Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (148) - İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (6) - Ömer Öngüt
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (6)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (148)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Kasım 2018

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (148)

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Serhendî -Kuddise Sırruh- (6)

 

Hâtem-i Veli'deki Fazilet:

İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri "234. Mektub"unda, ikinci bin senenin içinde gelecek olan zâtın kudsî ruhla destekleneceğini, büyük bir kemâlât üzere gönderilip şeriatı ihyâ edeceğini haber vermiş; tıpkı geçmiş ümmetlerdeki ulü'l-azm bir peygamberin diğer peygamberlere ihtiyaç bırakmadığı gibi, onun da hiçbir veliye ihtiyaç bırakmayacak bir kemâlâtla zuhur edeceğini beyan buyurmuştur:

"Bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı olduğu için ve bu ümmetin peygamberi -aleyhi ve âlihi ve aleyhimüssalevâtü vet-teslimât-, peygamberlerin sonuncusu olduğu için, bunların âlimlerine, Benî İsrâil peygamberlerine verilen mertebe verilmiştir. Peygamberlerin vazifeleri, bu âlimlere yaptırılmaktadır.

Bunun içindir ki, her yüz sene başında, bu ümmetin ulemâsı arasından bir müceddid gelecek ve şeriatı ihyâ edecektir.

Bilhassa aradan bin sene geçtikten sonra, geçmiş ümmetlerde ulü'l-azm bir peygamber gönderdikleri ve işi başka peygamberlere bırakmadıkları gibi; bu ümmette de marifette tam bir ârif ve âlim seçilir. Bu zat, geçmiş ümmetlerdeki ulü'l-azm peygamberlerin işini yapar.

'Alsaydı kudsî ruhtan eğer yardımını,

İsa'dan başkası da yapardı onun yaptığını.'

...........

Yazılan bu mârifetlerin hepsinin Allah-u Teâlâ tarafından ilham edilmiş olduklarını, şeytanî vesveselerin hiç karışmadığını umarım. Bunun doğruluğuna delil olarak şunu da söyleyeyim ki, bu bilgileri yazmak istediğim ve Allah-u Teâlâ'nın mukaddes zâtına sığındığım zaman, melâike-i kiram'ın sanki şeytanları buralardan kovdukları görüldü. Bu mekânın çevresine girmelerine müsaade etmiyorlardı.

Her işin hakikatini en iyi bilen Allah-u Teâlâ'dır." "Mektûbât"; 234. Mektûb)

Dikkat ederseniz bu mühim yazıyı yazarken melekler şeytanları kovuyor. İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri ne büyük bir zât-ı âlî ki, melekleri de görüyor, şeytanları da görüyor.

Hâtem-i veli'deki bu fazilet, Hâtem-i nebi'nin vekili olması ve onun velâyetine mazhar olması hasebiyledir.

Azîz en-Nesefî -kuddise sırruh- Hazretleri velâyet mevzusunda mühim bir noktaya temas ederek şöyle buyurmuştur:

"Velâyet nübüvvet'in bâtınıdır ve ilâhiyyet velâyet'in bâtınıdır." ("Kitâbu'd-Derecât"; Yazma Bağışlar, nr.: 3042, vr. 44b)

Bu beyanlarında çok ince mânâlar vardır. Bu ifşaat şimdiye kadar hiç geçmedi.

Bu zât-ı muhterem; velâyet nübüvvetin bâtını olduğu gibi, bir de "Velâyet-i ilâhiye" bulunduğunu ve bu velâyetin Allah tarafından idare edilen bir velâyet olduğunu haber veriyor. Çok ince yerden bahsetmiş. Bunu ayırması ile çok büyük bir ilim ortaya çıkarmış oluyor.

Velâyet umum velilere şâmildir. Allah-u Teâlâ onların her birinde ayrı ayrı tecellî etmiş, her birine bir mertebe vermiş, bir makam bir mevki vermiş, bu hususta yürümelerini emir buyurmuş. Nefisle mücadele ede ede o hâle gelmişler. O hâle geldikten sonra onlara "Hadi" ism-i şerifi ile hidayet etmiş, velâyet vermiş. Her birinin dereceleri ayrı ayrıdır. Lâkin ilâhî velâyette böyle bir durum yoktur, o bunlara dahil değildir; "Yürü!" demiyor, kendisi yürütüyor, kişi ise robot mesabesinde oluyor. Bizzat kendisi idare ettiği için onu velâyetin içine koymamış. Onu sahibi kullanır, onu nasıl isterse öyle yürütür. Hep O yürütür, halk ise robotu görür. Amma bütün iradesi Hakk'ın elindedir.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri buyurur ki:

"O öyle bir kimsedir ki, ona yeryüzünde: 'Ey Vâhidî!' diye nidâ eden doğru söylemiştir." (Nevâdirü'l-Usûl fî Ma'rifeti Ehâdîsü'r-Resûl, c. 1, s. 613. Beyrut, 1988)

Bunun sırrı; O onda tecellî etmiştir, onda O'ndan ve O'nun hükmünden başkası yok.

