Büyük devletler arasında yaşanan çekişmeleri; nükleer restleşmeleri; büyük bir hız kazanan silahlanma yarışlarını; küçük devletler üzerindeki -yer yer askerî çatışmalarla yürütülen- nüfuz mücadelelerini; ekonomik yıpratma savaşlarını; enerji kaynaklarına ve ticaret yollarına hakim olma mücadelelerini; bunları ve bunlar gibi çatışmaların hepsini bir dünya savaşının başlangıcı olarak kabul edecek olursak; bazı analistlerin iddia ettiği gibi bir cihetten 3. Dünya Savaşı'nın başladığını söyleyebiliriz. Ancak büyük devletlerin sıcak çatışma içerisine girdiği büyük savaş henüz başlamış değil. Ve fakat görüldüğü üzere alametleri iyice ortaya çıktı.
Bu pencereden baktığımızda; Hadis-i şerif'lerde "Antakya Harbi" olarak isimlendirilen, İslâm kaynaklarında Melhame-i Kübra olarak geçen, hıristiyanların "Armagedon" dediği savaşın da alâmetlerinin ziyadesiyle zuhur ettiğini görürüz: Irak ve Afganıstan'da 12 yıl görev yapmış, Amerikan özel kuvvetler mensubu bir papazın Cerablus bölgesinde görüştüğü insanlara "Buralar bizim, benden bir isteğiniz var mı?" edasıyla konuştuğunu; İsrail'in ve Pentagon'un PKK'yı ısrarla bir devletçik haline getirmeye çalışmasını; "Vadedilmiş Topraklar" ve "Küresel Kraliyet" ütopyalarını, DAEŞ gibi grupların Suriye'de yaşanan savaşı "Melhame-i kübra" olarak adlandırmalarını, Amerika gibi bir ülkenin yönetiminde evanjelik fanatiklerin bulunduğunu, ve buna mümasil alametleri birlikte düşündüğümüzde "Antakya Harbi"nin alâmetlerinin de zuhur ettiği aşikâr bir durumdur.
Bu büyük harplerin gölgesinin üzerimize düştüğü, yahudinin ve Amerika'nın başımıza çorap örmek için elinden geleni yaptığı bir ortamda Türkiye'nin savunma sanayiinde hızlı yol alması en çok sevinmemiz gereken bir durumdur. Türkiye de hazırlanıyor, ancak Türk halkı neye hazırlandığının pek farkında değil. Bu yüzden bu tehditleri daha yalın bir şekilde halkımıza duyurmamız lâzım. Ki Türkiye'nin nasıl bir "Beka tehdidi" altında bulunduğu anlaşılsın.
Ülke olarak düşmana karşı sert, kararlı, hızlı, etkili bir duruş sergilememiz gereken şu zamanda PKK'nın siyasî uzantılarına kol-kanat geren, FETÖ ile mücadeleyi "Şu kadar gözaltı var, şu kadar tutuklu var. Hukuk yok." gibi yuvarlak sözlerle eleştirmeye çalışan kişilerin ortada arz-ı endam ediyor olmaları Türkiye'yi zaafa düşüren üzücü bir durumdur.
Oysa içine siyonizm kaçmış olan Amerikan emperyalizmi büyük harpleri göze almış bir vaziyette dünyayı hizaya getirmek için ortalığa bodoslama dalmış durumda. Zayıflamaya yüz tutan küresel konumunu ve etkinliğini, zorbalıkla, askerî gücünü kullanarak, tekrar artırmak istiyor. Bugüne kadar adaletsiz bir şekilde uygulaya geldiği "Demokrasi", "İnsan hakları", "Uluslararası hukuk" gibi en temel kavramları artık alenen çiğniyor, hatta yıkıp yok ediyor. En büyük hedeflerinden birisi de Türkiye.
Dünyanın ve Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için; yaşananları filim karakteri düzeyine indirgeyerek şöyle temsil verebiliriz:
Amerika'yı, dünya denilen mahallede insanların mallarını yağmalayan, haraç toplayan, işine gelmeyen adamın kafasını kesen, belinde silah ortalıkta terör estiren; kibirli, zorba, nobran, vahşi bir mafyaya; Rusya'yı kendi payını almaya çalışan daha küçük bir mafyaya; Çin'i zengin ve despot bir işadamına; Türkiye'yi de mahallenin delikanlısına benzetebiliriz. Bu mahallenin bir de tefecisi var. Ve mahallenin mafyası Amerika bu tefecinin sözünden çıkamıyor, tefeci tarafından "Büyük İsrail Krallığı"nın kurulması için taşeron olarak kullanılıyor.
Mahallenin tefecisi "Büyük İsrail Krallığı" projesinde bir tehdit olarak gördüğü herkesin üzerine büyük mafyayı salıyor. Rus mafyasını Amerikan mafyasını kullanarak ortadan kaldırmak istiyor.
Büyük mafya mahallenin despot ve zengin işadamı Çin'i kendisine bir tehdit ve tehlike olarak görüyor. Ancak tefeci sinsi sinsi Çin'le görüşüyor ve hatta Amerika'dan sonraya onu yeni mafya olarak hazırlıyor.
Amerikan mafyasına boyun eğmeyen, topraklarını "Büyük İsrail Projeji"ne kaptırmak istemeyen, bir de mazlumlara yardım etmeye çalışarak dünya milletlerini ayartan Türkiye isimli delikanlı ise tefecinin bütün ayarlarını bozuyor. Türkiye'nin bütün dünya milletlerini etrafına toplama potansiyelinden de çok çekiniyor. Bu yüzden Türkiye'nin üzerine Amerika'yı musallat etmeye, Türkiye'ye yanaşan herkesi tehdit, yıldırma, iç isyan, yönetim değişiklikleri ile hizaya getirmeye çalışıyor.
Suriye, Libya, Yemen'de iç isyan çıktı, her şeylerini kaybettiler. Brezilya, Mısır, Suud-i Arabistan'da yönetim değişiklikleri oldu, şimdi hepsi Amerika ve İsrail'in bir numaralı yandaşı oldular. Sudan, İran, Venezuela, Sırbistan'da gösteriler, iç karışıklıklar var.
Önce para gücünü ve kirli ilişkilerini kullanarak ülkelerin ekonomilerine zarar veriyorlar, sonra oyunu göremeyen, isyana meyilli toplumsal katmanları kendi çıkarları için kullanıyorlar.
Türkiye bu oyunun farkında ancak halkın bir kısmı uyuyor. Uyuyanları uyandırmak için her platformda profesyonel bir şekilde azimle çalışmak gerekiyor.
Tehdit büyük, küçümsememek lâzım.