Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Bu Devlet Gemisinin Selâmeti, İslâm'ın ve Müslümanların Selâmetidir. - Ömer Öngüt
Bu Devlet Gemisinin Selâmeti, İslâm'ın ve Müslümanların Selâmetidir.
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Şubat 2019

 

-Zor bir Devirden Geçiyoruz-
Bu Devlet Gemisinin Selâmeti, İslâm'ın ve Müslümanların Selâmetidir.

"Yâ Rabb'i! Halilullah Mekke için duâ etti, Yâ Rabb'i! Resulullah Medine için duâ etti, Yâ Rabb'i! Fakir bu devlet için duâ ediyor, bu devlete zevâl verme!" (Ömer Öngüt -Kuddise Sırruh-)

 

Kâinatı Yaratan da O, YÖNETEN de O:

Hazret-i Allah kâinatı, dünyayı ve insanları yaratıp kendi halinde, statik, değişmeyen bir halde bırakmamış; kendisinin bildiği, bizim de tefekkür etmekle mükellef olduğumuz bir hikmet tahtında sürekli değişiklikler, inişler, çıkışlar yaşayan bir yaratış takdir etmiştir.

"Göklerde ve yerde bulunanlar O'ndan isterler. O her an yeni bir iştedir." (Rahman: 29)

Nitekim kâinatın gözlemleyebildiğimiz ya da gözlemleyemediğimiz uzak bir noktasında bir yerlerde bir yıldız doğarken, başka bir yerde bir yıldız ölüyor. Uzay dediğimiz yerde büyük fırtınalar, büyük patlamalar, büyük doğumlar ve büyük yokoluşlar yaşanıyor. Bütün gök cisimleri sürekli hareket halinde.

Yerküre de sürekli bir değişim içerisinde. Yerkabuğu devamlı hareket ediyor. Kıtalar santim santim birbirine yaklaşıyor, birbirinden uzaklaşıyor. İklim değişiklikleri, buzul çağı adı verilen dönemler, dünyanın manyetik alanı ve kutupları gibi birçok şey değişiyor.

Dikkat ederseniz insan vücudu da böyledir. Vücudumuzda sürekli olarak bir taraftan bazı hücreler ölürken, bazıları hayat bulmaktadır.

Ve fakat bunların hepsi ilâhî bir takdir yörüngesinde cereyan ediyor.

İnsanlık tarihi de böyledir:

"Biz hiçbir memleketi yok etmedik ki, onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın.

Hiçbir millet ne süresini geçebilir, ne de ondan geri kalır." (Hicr: 4-5)

İnsanoğlu bütün bu yaşananları siyaset, sosyoloji, teoloji, yerbilim, iklimbilim … vs. sosyal ve bilimsel disiplinler açısından incelemeye, tanımlamaya ve bir teori ve tahmin oluşturmaya çalışıyor.

Meselâ bilim adamları dünyanın manyetik kutbunun belli periyodlarla değiştiğini keşfediyorlar. Yaklaşık 300 bin yılda bir bu olay gerçekleştiği halde 700 bin yıl geçmesine rağmen henüz bu değişimin yaşanmadığını ve fakat bugünlerde yeni bir değişimin başladığını söylüyorlar.

Bu değişimleri takdir edeni, yaratanı, zamanını tayin edeni göremiyorlar.

Göremedikleri için de, hesaba kitaba uyduramadıkları değişimleri izah edebilmek için "kaos teorisi", "kelebek etkisi" gibi teoriler ortaya atıyorlar.

Birkaç bin yıl insan için büyük bir zaman dilimi. Ancak kâinat ölçeğinde düşündüğünüzde küçük bir an. Mekândan ve zamandan münezzeh olan Yaratan için ise kâinatın yaratılışı ve ölümü arasında geçen zaman bile bir hiç mesabesinde.

Bugün yaşadığımız bir jeolojik yahut sosyolojik olayı tetikleyen sebep birkaç on yıl, yahut birkaç yüz yıl veyahut birkaç bin yıl önce ortaya çıktığında insanoğlu bu hadiseyi kendi küçük zamanı ile kıyaslayıp yaşananlara birbirini tetikleyen kendi kendine olan bir olaylar silsilesi gibi yaklaşıyor. Yaratanı, takdir edeni göremiyor.

 

Kâinatı Yaratan ve Yöneten Hz. Allah,
Âhir Zamanı, Bu Günleri Bizlere Haber Vermiştir:

Binaenaleyh bu kâinatı ve insanı yaratan Allah, peygamberleri ve nezdinden ilim verdiği kulları vasıtasıyla kıyamete yakın senelerde zuhur edecek büyük hadiseleri, büyük olayları haber vererek inanan kullarına merhamette bulunmuştur.

Resulullah Aleyhisselâm'ın kıyamet âlametleri hakkındaki haberleri İslâm âlimleri tarafından müstakil olarak hazırlanan eserlere konu olmuştur. (Bkz. "Kıyamet ve Alâmetleri", "Ömer Öngüt -kuddise sırruh-", Hakikat Yayıncılık)

Hadis-i şerif'lerde ve İslâm âlimlerinin beyanlarında haber verilen büyük değişim ve kargaşa günlerinin içerisinden geçiyoruz.

