"Rahim"; "Rahmân" ilâhi isminden alınmıştır. İbn-i Abbâs -radiyallahu anhümâ-nın Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den rivâyet ettiğine göre şöyle buyurmuştur:
"Allah rahimi yaratıp ikâme ettiği vakit, Rahmân'ın hakkıyla onu tuttu ve kendisini koparmaktan sığındırarak, ona şöyle buyurdu:
'Seni kendi kudret elimle yarattım ve ismini kendi ismimden seçip ayırdım. Senin vaslınla kökleşmesi ve senin parçandan bir parça bulmaları için sana verilmiş olan bu yer bendendir." (Buhârî, Had. no.: 7502; Müslim, Had. no.: 2554; Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, c. 2, s. 182-183)
Bu Hadis'i el-Fazl bin Muhammed, Muhammed bin Ziyâd el-Yüşkerî'den, o Meymûn bin Mihrân'dan, o İbn-i Abbâs -radiyallahu anhümâ-dan, o ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den rivâyet etmiştir.
Kuteybe bin Saîd'in Câbir bin İsmail'den, onun Muâviye bin Ebâ Mürûd'dan, onun babasından, onun Ebu Hureyre -radiyallahu anh-den, onun ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den naklettiği, Cerîr bin Ebâ Sinân'ın Sehl bin Ebâ Esed'den, onun ise Kab'dan rivâyet ettiği parçada ise şöyle buyurmuştur:
"Rahim Rahmân'ın meyletmesi sayesinde korkulu ve çekingendir.
Her kim ona vâsıl olursa, ona da vâsıl olur. Kim de ondan kopup ayrılırsa, ondan da kopup ayrılmış olur." (Buhârî, Edebü'l-Müfred, Had. no.: 11; Muttakî el-Hindî, Kenzü'l-'Ummâl, Had. no.: 6944)
Rahim'in aslı Rahmet'ten gelir; o, Rabb ile kulu arasında bir sebepten, vesileden ibarettir.
Bu sebepler ise üçtür:
Vuslat sayesinde O'nu tanımaya, bilmeye sebeptir;
İkincisi; Ahd'i yerine getirmeye sebeptir;
Üçüncü olarak ise merhamete sebeptir.
Marifet'le onlar birbirleriyle kardeş olurlar.
Ahid'le, onlar birbirlerine iyi muamelede bulunurlar.
Rahim'le ise onlar birbirlerine vâsıl olurlar.
Musa Aleyhisselâm'dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir:
"Yâ Rabb! Sen beni sıla-i rahimle mükellef kıldın. Ben yeryüzünün doğu taraflarında ve batı taraflarında benden uzakta bulunan bir kimse ile nasıl buluşabilirim?"
Şöyle buyurdu:
"Ey Musa! Kendi nefsin için sevdiğin şeyleri onlar için de severek!.."
İşte bu mertebeye erişen kimse O'nunla olan muamelesini de sahihleştirir, O'na karşı bilgi ve marifetini de sahihleştirir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in şöyle buyruğunu görmez misin?
"Yâ Ebu Hureyre!
Eğer sen kendi nefsin için sevdiğin bir şeyi insanlar için de seversen, işte o zaman gerçek mümin olursun." (Tirmizî, Had. no.: 2227; Ahmed bin Hanbel, Had. no.: 7748)
İşte bu, O'nun kulları arasında muvâzeneyi sağladığı mizanıdır.
Zira Allah Tebâreke ve Teâlâ kullarından bazısını, senin mülkün inceliklerini çözmen hususunda senin üzerine bir hüccet kıldığı gibi; nefsinin içine yerleştirilen hata ve yanılgılar hakkında da senin üzerine bir hüccet kılmıştır. Sonra, ubûdet de zaten bu iki şey sayesinde olur.
Senin kulluğunu yerine getirip gerçekleştirdiğin şeye bak ki; Mevlân seninle olan durumunu nasıl da seninle kölenin durumuna benzetmeyi murâd etmiştir? Senin nefsin için sevdiğin şeyle, O'nun halk için sevdiği şeyin de buna benzediğini gör! İşte bütün ibadetlerde düzen ve intizam bu ikisiyle sağlanır.
Allah Tebâreke ve Teâlâ kullarının ecelini örtü altında tutmuştur. Halbuki onun örtüye ihtiyacı yoktur. Nitekim rahmet onun gömleği, izzet ise izârıdır. Bu, O'nun kulları içindir. Sonra O, gömleğini Arş'ının basamaklarından gönderir. Halka rahmeti de ondandır, cesedin içine onu koymuştur. Her kim O'na vâsıl olursa gömleğe de vâsıl olur. O'ndan kopan ise bu gömlekten de kopmuş olur.
Nitekim Kab'ın O'na kavuşan kimsenin meclisi hakkında tahriç etmiş olduğu şey de böyledir; Tevrât'tan zikrettiğine göre o da O'nun ona rahmetinden kopmuştur.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den rivâyet edilen de aynen böyledir:
"Bir topluluğun üzerine ilâhi rahmet inmezse, onların aralarındaki rahim (akrabalık bağları) kopar." (Müslim, Had. no.: 4637; Tirmizî, Had. no.: 1832; Ebû Dâvud, Had. no.: 1445)
Bu kopma yüzünden ilâhi rahmetin indirildiği topluluk, onun tekrarına kavuşmaktan mahrum olmuştur.