Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (93) - Müminin Özelliklerinden Bazıları - Ömer Öngüt
Müminin Özelliklerinden Bazıları
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (93)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Aralık 2018

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (93)

 

Müminin Özelliklerinden Bazıları:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bazı Hadis-i şerif'lerinde müminlerin özelliklerini beyan buyurmaktadır:

"Mümin olanlar, ehl-i iman ile ülfet ederler. Müminler ile dostluk bağından kopmuş bulunanlarda hayır yoktur." (Ahmed bin Hanbel)

"Müminin yumuşaklığı o kadar ziyâde olur ki kendisini görünce ahmak zannedersin." (Münâvî)

"Bir kimse kendi nefsi için arzu ettiği ecir ve sevâbı din kardeşi için de arzu etmedikçe mümin-i kâmil olamaz." (Buhârî)

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz şöyle buyuruyor:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e, yalandan daha kötü ve çirkin gelen bir huy yoktu. Ashâbından birinin herhangi bir hususta azıcık yalan söylediğini duysa, onun tevbe ettiğini öğreninceye kadar kendisini o sahabiden uzak tutar, fazla iltifat etmezdi." (İbn-i Sad, I, 378)

"Beni asla cimri, yalancı ve korkak bulamazsınız." (Buhârî, Cihad, 24; Nesâî, Hibe, 1)

Bir gün Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Yalan yere yemin ederek bir müslümanın hakkını gasbeden kimseye, Allah cehennemi vâcip, cenneti de haram kılar." buyurmuştu.

Ashâb-ı kiram'dan bir kişi:

"Eğer o hak önemsiz bir şey ise yine böyle midir, yâ Resulellah?" diye sordu.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Misvak ağacından bir dal parçası olsa bile böyledir." buyurdu." (Müslim, Nesâî, İbn-i Mâce)

 

Nurlu ve Hikmetli Beyanları:

"Ruh çok âli makamdan gelerek bu hissiz ve hareketsiz vücut kalıbına sığdırılmış, nefisle bir araya gelmiştir. Bu ikisi daima mücadele halindedirler. Hangisi mücadeleyi kazanırsa kalbi ele geçirir ve vücuda hükmetmeye başlar. Arabanın içinde birçok yolcu var, fakat şoför arabayı nereye isterse oraya götürür.

Binaenaleyh zikir-fikirle meşgul oldukça ruh kuvvet bulur, nefsin cazibesinden kurtulur ve geldiği ulu makamlara doğru yükselmeye başlar. Kurtulduğu kadara yükselir. Tâ ki Hazret-i Allah murad ettiği yere kadara onu çıkarır."

"Ruh Hazret-i Allah'ın zikriyle-fikriyle meşgul oldukça hafiflik husule gelir, nefsin cazibesinden nispeten kurtulmuş olur ve hemen uçuşuna bakar. Âli makamlardan geldiği için, yine o âli makamlara dönmek ister."

"Vasıta ile yolculuğa çıkan bir insan yolculuğu esnasında bir menzilde durmayıp ayrı ayrı yerler gördüğü gibi, seyr-ü süluk yolunda bulunan sâlik de böyledir. Hiçbir an yerinde kalmaz, an be an Hakk'a tekarrüb eder.

Bu arada hep talebedir. Bir mektebi bitirirse ötekisinin talebesidir. Allah'ımız cümlesini rızâsı ile bitirmeyi lütf-u ihsan buyursun. Hakikat kolay değil. Bir dünya mektebi ne güçlükler ile bitiriliyor. Hayat-ı ebediye mektebi ise çok daha ince, çok daha mühimdir.

Talebe olduğumuzu nefsimize duyuralım. Talebe daima mütevazıdır. Büyüklerine hürmeti arttıkça, onların muhabbeti kişinin üzerinde karar kılar.

Zahiri mektepte kişiden terbiye isterler, burada edep ararlar."

"Bizi trene alsınlar da hangi mevkii verirlerse versinler. Bize mevki seçmek gerekmez. Yeterki bizi seyr-ü süluk yolundan bırakmasınlar."

"İhvan daima mütevazı olmalı, yoluna bakmalı, aleme bakmamalı. Sana ihsan ettiği nimetin şükrünü eda et ve yoluna bak."

"Nezaket çok lüzumludur, edep çok mühimdir. Herkes haddini bilmeli, hududunu muhafaza etmelidir, tevazusundan geri kalmamalıdır. Hakk'a boyun büküp rızayı gözetlemelidir. Yol bu..."

"Ahiret işlerine dünya işlerinden daha fazla değer vermedikçe, imanımızın ve ibadetlerimizin tadını duyamayız."

"Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bir kulunun tekâmüliyetini murat etmişse ona kendi lütfundan sermaya ilka eder. O kendi lütfettiği sermaye ile kulun Hakk'a yaklaşmasına vesile olur. O'nun koymadığı sermaye ile O'na gitmek mümkün değil. Koyduğu kadar gider, koymadığı yere gitmez.

Dilediğine o ilmi, o ruhu, o kuvveti indirir, o sermayeyi indirir. O sermayeyle o kendisi yaptığını zanneder, hâlbuki O koymuştur.

Hakk'a tekarrüb etmeye çalışır. Hâlbuki O lüftetmiştir de O'na tekarrüb eder.

Parası olmayan alış veriş yapamaz. Hatta onun için O lütfedecek. Yalnız kişi boş olacak ki O doldursun. Kişi boşalacak O dolduracak. O'nun doldurması..."


  Önceki Sonraki