Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - ABD'nin Suriye'den Çekilme Kararının Arka Planında Ne Var? - Ömer Öngüt
ABD'nin Suriye'den Çekilme Kararının Arka Planında Ne Var?
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ocak 2019

 

ABD'nin Suriye'den Çekilme Kararının Arka Planında Ne Var?

Bu durum Türkiye hanesine bir zafer olarak yazılırken, Suriye'deki PKK-PYD teröristlerine büyük yatırımlar yapan Netenyahu-Votel-McGurk gibi bilumum teröristperestler büyük bir şok yaşadı. Türkiye "Amerika'ya askerî alanda geri adım attıran ülke" madalyasını göğsüne taktı.

 

Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna operasyon yapmaktaki kararlılığı Amerika'nın geri adım atmasına sebep oldu. Amerikan başkanı Trump Suriye'deki askerlerini geri çekeceklerini açıkladı.

Amerika'nın Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemeyeceği tahmin ediliyordu, ancak bu kadar hızlı çark etmesi, bu işin bu kadar kolay olması da beklenmiyordu. Bu hızlı çark sürpriz etkisi oluşturdu. Dolayısı ile insanlar bu kararın arkasında başka şeyler aramaya başladı.

 

Türkiye'nin Kararlılığı Sonuç Verdi:

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki; başlıbaşına sadece Amerika'nın bu çekilme kararı bile Türkiye için bir zaferdir. Zira;

Türk ordusunun Fırat Kalkanı'nında DAEŞ teröristlerini, Afrin operasyonunda PKK teröristlerini darmaduman eden parlak zaferleri olmasaydı;

Bu parlak zaferler esnasında bir tane bile sivilin burnunun kanamaması için elinden geleni yapan, teröristleri defettikten sonra halkın hastane, okul, elektrik her türlü ihtiyacını karşılayan, bu sayede bütün Suriyelilerin teveccühünü kazanan bir Türkiye olmasaydı;

İmparatorluk kodlarına hızlı bir dönüş yapan Türkiye'nin istihbarat sahasında, özellikle kendi nüfuz coğrafyasında imza attığı devasa dönüşüm olmasaydı;

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Türkiye'yi yönetenlerin bütün bu hard ve soft power'i (sert ve yumuşak gücü) arkasına alarak ve her türlü hesabı-kitabı yaparak Fırat'ın doğusuna -Amerika'ya rağmen- girmekte kararlı hareketi ve açıklamaları olmasaydı;

Amerika PKK'yı satar mıydı?.. Elbette satmazdı.

Dikkat ederseniz Amerika Suriye'deki teröristçiklerini korumak için son ana kadar kendisini PKK-PYD ile özdeşleştiren açıklamalar yapıyor, adımlar atıyordu. Türkiye sınırına gözlem noktaları kurmaya başlaması bardağı taşıran damla oldu. Türkiye Fırat'ın doğusuna birkaç gün içinde gireceğini açıkladı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşen Trump çok hızlı bir karar alarak Amerika'nın Suriye'deki askerlerini çekeceğini açıkladı.

Bu durum Türkiye hanesine büyük bir zafer olarak yazılırken, Suriye'deki PKK-PYD teröristlerine büyük yatırımlar yapan Netenyahu-Votel-McGurk gibi bilumum teröristperestler büyük bir şok yaşadı.

Böylece Türkiye'nin askerî güç kullanma kararlılığı Amerika gibi bir ülkeye geri adım attırdı. Bu sayede Türkiye büyük devlet kategorisinde bir basamak daha yükseldi. Zira bundan sonra Amerika yan çizip "Teröristçiklerime dokundurtmam!" dese de, siyonist uşağı birkaç Amerikan bürokratı-generali Trump'ın kararını biz kabul etmiyoruz diye isyan bayrağı çekse de her hâlükârda Türkiye "Amerika'ya askerî alanda geri adım attıran ülke" madalyasını göğsüne takmıştır.

Şüphesiz küffar boş durmayacak, sinsi sinsi bir şeyler planlamaya çalışacak, orada bir boşluk oluşturmak, bu boşluğa Türkiye'den başkalarını doldurmak isteyecektir. Türkiye uyanık olmalı ve bu gibi sinsilikler karşısında hızlı teşebbüs ve hareketlerde bulunmalıdır.

 

Trump Suriye'de Baştan Beri Türkiye Tezlerine Yakın Duruyordu:

Hatırlarsanız Trump ilk geldiğinde yakın çevresi ve danışmanları arasında birçok emekli general vardı. İlk atanan Ulusal Güvenlik danışmanı Michael Flynn da emekli bir generaldi. Bu adamlar Amerika'nın çıkarlarını Siyonist-İsrail çıkarlarından önde tutuyorlardı. Türkiye ile karşı karşıya gelmenin, Suriye'de bir terör örgütünü desteklemenin Amerikan çıkarlarına uymadığını görüyorlardı. Ancak Amerika'nın FETÖ'sü olarak tanımlayabileceğimiz siyonist çete bunların düşüncelerini icraata geçirmelerine fırsat vermedi. Trump'ın adamlarından ilk ayağını kaydırdıkları kişi de Michael Flynn oldu.

"Trump FETÖ konusunda olsun, Suriye konusunda olsun bu çetenin fikirlerine zıt bir görüşe sahipti. Ancak ilk olarak FETÖ düşmanı Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn'ı kurban verdi. İkinci olarak Suriye'de Trump'ın politika değiştirmesine izin vermediler." (Hakikat Dergisi, Nisan 2017, s. 42)

Nitekim Trump Suriye kararından sonra 20 Aralık'ta yaptığı bir açıklamasında "Suriye'den çıkmak sürpriz değildi. Yıllardır bunun için çalışıyorum ve 6 ay önce niyetimi yerine getirmeye karar verdiğimde biraz daha kalmaya karar verdim" ifadesini kullandı. Kararlılığını göstermek için Irak'taki Amerikan askerlerini ziyaret etti.

Peki ne oldu da bu çeteye diş geçiremeyen Trump Suriye'den çekilme kararını açıkladı ya da açıklayabildi?

Türkiye'nin kararlı duruşu ve Amerika'ya rağmen Fırat'ın doğusuna gireceğini açıklaması Suriye politikasının yanlış olduğunu savunan Amerikalıların sesinin daha gür çıkmasına ve Trump'ın bu konudaki fikrini icraata geçirmek için fırsat bulmasına sebep oldu. Terör örgütlerini tereyağından kıl çeker gibi birkaç ayda kılıçla biçen, dostların hayranlık, düşmanların kıskançlık duyduğu Türk ordusunu hiçbir aklı başında insan karşısına almak istemez.

İkinci olarak İran'a karşı cephe açmaya çalışan bu çete güçlü bir şekilde üzerlerine gelen Türkiye'yle geçici bir ateşkes ortamı oluşturmak istemiş olabilir. FBI'ın FETÖ operasyonlarını, Türkiye'ye patriot füze savunma sistemlerinin verilmesi için karar almalarını bu ateşkes niyetinin yansımaları olarak görebiliriz.

Ancak bu siyonist çete boş durmayacaktır. Nitekim Serdar Turgut 26 Aralık tarihli yazısında bu tehlikeye işaret ediyor; FDD isimli vakıf bünyesinde örgütlü bu çetenin Türkiye düşmanlığına ve Trump'ı Flynn üzerinden Türkiye işbirlikçisi gibi yaftalamak istediklerini haber veriyor.

 

Küresel Kavga'nın Üçüncü Tarafları:

Türkiye'nin yaşamış olduğu FETÖ tecrübesi bize küresel kavganın taraflarını devletler üzerinden okumanın çok eksik bir değerlendirme olacağını öğretmiştir.

Yaşanan gelişmeler irdelendiğinde küresel hakimiyet peşinde koşanların iki ana gruba ayrıldığı ve büyük bir kavgaya tutuştukları görülüyor. Bununla beraber bunların güdümünde hareket ettiği halde, bu ayrışma ve kavganın da yardımıyla yer yer, fırsat buldukça bunlardan farklı hareket eden üçüncü tarafları da görüyoruz.

Birinci tarafta; çoğunluğu yahudi ailelerden oluşan; kendisini tanrının üzerinde gören; dünya üzerindeki ateist, pagan ve şeytanperest güçlerle işbirliği yapan; küresel finans ve teknoloji şirketlerine hakim; din, devlet, ulus, ahlak, insanlığa ait ne varsa hepsini dönüştürüp yok etmeye, böylece insanlığı arzularının esiri olmuş, robotlaşmış köleler haline getirmeye çalışan bir grup var.

İkinci tarafta ise; İsrail merkezli küresel bir yahudi krallığı kurmaya çalışan; kendi inançlarına göre tanrının vadettiğinin peşinden koştuğunu düşünen, Amerikan evanjelikleri, milliyetçileri ile işbirliği yapan siyonist, harpçi, dünyayı yakıp yıkarak, dünya nüfusunu azaltarak amacına ulaşmaya çalışan dinci, fundamantalist bir grup var.

Trump ikinci grubun güdümünde hareket eden, Amerikan ulus devletinin yükselmesini isteyen Amerikan milliyetçilerinin bir karakteri. Sömürgeci, paracı, dinci Amerikan emperyalizminin savunucusu. Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması, yahudi damadının koordinesinde Suudi prens Selman'ı başa getirip İran'a karşı oluşturulan Arap cephesi için kullanmaları, bütün bu icraatlar bu arka planın yansımaları. "Vahşi Kapitalizm" denilen canavarın pençesindeki batılı bir kapitalist görüntüsü çizmekten çekinmeyen eski işadamı yeni Amerikan başkanı Trump küresel siyasete de öyle bakıyor. Bütün dünyanın gözü önünde açıkça Suudi Arabistan'a yüz milyarlarca dolar haraç kesiyor, Avrupa ülkelerini "Sizi koruyoruz karşılığında para verin" diye fırçalıyor. Suriye'deki masrafı Arabistan'ın üzerine yıkmaya çalışıyor.

Siyonist yahudilerle Kudüs, İran gibi konularda tam bir işbirliği içinde olan Trump Suriye'den çekilme kararı ile onlardan ayrı düştü. Yahut siyonist yahudiler istemeye istemeye bu gelişmeye razı oldu.

Binaenaleyh dünya üzerindeki her olayda, taraflar farklı pozisyon aldığı gibi küresel koalisyonların üyeleri de farklı tavırlar takınabiliyor. Her ülkenin içinde milliyetçi, devletçi bir damar da var. Yine her ne kadar masonik bir etki altında olsa da Vatikan gibi güç odakları var.

Son tahlilde; bunların hepsi İslâm ve Türk düşmanı. Hazret-i Allah bunları birbirine düşürüp bize nefes aldırıyor. Unutulmamalıdır ki tarih aslında "İman-Küfür mücadelesi"nin tarihidir ve "Küfür tek millettir."

 

Amerika'nın Algı Operasyonu Kendisini Vurdu:

Amerika'nın PKK-PYD'yi parlatmak için yapmış olduğu küresel algı operasyonu dönüp kendisini vurmuştur.

Şöyle ki; dikkat ederseniz PKK'yı resmi olarak terörist olarak kabul ettikleri halde Batı medyası PKK'yı özgürlük savaşçısı ve Kürtlerin temsilcisi olarak görmüş ve göstermeye çalışmıştır. Bugün bile Türkiye'nin Suriye'de PKK'ya karşı yaptığı her operasyon Batı medyasında "Türkiye Kürtlere saldırıyor" diye verilmektedir.

Algı operasyonu bu olunca Amerika şöyle inanmaya başladı:"Türkiye Kuzey Irak'ta da başlangıçta şiddetle karşı çıkıyordu, sonra en sıkı ilişkiyi kendisi kurdu. Burada da böyle olacak." (Amerikalıların böyle düşündüğünü Serdar Turgut birkaç kez yazılarında dile getirdi.)

