"Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden." (Felâk: 5)
Haset, Allah-u Teâlâ'nın bir kuluna ihsan ettiği nimetlere karşı kıskançlık duymak, o nimetin onda bulunmasından hoşlanmamak, ondan alınmasını ve kendisine verilmesini istemektir.
Nitekim Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği kimselere haset mi ediyorlar?" (Nisâ: 54)
Allah-u Teâlâ şeytanın şerrinden korunmamızı emir buyurduğu gibi, haset edenin şerrinden de sakınmamızı tavsiye buyurmaktadır.
Enes -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Birbirlerinize buğzetmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin (birbirinizle alâkayı kesmeyin). Kardeş olun ey Allah'ın kulları!
Bir müslümanın din kardeşini üç günden fazla terk etmesi (küs durması) helâl değildir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1992 - Müslim: 2559)
Allah-u Teâlâ dilediğini dilediğine verir, dilediğini dilediğinden alır. O'nun bir kuluna lütuf buyurduğu herhangi bir nimeti kıskanmak, ilâhî taksime itiraz etmek demektir. Buğz sevginin zıddıdır.
Haset eden kişi içindeki kıskançlığı dışa vurmadığı müddetçe, haset ettiği kimseye onun hiçbir zararı olmaz. Aksine içi içini yemesi sebebiyle onun kendine zararı vardır. Hasedini dışa vurduğu zaman onun şerrinden sığınmak için Allah-u Teâlâ'ya tevekkül etmek ve O'nun izni olmadan hiç kimsenin zarar veremeyeceğine inanmak gerekir. Bir de şu var ki; hased edenin yaptığına sabretmek, kalbi fazla meşgul etmemek ve onun seviyesine inmemek de ahlâki bir davranıştır.
Haset gökte İblis, yerde Kabil tarafından Allah-u Teâlâ'ya karşı işlenen ilk günahtır.
Gıpta ise güzel bir huydur. Bir kimsede bulunan güzel huyların kendisinde de bulunmasını istemek demektir. Mümin diğer mümin kardeşine gıpta eder, onun bir lütufla karşılaşmasından dolayı mutluluk duyar. Münâfık ise haset eder kıskanır. Nitekim gerek müşrikler ve gerekse yahudiler de Resulullah Aleyhisselâm'ı kıskanmışlardı.