İlk fetihler sırasında meydana gelen savaşlar daha çok Bizans ve Sasanilerin toprakları üzerinde yapılıyordu. Müslümanların avantajları yoktu. Silâh ve sayı yönünden zayıf durumda idiler. En önemli ve üstün güç İslâm dininin yayılması idi.
İslâm'da savaşı emreden âyetler zulmü engellemeye, tecavüzü kaldırmaya, saldırıya karşı koymaya yöneliktir. Allah-u Teâlâ zulme, haksızlığa karşı koymayı emretmektedir. Bu emir sadece müslümanları değil, ezilen, zulme uğrayan bütün insanları kurtarmayı hedeflemektedir. Müslümanlardan yeryüzündeki bütün ezilenlerin, zulme uğrayanların kurtarılmasını istemektedir.
Şam'ın fethi sırasında Bizans'tan bir ordu geldiği haberini alan Ebu Ubeyde bin Cerrah -radiyallahu anh- hıristiyan halktan topladığı cizyeleri; onları koruma karşılığı bu parayı topladıklarını, şu anda ise buna güçleri yetmediği için çekileceklerini belirterek paranın en fazla lâzım olduğu bir savaş döneminde geri dağıtmak istemişti. Bu olaya çok şaşıran zımmîler, parayı almadıkları gibi kendi dindaşları olan Bizanslılara karşı müslümanların başarılı olmaları için çalıştılar.
İslâm ordusu Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in:
"Para, şan, şöhret, şeref, yiğitlik, toprak elde etmek için değil de Allah'ın yüce kelimesi yücelsin diye savaşanlar Allah yolundadır." (Buhârî)
Hadis-i şerif'ini kendisine düstur edinmiş ve bu uğurda hayatlarını ortaya koymuştur. Allah yolunda büyük bir coşku ile savaşıyorlardı.
Müslümanların gayesi para, şan, şöhret değil; sadakat, ahde vefa, onur ve İslâm'ın yüceliğinin etrafa yayılması, insanlığın kurtarılması idi. Fethedilen topraklarda yaşayan insanlara müslüman olmaları teklif edilirdi. Yahut da cizye vermeleri istenirdi. Bunları kabul etmeyenlerle savaşılırdı. Savaş en son çare idi.
O devirde savaşlarda düşmanın bütün malları yağmalanır, insanların esir olmaları veya ölmeleri dışında bir seçenekleri bulunmazdı. İşte böyle bir devirde böyle bir teklifin yapılması, İslâm'ın adalet ve merhamet dini olduğunun en bariz bir göstergesidir. Cizye bir araçtı. Cizye vererek gayr-i müslimler, müslümanların idaresi altında birlikte yaşıyorlar, emniyet içinde bulunuyorlar, mallarını, canlarını, nesillerini koruyorlar, dinlerini rahatça yaşıyorlardı. İslâmın bütün güzellikleri böylece onlar tarafından tanınıyor, biliniyor, öğreniliyordu.
Ayrıca, cizyeyi yaşlılar, kadınlar, çocuklar, hastalar ve rahipler ödemiyordu. Savaşabilecek yaşta ve güçte olan erkekler ödüyordu. Orduya asker verenler de vergiden muaf tutuluyorlardı. Cizyenin miktarı da müslümanların bölgeyi fethinden önce zımmîlerin Bizans'a ödedikleri vergiden daha azdı. Oran olarak, müslümanların zekâtı kadar olması da savaşların ve neticede elde edilen zaferlerin gayesinin para olmadığını göstermektedir.
•
Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz vefat etmeden önce önde gelen sahabelerden olan Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh-e yaptığı konuşmasında şunları söylemiştir:
"Her biriniz halife olmak istiyorsunuz. Siz dünyanın servetlerinin size gelmekte olduğunu görüyorsunuz. Siz atlas örtüler, dîbâctan yastıklar edinecek, yün kumaşları üzerinde uyumaktan rahatsız olacaksınız. Allah'a yemin olsun ki dünyanın bollukları içine dalacağınıza ölmenizi isterim. Yakın gelecekte ilk azgınlık yoluna sapacaklar sizlersiniz. Doğru yoldan sağa sola sapacaksınız…" (Taberi 11. 353)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz'e şöyle vasiyette bulunmuşlardı: