Dünyamızda ve bölgemizde yaşanan gelişmelere yerli ve milli bir bakış açısıyla, diğer bir ifade ile algı operasyonu yapan dış güçlerin yönlendirmelerinden bağımsız bir şekilde bakmaya çalışan hemen hemen bütün uzmanlar "Dünyanın çivisi çıktı" yorumunda ittifak yapıyor. Ancak; lokal düzeyde yaşanan sıcak savaşların; bölgesel ve küresel düzlemde terör örgütleri üzerinden yaşanan vekalet savaşlarının; istihbarat çarpışmalarının; psikolojik harplerin nereye evrileceği konusunda farklı senaryolar var.
Yine bu uzmanların çoğunluğu zaten bir savaş içinde olduğumuzu, savaşların şekil değiştirdiğini, eskiden olduğu gibi dünya çapında büyük bir sıcak savaşın yaşanmasını beklemediklerini söylüyorlar.
Fakat yanılıyorlar.
Amerika'da yaşanan iç çekişmelerin küresel düzeyde büyük yansımaları olduğu ve daha da olacağı tezi gözle görünür bir gerçeklik barındırıyor.
Bu çekişmenin taraflarını ve hangi tarafın baskın çıkacağını doğru tahmin etmek aynı zamanda küresel sıcak bir savaşın, bir dünya savaşının yaşanıp yaşanmayacağına da büyük oranda cevap vermiş olacak.
Peki bu çekişmenin tarafları ve amaçları nedir?
Bir tarafta küresel finans sistemini ve teknolojiyi kontrol eden bir güruh var.
Bu güruh, bir ayağında içinde kripto para projelerinin de bulunduğu yeni finans oyunları ile para ve dolayısı ile ekonomi üzerinde tam bir hakimiyet kurmak istiyor; diğer ayağında sosyal medyayı da yönlendiren dijital teknoloji şirketlerindeki hakimiyeti ile insanların beyinlerini formatlamaya, kontrol etmeye çalışıyor. Başka bir ifade ile küresel düzeyde devlet, din, dil, cinsiyet, para ... gibi her türlü farklılığı ortadan kaldırarak kitleleri güdümü altına almak, böylece bütün dünyaya hükmetmek istiyor. "Tek din, tek dünya, tek devlet" diye özetlenen fikir bir ütopya değil, üzerinde ciddi olarak çalışılan ve korkutucu derecede ilerleme kaydeden bir projedir.
Bu projenin arkasındakilerin nefsini ilah edinmiş, şeytandan ilhamını alan postmodern pagan (putperest) bir topluluk olduğunu söyleyebiliriz. FETÖ gibi organizasyonlar da bu güruhun "Tek din" projesine hizmet eden gruplardır. Türkiye'de yaşamış oldukları başarısızlık bu güruhun planlarına çok büyük bir sekte vurmuştur.
Diğer tarafta ise siyonist, evanjelik, dinci, milliyetçi, Amerikan ulus devletini ve Kudüs merkezli Küresel Kraliyeti kurmaya çalışan bir koalisyon var.
Yorum yapan analistlerin çoğu küreselci tabir edilen birinci grubun elindeki para (finans) ve teknolojik güç sayesinde (teknoloji istihbarat üstünlüğü de sağlıyor) mücadeleyi kazanacaklarını öngörüyor ve büyük bir dünya savaşı çıkmasını, hatta İran gibi ülkelere saldırı düzenlenmesini dahi pek olası görmüyorlar.
Burada araya şöyle bir soru ile girelim: Bu iki güç odağından hangisi daha tehlikelidir? Diğer bir ifade ile hangisi daha şerlidir?
Bu soruya büyük ihtimal çoğunluk, savaşları, bombaları, katliamları vaad eden ikinci grubu daha tehlikeli ve şerli görecektir.
Ancak farz-ı muhal şöyle düşünelim: FETÖ Türkiye'de tam olarak hakimiyeti ele geçirmiş olsaydı mı daha şerli bir durum ortaya çıkardı, yoksa dış güçlerle şer güçlerle mücadele eden, savaşan, gerekirse bu savaşta sayılamayacak şehitler veren bir Türkiye ortaya çıkarsa mı daha şerli bir durum ortaya çıkar?
Şunu unutmayalım ki Allah indinde bir müslüman savaşta öldüğünde şehitlik mertebesi ile mükâfatlandırılıyor. Nitekim Hazret-i Allah Âyet-i kerime'sinde: "Bu da Allah'ın, ihlâslı ve azimli müminleri ayırdetmesi, içinizden şehidler edinmesi içindir." buyuruyor. (Âl-i imran: 140)
Oysa bir müslüman imanını kaybettiğinde ebedî hayatı mahvoluyor.
Öyle bir zamandayız ki, maddeci dünya görüşü "Müslümanım" diyenlerin bile iliklerine işlemiş durumda. Bir taraftan insanlar ne pahasına olursa olsun daha çok ve daha paralı yaşamak için çırpınıp duruyor, diğer taraftan din adına ortaya çıkan gruplar, dünya menfaati toplamayı en büyük gaye haline getiriyor.
Resulullah Aleyhisselâm'ın kıyamet alâmetlerini haber veren Hadis-i şerif'lerine baktığımızda Allah-u Teâlâ'nın bu pisliği, küreselcilerin vadettiği şeytani düzeni ve ortalığı yakmaya çalışan İsrail ve şürekâsını yıkmayı murad ettiğini görüyoruz.
Kıyamet alâmetlerini haber veren bu Hadis-i şerif'ler incelendiğinde büyük harplerin sonunda müslümanların bedeli çok ağır olan büyük bir zafere kavuşacağının haberleri görülüyor. Ancak bu parlak devre kadar dünya büyük çalkantılar, büyük hadiseler yaşanmış olacak.
Dergimizin kurucusu muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri sık sık İsrâ suresi 58. Âyet-i kerime'yi hatırlatırlar ve "Harp ve harabiyat" devrinin başladığını söylerlerdi.
"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, kitapta (Levh-i mahfuz'da) yazılıdır." (İsrâ: 58)
Allah-u âlem bu harpçi, siyonist, dinci, İsrailci güruh harplerin fitilini ateşleyecekler ve büyük harpler yaşanacak. "Zor oyunu bozar" diye bir atasözümüz var. Elinde silah ortalığı yakmaya çalışan gözü dönmüş fundamentalist bir ülkeyi teknoloji ile sosyal medya ile para ile pul ile bir yere kadar durdurabilirsiniz.
Bu durumun işaretleri de görülüyor.
Bölgemizde ve çevrimizde yaşanan siyasal gelişmeleri bu perspektiften baktığımızda anlamlandırmak daha kolay olacaktır.
Dinci, İsrailci güruhun bir İran takıntısı olduğu aşikâr. Hiç gizlemeden İran'ı en büyük güvenlik tehdidi olarak gördüklerini söylüyorlar. Bir çok gelişmenin arka planında bu var. Trump yönetiminin İran'la varılan anlaşmayı iptal edip ambargo uygulamaya başlaması, 3 PKK elebaşının başına ödül konulması, Körfez'deki kuklaları ile İran'a ve Türkiye'ye karşı ortak cephe kurma faaliyetleri.. Bu icraatların ana hedefi İran. Yıllardır bir şii-sünni savaşı senaryosu çerçevesinde Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmek istediler, beceremeyince Körfez ülkelerinde İran korkusu ile beslenen İsrail müttefiki, İran düşmanı bir cephe oluşturdular. Arabistan veliaht prensini kullanarak hem Arabistan'ın parasını söğüşlediler, hem de bu cepheyi tahkim ettiler. Bu cephenin hem İsrail müttefiki haline gelmesi, hem de Türkiye ve İran'a cephe alması aynı zamanda İsrail'in Filistin ve Kudüs planlarında rahat hareket etmesine yol açıyor. Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesindeki bir amaç da bu gaye doğrultusunda Arabistan-Türkiye cepheleşmesini artırarak İslâm dünyasının birlikte hareket etmesini engellemekti. Zira İsrail'in planı büyük. Kudüs'ün tamamını işgal etmek, bölgedeki doğalgazı Filistin devleti ile paylaşmamak için Filistinlileri Sina yarımadasına sürmek istiyor.
Binaenaleyh bu dinci, İsrailci grup ne yapıp edip İran'a vurdurmak peşinde. İran, Türkiye ve Rusya'nın birlikte hareket etmesi bunların kendilerini çevrelenmiş hissetmesine sebep oluyor.
Eğer savaştıracak taşeron bulamazlarsa ihaleyi Amerika'ya yıkmak için ellerinden geleni yapacaklardır.
Bu siyonist grup bölgede güçlü bir Türkiye istemiyor. Ancak onlar vurdukça Türkiye güçleniyor. Özellikle silah ve harp tecrübesi olarak hızlı bir şekilde gelişen Türkiye bunların uykusunu kaçırıyor.
Hem Türkiye'nin gelişmesini törpülemek hem de Türkiye'yi Doğu Akdeniz'den uzak tutmak için Yunanistan'ı ve Rumları kullanıyorlar. Bir amaçları da İran'a vurdukları zaman Türkiye'nin İran'la bir cephe oluşturma ihtimalini ortadan kaldırmak.
Yunanistan kendisini pışpışlayan bu güruhun iteklemesi ile Ege ve Akdeniz'de bir savaşa yol açabilecek adımlar atmaya başladı. Biz istemesek de bu durum sıcak bir savaşa evrilebilir.
Yine çoğu analistin yanıldığı bir nokta da bu konu. Rusya ve İsrail'in perde arkasında anlaştıkları yönünde genel bir kanı var.
Halbuki İsrail Kudüs merkezli, kehanetlerde haber verilen bir krallık kurmak istiyor, bunun vaktinin geldiğini düşünüyor, ancak nüfusu da az. Etrafında büyük devlet, güçlü ordu ister mi? İstemez. Topraklarına göz diktiği bir devletin ayakta kalmasını ister mi? İstemez. Suriye'nin, Irak'ın başına gelenin, PKK'ya bu kadar destek vermelerinin sebebi budur. Lübnan'da Hizbullah diye İran'ın ileri karakolu denilebilecek bir yapı var. Birkaç defa harp etti, son harpte madara oldu. Şimdi bu İran bir de gelip Suriye'ye yerleşti. İran'ı ister mi? Mümkün mü? İstemez, istemiyor. Türkiye'yi ister mi? İstemiyor. En büyük müttefiki olan Mısır'ı, Arabistan'ı bile büyük bir devlet olarak istemiyor, işi bitince oraları da karıştıracak.
Bunların hiçbirisini istemezken burnunun dibinde Suriye'ye yerleşmiş, S400'lerini yerleştirmiş, hatta İsrail'e kızıp Suriye'ye S300'leri sevketmiş Rusya gibi bir ülkeyi ister mi İsrail? İstemez.
Rusya PYD konusunda da Türkiye'ye yakınlaştı, bu yakınlığın da verdiği kuvvetle Türkiye Fırat'ın doğusuna gireceğim diye açıkça hedefini ilan etti. Bu Rusya'yı bu İsrailciler ister mi? İstemez.
Rusya hem küreselcilerin "dünyayı mikro devletlere ayrıştırma" projesine uymayan büyük bir devlet, hem de dinci siyonistlerin büyük İsrail projesine Suriye'deki varlığı ile engel teşkil eden bir devlet. Türkiye de benzer konumda.
Türkiye beka tehdidi olarak gördüğü için PYD'yi bitirmeye kararlı. Başka alternatifi yok. Türkiye bu hamleyi yapmak zorunda, yoksa Türkiye'yi neler beklediğini herkes çok iyi biliyor.
Türkiye PKK'dan sonra PYD'ye de darbe vurduğunda Büyük İsrail'cilerin kırk yıllık bir projesi akamete uğramış olacak. Bu noktadan sonra ellerinde tek bir kozları kalacak.
Yıkılması gereken bir domino taşı gibi gördükleri devletleri vekalet yöntemleriyle devirmeye çalıştılar. Çalışıyorlar. Peki beceremedikleri zaman vaz mı geçecekler? Yoksa ellerindeki son kozu mu kullanacaklar? Hiç şüphe olmasın Rusya da bu devletlerden birisi.
En son Türkiye'ye gelecekler. Ancak bu onların sonu olacak inşallah.
Bu yüzden öteden beri büyük savaşların yaklaştığını, büyük bir seferberlik ruhuyla savaş hazırlığı yapmamız gerektiğini söylüyoruz.
Atalarının yolunda, Allah uğrunda, vatan yolunda gerekirse canını vermeye hazır bu millet bu vatanı bunlara teslim edecek değil. Dünyayı istediğimiz için değil. ahirete tâlip olduğumuz için!