İlâhî velâyet; bizzat Allah-u Teâlâ'nın emri ve hükmü ile yürümesi demektir. O yürütüyor, O buyuruyor, O duyuruyor, O destekliyor, karşıda beşer görünüyor. Ruhâniyet cesetlenmiş, o ceset O'nu göstermiyor.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri, "Kitâbu'r-Riyâze" isimli eserinde ise;

"Allah'ın kendisinde gizlendiği bu kul; O'nun idare ettiği, koruduğu, gözettiği ve kendi adına hareket ettirdiği bir velidir." buyuruyor.

Bu anahtarı başka hiç kimseye vermemiş. Vermiş amma, onu O yürütmüyor, ona sadece vazife vermiş.

"Taşıma su ile değirmen dönmez." diye bir tabir var. Diğer velilerinki taşıma sudur. Onlara verilir verilir, ne kadar verilirse verildiği kadar olur. Ona verilen ise taşıma bir su değildir, O'nun akıttığı bir sudur. Allah-u Teâlâ ona dilediği kadar akıtıyor.

Mahlûkun hiçbir hükmü yok. Zerre kadarlık bir hüküm varlıktır, perdedir.

Her şeye vâkıf olan O'dur. Her şeye en güzel mukabele eden O'dur. Her şeyi zamanında yetiştiren O'dur. O bir kimseyi idare ederse, idarenin en güzeli olmuş olur, çünkü orada beşer yok artık. O idare ediyor, özü bu oluyor.

O ona sahip çıkmış, O yürütüyor, her şeyini O yapıyor. Fakat görünüşte maske görünüyor.

Nitekim İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Onun iradesi kendi elinde değildir." ("Mektûbât"; 260. Mektûb)

Onu idare eden Allah-u Teâlâ'dır, o bir robot mesabesindedir, o kendisini idare etmiyor, kendisinde hiçbir irade yoktur. Hüküm O'nundur, irâde de O'nundur.

Daha açığını arzedeyim; birisine makam vermiş, o makamın içinde çalış diyor. Diğerini bizzat kendisi yürütüyor. Hiçbir salâhiyet vermemiş. O bir robot gibidir. Bütün işleri O görüyor. Amma onu seçmiş, onu ona vermiş, başkasına vermemiş. Başkasına umumî velâyeti vermiş, fakat bu hususi velâyeti vermemiş. Bu işin içine girmek doğru değildir, hafsala almaz. Çünkü Hakk'a âittir, halka âit değildir. Bu o kişiye de âit değildir, o kişi de anlamaz bunu. Ötekini anlamak mümkündür, bu noktayı kavramak mümkün değildir. Beşere âit olmadığı gibi, beşerin anlayacağı bir iş de değildir.

İsmail Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü'l-velâye'nin mânâsı ile ilgili olarak sorulan; "Velâyet zinciri ebediyyen kesilmeyeceğine göre, onun Hatm'i ne demektir?" sorusuna şu cevabı vermiştir:

"Velâyet, Allah-u Teâlâ'nın 'el-Veliyy' ism-i şerif'inin tecellîsi olarak devamlılık arzetmektedir. Onun Hatm'i tamamen kesilmek mânâsında olmayıp, bütünüyle ve kemâliyle temsil edilme mânâsındadır." (Temâmu'l-Feyz fî Bâbi'r-Ricâl; s. 127, trc: R. Muslu)

Bu bir lütuftur ve lütufların en üstünüdür. Doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'nın lütuf desteğidir, kendisinin yürüttüğü hükmüdür. Bunların hepsi yine "Hatemiyet"in içinde toplanıyor.

Ve bu büyük bir anahtardır, kitaplarımızdaki ince sırları açmaya vesiledir.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyurur:

"O, onu kendi adına kullanır, kendi adına kullanmasıyla da ilâhî işler üzerinde şerefini arttırır.

O dünyada da bir delildir, ahirette de bir delildir." (Nevâdirü'l-Usûl fî Ma'rifeti Ehâdîsü'r-Resûl, c. 1, s. 657)

Allah-u Teâlâ onu öyle yaratmış ve onu O kullanıyor, O yürütüyor. Onun iradesi yok.

O Hakk ile hemhâl, Hakk ile meşgul, halk ile değil. Hakk O'nunla meşgul. Çünkü Hakk onu kendisi için yaratmış, halk için yaratmamış.

Burası hangi makamdır?

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Benim Allah ile öyle vaktim olur ki, oraya ne yakın bir melek sızabilir, ne nebi ne de resul sokulabilir." (Keşfü'l-hafâ)

Hülâsa olarak; onunkisi bunlardan hariçtir. Bu durum Allah-u Teâlâ ile olan ünsiyettir. Muhaddeslik de buradan gelir, her gelen buradan gelir. O'nunla hemhâl olunca; O bildiriyor, O duyuruyor, O gösteriyor, O öğretiyor. O vermedikçe bir şey veremez, yok ki versin.

Burası o yer işte. Buraya girmemek lâzım. Madem ki Âdem Aleyhisselâm'dan evvel yaratmış, O yaratmış, O donatmış, mahlûka âit değil, idaresi O'nun elinde.

Hakk'ın desteği olduğu için bu "Velâyet" hepsinden üstündür. Diğer velilerin velâyetinde vasıta var. Onda ise vasıta yok. Üstünlük oradan geliyor...


  Önceki Sonraki