Resulullah Aleyhisselâm "Meşrebe" diye anılan çardakta bir ay kadar yalnız başına kaldı, sabah ve akşam yemeğini yalnız başına yedi.
Bu durumu öğrenen Ashâb-ı kiram telâşa kapıldılar, Resulullah Aleyhisselâm'ın hanımlarını boşadığını sandılar.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- izin alarak Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna girdi. Hanımlarını boşayıp boşamadığını sordu.
"Hayır boşamadım." buyurdu.
Bu cevap karşısında:"Allah-u Ekber!" demekten kendini alamadı ve:
"Bütün Ashâb üzüntü içindeler, gidip de kendilerine durumu haber vereyim mi?" dedi.
Resulullah Aleyhisselâm:"Olur!" buyurdu. Ve mübarek simâsından üzüntüsü dağılıncaya kadar konuştu. Nihayet yüzü gülmeye başladı.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- huzur-u nebevî'den ayrılarak Mescid'in kapısına geldi ve yüksek sesle:
"Resulullah Aleyhisselâm hanımlarını boşamamıştır!" diye bağırdı.
•
Bir ay dolunca Resulullah Aleyhisselâm inzivadan çıkarak hanımları ile görüşmeye başladı.
Bu sırada şu Âyet-i kerime'ler nâzil oldu:
"Ey Peygamber! Hanımlarına söyle:Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim de sizi güzellikle salıvereyim." (Ahzâb: 28)
"Eğer Allah'ı, Peygamber'ini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden güzel davranan hanımlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzâb: 29)
Bu hadiseye "Tahyir" adı verilir. Bir erkeğin hanımını boşanma veya yanında kalma hususunda karar vermede serbest bırakması demektir.
Bu duruma göre Resulullah Aleyhisselâm hanımlarını dünya ziyneti ile Allah ve Resul'ünü tercih etmekte serbest bırakmaya memur edilmiş bulunuyordu.
İlk olarak meseleyi Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'e açtı.
"Yâ Âişe! Sana bir şey soracağım, cevap vermekte acele etme, anne-babana sor, sonra karar ver." buyurdu ve nâzil olan Âyet-i kerime'leri okudu. O ise derhal cevap verdi. "Yâ Resulellah! Ben bu hususta anneme babama hiç danışır mıyım? Elbette Allah'ı, Allah'ın Resul'ünü ve ahireti tercih ederim." dedi. Diğer Ezvâc-ı tâhirat da aynı şekilde Allah ve Resul'ünü, dünya ziynetine tercih ettiler. Böylece sadâkatlerini ispat etmiş oldular.
•
Diğer Âyet-i kerime'lerde Allah-u Teâlâ Ezvâc-ı tâhirat'a bizzat hitap ederek şöyle buyurdu:
"Ey peygamber hanımları! Sizden her kim açık bir hayâsızlıkla gelecek olursa, onun azabı iki katına çıkarılır.
Bu, Allah'a göre kolaydır." (Ahzâb: 30)
Allah-u Teâlâ tarafından doğrudan doğruya kendilerine hitap edilmesi, Allah katındaki derecelerinin büyüklüğünü ve faziletlerini göstermektedir. Aynı zamanda hitap ederken azarlama ve sert konuşma da onların mertebelerinin yüceliğine işarettir. Zira onlar Resulullah Aleyhisselâm'ın çok yakınlarıdır ve cennette de eşleridir. Allah-u Teâlâ'ya yakınlık Resulullah Aleyhisselâm'a yakınlık derecesine göre olur.
Bir de şu var ki kabahatin çirkinliği, onu yapanın şeref ve itibarı nispetinde artar. Bir suç işlediklerinde diğer kadınların görmeleri gereken azabın iki katı onlara verilir. Birisi asıl günahın, diğeri de peygamber hanımı olmakla elde edilen vasfa hürmetsizliğin cezasıdır.
Bununla beraber nimet külfete göre olduğundan itaate karşılık olarak verilecek olan sevap da iki kattır.
"Sizden her kim de Allah'a ve Resul'üne itaat edip sâlih ameller işlerse, onun ecrini de iki kat veririz. Ona bol bir rızık da hazırlamışızdır." (Ahzâb: 31)
Birisi asıl itaatin sevabı, birisi de peygamber hanımı olmanın feyz ve bereketidir. Ayrıca alacağı sevaptan fazla olarak da cennette onun için tükenmez bir rızık hazırlanmıştır.
Onlar Allah ve Resul'ünü seçtikleri için, Allah-u Teâlâ da onlara böyle ikram ve lütufta bulunmuş, Resulullah Aleyhisselâm da vefatına kadar sadece bu hanımlarla evli kalmış, vefatından sonra da onlar müminlerin anneleri olarak kalmışlardı.
•
Bu hususta nâzil olan Âyet-i kerime'lerde ise Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
"Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Geriye bıraktıklarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir vebâl yoktur.
Böyle yapman, onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğin şeylere râzı olmaları için daha elverişlidir.
Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyla bilendir, hilim sahibidir." (Ahzâb: 51)
Yani eşlerinden dilediğini boşamak ve dilediğini yanında tutmak hususunda sen serbestsin. Nöbet dışı tuttuklarından herhangi birini yanına almak istediğinde sana bir vebâl yoktur. Aralarını eşit tutarsan, onu senin bir ihsanın bilerek sevineceklerdir. Eğer bazısını tercih edecek olursan, onu da Allah'ın hükmü ile yaptığını bilecekler, yine gönülleri hoş olacaktır.
"Bundan sonra artık başka kadınlar helâl olmaz, güzellikleri hoşuna gitse de hiçbirini başka eşlerle değiştirmen de (helâl değildir). Ancak sahip olduğun câriyen başka.
Allah her şeyi görüp gözetendir." (Ahzâb: 52)
Onun ümmetinin nikâhlayabileceği azami hanım sayısı dört olduğu gibi, Resulullah Aleyhisselâm'ın aynı anda nikâhı altında tutabileceği hanım sayısı da dokuzdur.
Bu, hem onların şereflerini muhafaza etmek, hem de yaptıkları tercihlerine ve rızâlarına bir mükâfat olmak üzere verilmiş bir hükümdür.
Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in asıl ismi Zeynep olan hanımı Ümmü Ruman -radiyallahu anhâ- Mekke-i mükerreme'de İslâmiyet'in ilk yıllarında müslüman olmuş, Resulullah Aleyhisselâm'a biat etmişti. İyi huylu, iyi halli bir kadındı.
Hazret-i Abdurrahman -radiyallahu anh- ve Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ-nın annesi idi. Vefat ettiğinde Resulullah Aleyhisselâm kabrine indi ve Allah-u Teâlâ'dan mağfiret diledi.
"Cennet hurilerinden birine bakmak bir kimseyi sevindirirse, o Ümmü Ruman'a baksın." buyurmuşlardır. (İbn-i Esîr)