhârî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ise buyurur ki:
"Hırsızlıkların en büyüğü O'nun namazından çalan kimsenin hırsızlığıdır." (Taberânî)
Hırsızlıkların en büyüğü Allah'ın namazından çalan kimsenin hırsızlığı olunca; yüreği onun yüzünden gam ve kederlere düçâr oluncaya dek, tâ ki kalbi dengesini kaybetmiş bir akıl gibi kalıncaya kadar Allah'a karşı kendi kalbinden çalan kimse hakkında artık sen ne düşünürsün?..
Bu gidişat ortadan kalktığı vakit ise bununla ilgili olarak şöyle buyurulur:
"Ey Mûsâ!. Bana tutun, benden başkasına tutunursan vuslata erişemezsin."
Allah-u Teâlâ işte buna işaret ederek şöyle buyurmuştur:
"Kim tâğûtu inkâr edip Allah'a inanırsa, muhakkak ki o Allah'ın kopması mümkün olmayan en sağlam ipine sımsıkı sarılıp tutunmuş olur." (Bakara: 256)
Yani onunla Allah'tan kopmamış, onunla ilgisini kesmemiş olur.
İşte bu kul Allah'a inanıp güvendiği an, ilâhi aşk onu sersemletip kendinden geçirir ve "Kopması mümkün olmayan en sağlam kulp"a, "'Urvetü'l-vüskâ"ya tutunmuş olur.
Kendi kalbinden çalmaktan vazgeçmeyen ise dünya sevgisi ve ölüm korkusu yüzünden "En sağlam kulp"u düğümlemiş olur. Öyle ki, neredeyse hırsızlığa meyleder; zaafları ve toplayıp biriktirdikleri yüzünden kendi kendini bitirip tüketmiş olur.
Kul hâl-i hazırda her dilek ve arzusunu terk etme yolunda gayret göstermelidir. Bu onları güven ve emniyet içinde tutar. Bu dilek ve arzular ise onları daima töhmet altında bırakır. O, hâin olan nefsinden sıyrılıp çıksa bile kalben yine ona meyleder.
İşte sâdıkların Allah'a doğru seyirlerindeki riyâzeti budur. Namaza ve oruca gittiklerinde, iyi ameller işlemelerinde, düşünce ve beklentilerinde O'na doğru bu şekilde yürürler. Nitekim yoldan saptıkları ve hatalar işledikleri de olur.
Savm u salâtla, (oruç ve namazla) O'na vâsıl olunmaz! Vuslat ancak nefsi perçinleyip, istek ve arzuları, yüklenilen kötülük ve günahları terk sayesinde, kendini yalnız O'na teslim etmek ile mümkün olur.
Eğer sen işlerinde istek ve irâdeni terk edersen, şehvet ve arzularını da terk etmiş olursun. Bu kötülük ve günahların illetine tutulursan da, ne ekersen onu biçmiş olursun.
Şu halde nefsini tut ve bekle, tâ ki nihayete kadar erişerek iradeni eritip yok edebilesin…
Kötülük ve günahlarını üzerinden çekip atarsan, artık sen O'nun katında müjdelenenlerden olursun ve Allah da ilâhi kerameti ile sana dönüp yönelmiş olur.
Hiç şüphe yok ki O "Kerîm"dir, "Rahîm"dir, "Vedûd"dur.