Züheyr, sayılı Arap şâirlerinden biriydi. Ehl-i kitap'tan kimselerin sohbetlerine devam ederken, bir peygamberin geleceğini işitir dururdu. Bir gece rüyâsında gökyüzünden bir ip uzandığını, ona yapışmak için elini uzattığı halde onu tutamadığını görmüş, bunu âhir zamanda gelecek Peygamber'e kendisinin yetişemeyeceğine yormuştu. Ona yetişecek olurlarsa iman etmelerini oğullarına vasiyette bulunmuştu.
Züheyr, Resulullah Aleyhisselâm'ın gelişinden bir sene önce ölmüş, Büceyr ve Kâ'b adında iki çocuk bırakmıştı. Onlar da şiirde şöhret kazandılar.
Büceyr, Resulullah Aleyhisselâm'ın risaletini işitince bu hususta bilgi edinmek ve kendisiyle görüşmek üzere hemen ziyarete gitti. Resulullah Aleyhisselâm İslâmiyet'i anlatıp müslüman olmasını teklif edince, hiç tereddüt etmedi ve müslüman oldu.
Kâ'b bin Züheyr, kardeşinin müslüman olduğunu haber alınca çok kızdı ve hem kardeşini hem de Resulullah Aleyhisselâm'ı hicveden bir şiir yazdı. Büceyr, Kâ'b'ın şiirini gizlemeyi uygun görmeyerek okuyunca Resulullah Aleyhisselâm kanının dökülmesini helâl saydı ve:
"Kâ'b'a kim rastlarsa öldürsün!" buyurdu.
Büceyr -radiyallahu anh- kardeşine nasihat veren bir şiir yazıp tehlikeyi haber verdi. Kâ'b sığınacak bir yer bulamadı, dünya başına dar gelmeye başladı. Tayy kabilesi İslâm'a girdiği zaman, o da uzun yollar katedip Medine-i münevvere'ye geldi. Kabilesinden eski tanışığı olan bir zâtı rehber edinerek Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna çıktı, önüne diz çöktü, mübarek elinden tutarak: "Kâ'b bin Züheyr tevbe etti, İslâm'a geldi, eman dilemek için huzurunuza gelmek istiyor, kabul eder misiniz?" dedi. Resulullah Aleyhisselâm Kâ'b'ı tanımıyordu. "Evet" diye cevap verince:
"Şehâdet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Sen de O'nun Resulü'sün." dedi ve kendisini tanıttı.
Bunun üzerine Kâ'b, "Bânet süâdü..." diye başlayan meşhur kasidesini okuyarak Resulullah Aleyhisselâm'ı methetti.
Kasidesini okuyup bitirdiği zaman Resulullah Aleyhisselâm sırtındaki Hırka-i saâdet'ini çıkarıp ona giydirdi. Bu sebepledir ki kasidenin adı, hırkaya nisbetle "Kaside-i Bürde" ünvanıyla şöhret buldu.
•
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethedip halife olduğu zaman, Mısır'daki mübarek emanetler arasında o da İstanbul'a getirildi. Bugün Topkapı Sarayında Hırka-i saâdet dâiresinde herkes tarafından ziyaret edilmektedir.
Kâ'b bin Züheyr -radiyallahu anh- bu kasidesinde sevgilisi Suâd'ı yana yakıla anlattıktan ve kendisini ona ulaştıracak devenin üstün vasıflarını saydıktan sonra asıl mevzuya geçti.
Şöhreti âfâka yayılan uzun kasidesinin bazı bölümlerinde şöyle söyledi:
"Haber geldi:'Peygamber seni öyle bir cezâya çarpacak ki!'
Siz ne bilirsiniz hey zavallılar! İşte onun kapısındayım, yüreğimde sonsuz bağışlanma ümidi."
"Ondan özür dilemeye geldim, af istemeye geldim.
Çünkü o sırrını bilendir, kabul edicisidir mazeretlerin, o affedenlerin en affedicisi."
"İçi hidayet öğüdü en yüce gerçekler dolu Kur'an'ı,
Sana hediye eden Allah için ver bana bir eman müddeti."
"Ben senin makamındayım şimdi, fillerin bile titrediği makamda.
Bir makam ki, titrerdi bir fil benim gördüklerimi görse, işitse işittiklerimi."
"Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı kurtarır,
Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi."
"Beni ancak o kurtarabilir burada, yalnız o. Şimdi söz onun.