Bunun böyle olamayacağını her Türk biliyordu, ama koskoca Amerika bilemedi, öngöremedi. Kendi algı operasyonu kendisini vurdu. Türkiye'nin PKK için Amerika ile karşı karşıya gelmeyi göze alamayacağını zannettiler. Öyle olmadığını anladıklarında ise iş işten geçmişti. Bu algı Amerika'ya çok büyük bir stratejik hata yaptırdı. Ve günün sonunda Amerika teröristçiklerini bir anda satıverdi.

 

İran Faktörü:

İsrail'in İran hakkındaki düşüncelerini biliyoruz. İran'ı büyük bir tehdit olarak görüyorlar. Lübnan Hizbullahını ve İran'ı yok etmek için fırsat kolluyorlar. Kendileri bunu becerecek güce sahip olmadıkları için yıllarca Şii-Sünni savaşı adı altında Türkiye ile İran'ı harbettirmeye çalıştılar. Başaramayınca bu sefer Suud ve BAE öncülüğünde bir anti-İran cephesi kurdular. Ancak Amerika'dan aldığı milyarlarca dolarlık silaha rağmen Yemen'de sivil katliamı yapmaktan bir adım öteye gidemeyen Suud ve şürekasının İran'a saldırmaya cesareti de gücü de yok. Bu yüzden Amerika'yı İran'a vurdurtmaya çalışacaklar. İşadamı Trump'ın da İran gaz ve petrolü için ağzının sulandığını tahmin etmek zor değil.

Türkiye ile ateşkes pozisyonu almalarını, Taliban ile barış görüşmelerine başlanmasını ve Afganistan'dan da asker çekeceklerini söylemelerini İran'a karşı cepheyi tahkim etme gayretleri olarak görebiliriz.

Bu durum her ne kadar Türkiye'nin eline koz verse de Amerika'nın işini kolaylaştırmamak lâzımdır. Zira Amerika İran'a girerse zarar gören yine Türkiye olacaktır ve Amerika'nın Türkiye'ye olan bağımlılığı ortadan kalkacaktır. Zira İran'a girdiği an Orta Asya ve Afganistan Amerika'nın kapı komşusu haline gelecektir.

Ve daha önce de söylediğimiz gibi Afganistan, Irak ile başlayan süreçte İran sonda değil, ortada duruyor.

İran zor, büyük, fakat bir o kadar da iştah kabartan bir lokma. Petrol var, gaz var, İsrail'in güvenlik kaygılarının giderilmesi var, İpekyolu projesinin ortasına hançeri saplamak var, Asya'nın ortasına yerleşmek var... İran'ın yaklaşan tehlikeyi görmesi lâzım.

 

Dikkatli Olmak Zorundayız, Küffar Boş Durmayacak:

Karşımızda açık açık Yunanistan, Mısır ve Kıbrıs Rumlarını bir araya getirerek cephe kuran, "Kürt Devleti'nin kurulma zamanı geldi" diyen, PKK'yı, Kuzey Irak referandumunu destekleyen bir İsrail var, küresel çetesi var.

Bu çete PKK-PYD'nin direnmesi için her türlü gayreti gösterecektir. Paralı orduların çekilmesini engellemeye, PKK'nın boşalttığı yerlere Suriye rejimini yerleştirmeye çalışacaklardır. Türkiye'nin buradaki askerî yığınaklanmasını fırsat bilip Yunanistan'ı pışpışlayacaklardır.

Türkiye için ikinci bir tehlike ise Amerika ile tekrar "yakın müttefik" görüntüsü vermektir. Zira ne zaman Amerika ile haddinden fazla yakın oldu isek dünyanın geri kalanı ile aramız bozuldu. Amerika hiç yıkanmayan, cerahatlarının kokusu metrelerce uzaktan duyulan bir ucubeye benziyor. Yaklaşanı da kokutuyor. Bu pislikle uzaktan uzaktan muhatap olmakta fayda var.

Türkiye'nin ordusunu, siyasetini, istihbaratını; ipteki cambaz gibi yerinde ve zamanında, gerektiğinde hızlıca ve çekinmeden kullanması lâzım.


  Önceki Sonraki