Abdu'llâh bin Rebiî'nin Mansûr bin Ammâr'dan, onun İbnü'l-Hey'e'den, onun Beşîr bin Talha el-Hüdâyî'den, onun Hâlid bin Yezîd'den, onun Yulâ bin Münebbih'den, onun ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den rivâyet ettiğine göre şöyle buyurmuştur:
"O gün cehennem, mümine:
'Çabuk geç! Senin nûrun benim ateşimi söndürüyor!' der." (Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, c. 1, s. 127, c. 2, s. 126; Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, c. 4, s. 282)
Ateşten sakınmanın da birtakım hudutları ve dereceleri vardır.
Allah'a O'nu Tevhîd ederek kavuşan bir kimsenin sırat üzerinde beklemesi düşünülemeyecek bir şey değildir. Allah'ın affı olmadığı sürece onun da etrâfını ateş çemberi sarar.
Haber'de bize rivâyet edilen şeye göre; biz secde eden yüzlerin ve abdest alınan yerlerin çember içine alınıp ateşe karşı korunduğunu söyleriz. O'nu bolca tevhîd etse de, içte karışıklık, zâyi etme, farzlarda tefrite gitme ve kendini bilmeme, burada Allah'a O'nu tevhîd etmekle kavuşan kişi için de söz konusudur. Çünkü o, O'na tevbekârlık ve nedâmetle örtülü olarak kavuşmuş olduğu için, dünya hayatının günlerinde, Allah'ın her gününde Zât-ı ilâhi hakkında yine cahildir. O dünyada iken onu örtmüş ve ondan dolayı affetmiştir; tâ ki örtülü bir biçimde de olsa Sâdık olarak O'na kavuşabilsin.
Şu kadar var ki, onun örtüp perdelemesi, onun için sırat üzerinde iken de mümkün olur. Onun kıvılcımları, alevleri, pası-isi, hissedilişi ve görünüşü [tahmin edilenin] fevkindedir. Allah'a O'nu tevhîd etmekle mülâkî olan ve O'na tevhîdini arttıran kimsede, nitekim burada da karışıklık, tefrit, zâyi etme ve kendini bilememe meydana gelip, tevbekâr olur ve nedâmete düşer.
İşte o zaman Rabb'i kendi dilemesiyle onu seçer. O Rabb'ini sever; [63] O da kendisine duyduğu sevgiyle, o kulunun karışıklığını, tefrite gidişini, zâyi edişini ve kendini bilemeyişini yakıp kül eder.
O onu sevgisiyle kendi likâsına kavuşturup, o kulunu şevk ile kendisine eriştirir; onun her kötülüğünü iyilikle değiştirir.
İşte burada Şabî -rahimehullah-ın:
"Allah bir kulunu sevince ona günâhın zarârını verdirmez." sözü tecellî eder.
Abdullâh bin el-Vaşşâh el-Lü'lüvî el-Kûfî'nin Yahyâ bin el-Yemân'dan, onun Âsım'dan, onun ise Şabî'den bize ilettiği bu Hadis'te şöyle buyurulmuştur:
"Gerçekten tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir. Allah bir kulunu sevince ona günâhın zararını verdirmez." (Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, c. 2, s. 349-350)
İşte bu o kimsedir ki; onun vasfı Ebu Hureyre -radiyallahu anh-in:
"Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir." (Furkân: 70)
Buyruğu hakkındaki sözünde gizlidir.
O şöyle buyurmuştur:
"Kul o gün o yüzden kötülüklerinin çoğaltılmasını temennî eder."
"Kıyamet günü insanlar getirilirler ve onlar günahlarının çoğaltılması için yalvarırlar."
Dediler ki:
"Onlar kimlerdir yâ Ebu Hureyre?"
Şöyle buyurdu:
"Onlar Allah'ın kötülüklerini iyiliklerle değiştireceği kimselerdir."
Yine buyurdu ki:
"Hatta kul, kendi günahıyla bunun daha da çoğaltılmasını arzu eder." (Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, c. 5, s. 79-80; Taberî, Tefsîr-i Taberî, c. 5, s. 631)
Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin'in Umrân bin Saîd ed-Dımaşkî'den, onun Saîd bin Abdü'l-Azîz'den, onun ise Mekhûl'den yine bize naklettiği bir Hadis'te de:
"Allah kötülüklerini iyiliklere çevirir." (Furkân: 70)
Buyruğu hakkında şöyle buyurulmuştur:
"Onlar tevbe edince, Allah onların kötü amellerini de iyiliklere çevirir."
Ömer bin Ebî Ömer'in Nuaym bin Hammâd'dan, onun el-Fazl'dan, onun el-Ameş'den, onun el-Marûr'dan, onun Süveyd'den, onun Ebu Zerr -radiyallahu anh-den, onun da Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den bize bildirdiği bir Hadis'te ise şöyle buyuruluyor:
"Kıyamet gününde bir adam getirilir ve denir ki:
'Küçük günahlarınızı ona teslim edin ve büyük olanlarını gizleyin!'
Onlar da küçüğünü ona sunar ve büyüğünü saklarlar.
Ona:
'Sen bir gün şöyle şöyle, bir gün de şöyle şöyle yapmıştın!' denilir. Nihâyet onun yaptığı her kötülük iyiliğe çevrilir:
'Ben burada kendime âit hiçbir günah göremiyorum!' der."
"Biz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in (bunu söyledikten sonra)[64] azı dişleri görünecek kadar güldüğünü gördük." (Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, c. 1, s. 127, c. 2, s. 126; Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, c. 4, s. 282)
Haber'de rivâyet edildiğine göre İbrahim Halilullâh Aleyhissalâtü vesselâm:
"Ey affedicilerin en keremlisi!" dediği vakit, Cebrâil Aleyhisselâm yanına gelerek:
"Ey İbrahim! Affedicilerin en keremlisi ne demektir, biliyor musun?" dedi.
"Beni haberdar et yâ Cebrâil!" deyince:
"Kötülüğün affıyla yetinmeyip, her kötülüğün yerini iyilikle değiştirendir." buyurdu. (Müslim: 277; Ahmed bin Hanbel: 20428; Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, c. 5, s. 79)