Amma o:'Sen suçlusun, cezanı çekeceksin.' dese, önünde eğik bulur boynumu adaletin heybeti."
Gelen heyetler arasında hıristiyan ve musevî olanlar da vardı. Necrân oğulları ile Hanif oğulları hıristiyan kabilelerinin meşhurlarıydı. Yemame kabileleri'nden Hanif oğulları da müslümanlığı kabul etmişti. Meşhur Müseyleme bunlardandı. Kabilesiyle birlikte Medine-i münevvere'ye gelen Müseyleme, dönüşünde müslümanlıktan ayrılarak irtidat etti. Peygamberlik dâvâsına kalktı.
•
Esed oğulları kabilesinin başkanı Tuleyha, Yemen kabileleri'nden Ans kabilesi'nin başkanı Esved-i Ansî de iman ederek müslüman olmuşlardı. Dönüşlerinde Müseyleme gibi her ikisi de irtidat ederek peygamberlik dâvâsında bulundular. Fakat Halife Ebu Bekir -radiyallahu anh- zamanında bütün mürtedler gibi bu yalancı peygamberler de cezalarını bularak ortadan kaldırıldılar.
•
Uzre oğulları kabilesi'nden on kişi gelip müslüman oldular. Kabilelerinin zekâtlarını teslim ettiler.
•
Fezâre oğulları'ndan yirmi kişi pek zayıf develerle geldiler. Resulullah Aleyhisselâm memleketlerinin ahvâlini sordu. Onlar da kıtlıktan şikâyet ettiler. Topraklarına bereketli yağmurlar yağdırmasını Allah-u Teâlâ'dan niyaz etti, duâsı kabul buyuruldu.
•
Hilâl oğulları'ndan Meymune -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in yeğeni Ziyad bin Abdullah, diğer birtakım kimselerle geldiler. Resulullah Aleyhisselâm onları mescide götürdü, beraber öğle namazı kıldılar. Ziyad'a duâ etti, yüzünü mübarek eliyle sıvazladı. Bundan dolayı kabilesi onunla dâima teberrük ederdi.
•
Beliy oğulları kabilesinin elçileri, başlarında Ebu Dabib adında temiz kalpli bir ihtiyarla geldiler, birtakım meseleler sordular. Resulullah Aleyhisselâm şer'î hükümlerini beyan ederek kendilerine çeşitli hediyeler verdi.
•
Bükâ oğulları'ndan Muâviye bin Sevr, birtakım arkadaşlarıyla gelip İslâmiyet'i kabul ettiler.
•
Tucib kabilesi'nden on üç kişi İslâm dinini kabul ederek Medine-i münevvere'ye geldiler, mallarının da zekâtını getirdiler. Resulullah Aleyhisselâm onlara iltifat etti ve Hazret-i Bilâl -radiyallahu anh-e ziyafet vermesini emretti.
"Mallarınızın zekâtını götürüp fakirlerinize taksim ediniz!" buyurdu.
Onlar: "Yâ Resulellah! Biz fakirlerimize taksim ettikten sonra fazlasını getirdik." dediler.
Resulullah Aleyhisselâm onlardan her birine münasip hediyeler verdi. İçlerinden bir genç:
"Yâ Resulellah! Ben buraya hediye almaya gelmedim. Allah'a duâ et, bana gönül zenginliği versin." dedi. Resulullah Aleyhisselâm memnun olup o yolda duâ etti.
•
Abdülkays heyetinin başında gelen Cârud: "Ey Muhammed! Ben bir dine tâbi idim, şimdi ben bu dini bırakıp senin dinine geçeceğim. Bu dinin benim için daha hayırlı olduğunu garanti edebilir misin?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Evet, Allah'ın seni eski dininden daha hayırlı bir dine hidayet ettiğine dâir garanti veririm." buyurdu.
Bunun üzerine Cârud ve arkadaşları müslüman oldular.
Cârud -radiyallahu anh- yaşadığı müddetçe dinine çok bağlı bir müslüman olarak kaldı. Ömrünün son zamanlarında "İrtidat", dinden çıkma hâdiselerine şâhit oldu. Kendi kavminden de bazı kimseler irtidat ederek ilk dinlerine dönünce, bir konuşma yaptı. "Ey insanlar! Muhakkak ki ben Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Bu şekilde şehâdet etmeyeni de tekfir ederim." diyerek kavmine İslâm'ı yeniden tebliğ etti.