Dikkat ederseniz bir taraftan insan denilen mahlukun had-hudut bilmez ihtirasları dünyayı büyük bir kaos ve kargaşaya sürüklüyor; diğer taraftan, yerküre jeolojik ve iklimsel olarak da bir kargaşa ve değişim yaşıyor.

İklim uzmanları özellikle 2010 yılından sonra tahmin yapmakta zorlandıklarını, ani ve öngörülemez değişimlerin sık yaşandığını dile getiriyor. Tecrübeli pilotlar daha önceki yıllarda hiç yaşamadıkları şekilde bir anda karşılarına çıkan tehlikeli hava durumları ile karşılaştıklarını söylüyor. Seller çoğaldığı gibi kuraklıklar da çoğaldı. Ya uzun süre yağış olmuyor, yahut bir anda gökyüzü boşalıyor, sel oluyor. Yine kuzey ve güney kutbundaki buzullar hızlı bir şekilde eriyor. Diğer yandan bilim adamları yerkürenin manyetik kutbundaki kaymanın hızlandığını, bunun endişe verici olduğunu söylüyorlar. Dünyanın şu anki manyetik kalkanı bile çok büyük güneş patlamaları karşısında çaresiz kalabiliyor. Manyetik kalkandaki zayıflamanın dünyadaki bütün elektrik sistemlerini (ve tabii elektronik sistemleri) etkileyip bozma, hatta yok etme ihtimali var.

Görüldüğü üzere jeolojik, iklimsel, sosyolojik, tarihsel gelişmeler haber verilen alâmetlerle örtüşüyor. Diğer bir ifade ile haber verilen ahir zaman diliminde yaşıyoruz.

Hadis-i şerif'lerde kıyametin büyük alâmeti olarak haber verilen, "Doğuda, batıda ve Arap yarımadasında yaşanacak üç büyük yer çöküntüsü", "Güneşin batıdan doğması" gibi haberlere bakıldığında, bazı değişimlerin bilim adamlarının zannettiği gibi uzun yıllar (binlerce yıl) içinde değil, kısa bir zaman içinde gerçekleşme ihtimali var.

Bunun gibi insanlık tarihi de hızla değişiyor.

Hem insan kaynaklı değişimler hem de doğa kaynaklı değişimler artan bir ivme ile hızlanıyor. Ve ne tasadüf(!) ki her iki değişim de aynı zaman diliminde bir arada gerçekleşiyor.

Binaenaleyh Hadis-i şerif'lerde haber verilen Hazret-i Mehdi'nin, Hazret-i İsa'nın, Deccal'in zuhuru; büyük harpler ve doğal afetlere dair haberler herhangi bir hikâye değil, ahir zaman Peygamberi Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem-in beyanlarıdır. Haber verilen günler çok yaklaştı.

Allah-u Teâlâ'nın Batı medeniyeti dediğimiz şeytani medeniyetin yıkılmasını murad ettiği çok bariz olarak görülebiliyor. Ancak bu küfür ehli Allah-u Teâlâ'nın verdiği imkân ve ruhsatı insanlığı yıkmak, yok etmek için kullanmaya hazırlanıyorlar. İnsanlık da Hazret-i Allah'a olan isyanının cezasını görüyor.

 

Zor ve Fırtınalı Bir Dönemden Geçiyoruz,
Devlet Gemisinin Selâmeti İslâm'ın Selâmetidir:

Zor bir dönemden geçiyoruz. Daha da zorluklar zuhur edecek. Zira küffarın niyeti çok büyük. Elindeki yakıcı -yıkıcı silahları kullanmaya azimli.

Bu sebeple daima Hazret-i Allah'a yönelmemiz ve bu küffara karşı çok büyük hazırlık yapmamız gerektiğini yazmaya, duyurmaya çalışıyoruz.

Bu yüzden özellikle savunma sanayiinde, kendi silahımızı yapabilmek için gösterilen gayreti büyük bir memnuniyetle takip ediyoruz.

Dergimizin kurucusu Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri hayat-ı saadetlerinde bu gibi gelişmeleri takip eder, terörle yapılan mücadeleye büyük önem verir, Türkiye'nin selâmeti için yapılan çalışmalardan memnun olurlardı. İslâm'ın asliyetinin muhafazası için büyük bir gayret gösterdikleri gibi devletin ve vatanın müdafaasına ve muhafazasına da büyük önem verirlerdi. Dergimizin logosuna "İmansız vatan, vatansız iman muhafaza edilmez." yazısını bizzat kendileri yazdırmışlardı. Dualarında "Yâ Rabb'i! Halilullah Mekke için duâ etti, Yâ Rabb'i! Resulullah Medine için duâ etti, Yâ Rabb'i! Fakir bu devlet için duâ ediyor, bu devlete zevâl verme!" buyururlardı.

Binaenaleyh bir taraftan milletin İslâm yolunda ıslahı için uğraşmak nasıl ki bir müslümanın vazifesi ise bu devletin ayakta kalması ve küffarın karşısında durabilmesi için gayret göstermek de her müslümanın vazifesidir.

Zira küffar silahlarıyla, füzeleriyle, atomuyla, fitneleriyle, ekonomisiyle, her şeyiyle bizi yıkmak istiyor. Burası yıkılırsa İslâm dünyası yıkılacak, Mekke, Medine düşecek. Türkiye yüzünden şimdilik de olsa Kudüs'ü bile düşüremediler, halbuki planlarını çoktan hazırlamışlardı.

"El-Bab Fatihi" namı ile anılan bordo bereli Şehid Binbaşı Bülent Albayrak'ın babası, şehidini anlatırken konuşmasının bir yerinde diyor ki:

"Bizim ülkemiz zor bir dönemden geçiyor. Sadece Türkiye ile alakalı değil, bu global bir sorun. Halkımız da bu konulara, Ortadoğu'da olan konulara lokal olarak değil de objektif olarak bakıp bunun bir geçiş dönemi olduğunu iyi bilsinler. Sabretsinler. Sonunda Türkiye kazanacak."

Dünya müslümanları "Kâbetullah"ta kendi memleketleri yerine Türkiye'ye dua ediyorlar. "Niye kendi memleketine dua etmiyorsun?" diye sorulduğunda, "Kendi memleketime dua edersem sadece kendi ülkeme dua etmiş olurum. Türkiye'ye dua edersem bütün İslâm dünyası için dua etmiş olurum." diye cevap veriyorlar.

Bu yüzden Türkiye'ye düşmanlık yapan, Türkiye'ye küfür devleti deyip, "Türk bayrağı"na küfrün simgesi yaftası vurmaya çalışan, Türk askerine silah çekmeyi meşru gören zihniyettekiler küffardan daha tehlikelidir. Dikkat ederseniz yahudinin, Amerika'nın işine gelen hareketler hep bunlardan gelir. Bu gibi gruplara asla müsamaha edilmemelidir. PKK ne ise bunlar da aynısıdır.

 

Herkes İmtihanını Veriyor:

Allah-u Teâlâ'nın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın bu günleri haber vermesi esas itibari ile müslümanların imanlarını muhafaza ile bu devirleri atlatabilmeleri içindir. Zira küffara kapılan, Deccal'in fitnesine teslim olan imanını kaybeder, ebedî hayatı mahvolur.

Öz manada Hazret-i Allah'ın takdir filminin içinde herkes imtihanını veriyor.

Görüyorsunuz Fetullah Gülen'i put gibi seven FETÖ'cüler dinlerine ve vatanlarına ihanet ettiler, Amerikancı oldular. İçleri dışlarına çıktı, herkes gördü ama kendileri göremediler, dönemediler.

Bu gibi fitneler deccaliyet devrinin fitneleridir. Resulullah Aleyhisselâm "Ümmetimden yalancılar deccaller vücuda gelir."(Münavi) buyurmuşlardır.

Binaenaleyh Allah yolunda bu vatan için yapılan fedekârlık İslâm'ın selâmetine hizmet eden, ilâhî hoşnutluğu celbeden bir harekettir.

İhanet ise affı olmayan çok büyük bir cürümdür.

İmansız bir kesim ise her hal ve şartta küffarı vatanına tercih ediyor. Bunların "Vatan" söylemleri boştur. Zira "İmansız vatan, vatansız iman muhafaza edilmez." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)

İslâm-küfür mücadelesinin ayyuka çıktığı bu zamanda savunma sanayiinde çalışan bazı kişilerin çok para verdiği için Batılı şirketlere gitmesi de kendileri açısından üzücü bir durumdur. Bunların bir kısmı muhtemelen FETÖ artığıdır. Bu tercihi yapanlara üzülecek değiliz. Bu durumu bir tür arınma, temizlenme olarak da görebiliriz. Üzüleceksek gençlerimize iman ve vatan bilinci veremediğimiz için üzülmemiz lâzım. Çocuklarımıza sadece yarışı kazanmaları için yatırım yapmamıza, onları yarış atına dönüştüren eğitim sistemimize üzülmemiz lâzım.

Deccal'in zuhurunu anlatan bir Hadis-i şerif'te kuşatma altındaki Medine şehrinde yaşanacak bir hadiseyi Resulullah Aleyhisselâm şöyle haber veriyor:

"Sonra Medine şehri, sakinleriyle beraber üç defa sallanacak. Bunun üzerine Medine'de bulunan münâfık erkek ve kadınlardan hiç kimse kalmayıp hepsi de Deccal'in yanına gidecekler. Böylece demirci körüğünün demirin kirini pasını giderip attığı gibi Medine de içindeki pisliği (yani habis insanları) dışına atacak ve o güne 'Kurtuluş günü' denilecektir." (İbn-i Mâce)

Binaenaleyh bu İslâm beldesini terkedip küfür diyarını tercih edenler nasıl bir tercihte bulunduğunu iyi bilmesi lâzım. Gerekli tedbirleri almakla beraber, giden kir ve paslar sebebiyle de telâşlanıp üzülmemek lâzım.


  Önceki Sonraki