Benim hiç kimseye kinim yok amma, dinime ve vatanıma el uzatana da hiç müsamaham yok. Bu lütfu bahşeden Allah'ıma sonsuz şükürler olsun. Yoksa bu yol para, pul yolu değil. Bu yol imanın ve vatanın müdafi yolu.
Çünkü dünya geçicidir, hayat hayaldir. Ne ki varsa zevk-ü zevaldir.
Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki:
"İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur." (Necm: 39)
Bir diğer Ayet-i kerime'de buyuruyor ki:
"Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür.
Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezasını görür." (Zilzâl: 7-8)
Orada herkes yaptığı büyük ve küçük her türlü iyiliğin karşılığını kat kat görecektir.
Zerre kadar bile olsa gerek her küçük iyiliğin, gerekse her küçük kötülüğün bir ağırlığı ve değeri vardır. Onun içindir ki insan küçük büyük demeyip hiçbir iyiliği terketmemeli, küçük ve büyük her kötülükten şiddetle kaçınmalıdır.
Bu Âyet-i kerime'ler karşısında şunu diyorum:
"Allah'ım sorguya çekme beni. Geç kulum de kurtar beni."
Bunun karşısında kurtulmak mümkün değil. Onun için çalışalım, çalışalım.
Bu yolda olalım, bu yolda ölelim. Gaye bu yol olsun. Çünkü Allah yolu. Gaye yok, maksat yok, menfaat yok, makam yok, rütbe yok, hiçbir şey yok. Ne var? Rızâ var.
Bu lütfu bahşeden sahibime sonsuz şükürler olsun.
"Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın!" (Yâsin: 59)
"Ben sizi ayırdım, gerisini siz düşünün!"
Çok mühim bir yerdeyiz. Köprünün başındayız. Acaba beni Rabbü'l-âlemin Cennet-i Âla fırkasına mı ayırıyor, yoksa cehennem fırkasına mı ayırıyor? Bunu nasıl anlayacağız?
Eğer hakikaten bir kalpte iman ve imanı kurtarmak yaşıyorsa, vatan için hizmet ediyorsa bu, Allah-u Teâlâ'nın onu desteklediğinin en büyük alâmetidir.
•
Önümüzde çok hadiseler olabilir. İhvanın ümmet-i Muhammed'e ve orduya çok duâ etmesi lâzım.
Önümüz çok karışık olabilir. Tedbir alın.
Duâ ederken:
"Allah'ım ümmet-i Muhammed'i affet, muhafaza et, muzaffer et." deyin.
"Allah'ım ordumuzu affet, muhafaza et, muzaffer et."
Bunu daima yâd edin. Çünkü ortalık çok vahim...
Ümmet-i Muhammed için hep bir ağızdan duâ.
Çünkü vatan çok mühimdir. Vatansız iman da muhafaza edilmiyor.
"Allah'ım Ümmet-i Muhammed'i affet, muhafaza et, muzaffer et, askerimi de öyle. Bu güzel vatanımızı da bize bağışla."
Vatan imanı muhafaza eder. Çünkü vatansız iman kazanılmıyor.
"Şeytan, insana Cenâb-ı Hakk'ın yol verdiği kadar musallat olabilir, fazla olmaz. Bu yol verme iki türlü olur. Bazı lütfundan, bazı kahrından yol verir.
Bu nasıl olur? Lütfundan ona yol verdiği zaman, karşıdakini bir noktada günaha sokar. Görünüşte kahırdır, içi lütuftur, bu lütfu kimse anlamaz. Kendisinde bir değer olmadığını, hükümsüz bir mahlûk olduğunu, günahkâr olduğunu Hazret-i Allah'a karşı ibraz eder. Bu onun için lütuf olur.
Bazısı için de kahrından şeytana yol verir. Onu sevmez, "Al senin olsun!" der. Artık o onunladır, dünyada da ahirette de. Çok ince bir nokta.
Onu ona arkadaş ediyor, cehennemde yine arkadaş, yine beraber. Allah-u Teâlâ onları birbirinden ayırmayacak.
Meğer Allah-u Teâlâ lütuf bahşetmiş olsun."
•
"Fakat biz bu dikkati ele alamıyoruz. Nefse hâkim olamayışımızdan dolayı, şeytana mağlubiyet nispetinde zarar görüyoruz. Âfâkî ve enfüsî şeytan var. Birisi nefis, birisi de şeytan. Onun yanında arkadaşıdır o.
Allah-u Teâlâ kişinin ruhunu tekâmül ettirirse, nefse galip getirirse, nefsin arzularını dinlemez. Allah-u Teâlâ ona azamet bahşederse, şeytanın arzularını kabul ettirmez. Fakat nefis ve şeytan birleştiği zaman insanı yoldan çıkarıyor. İç ve dış düşman birleştiği zaman, bir de şeytanlaşmış insana tâbi olduğu zaman, onu yoldan çıkarabiliyor. Meğer ki Allah'ımızın lütfu olsun.
Bunun içindir ki insanın kendi düşmanı ile beraber düşmanlarının dostları ile merbudiyet kurmaması gerekiyor. Kurtulmamız için. Bizi helâk eden nokta budur."
"Bu gün insanlarla yolculuk yapmak cidden zordur. Çünkü herkes içine doldurduğunu boşaltmakla meşgul. İnsan içini güzel şeyle doldurabilmesi için evvelâ helâl lokma yemesi lâzımdır. O yok ki güzel şeyle dolsun.
Şu halde bugün ya vahdeti, veyahut da ihlâslı kimse ile sohbeti tercih etmek lâzımdır.
İhlâslı kimse bulunup sohbet edilirse vahdetten hayırlıdır. Bulunamadığı zaman vahdeti tercih etmek daha hayırlıdır.
Fakat bir de halâta geçmiş olanların vahdeti vardır, onların durumu ayrıdır. Onlar Hakk ile kâimdir.
Onun için bugün mümkün olduğu kadar yalnız yürümek daha hayırlıdır. Yolda engel olmaktansa zahmetlide olsa yalnız yürümek hayırlıdır.
Çünkü bugün yürüyüş çok güçtür. Malum-u fâzilaneleriniz olduğu üzere Hacc'da büyük zahmet vardır, Arafat'ta ise o zahmetlerin mühimi vardır. Demek ki hayırlı yolda hedefe ulaşmak için büyük meşakkatler vardır.
Onun için engel olacak kimseleri bırakmak gerek.
Nefis sünepeliği ister, lâubaliliği ister. Binaenaleyh her emre kolay kolay boyun bükmek istemediği için insanlarla gerçekten arkadaşlık buradan güçleşiyor."
"Hazret-i Allah bir kulunu severse, Onunla konuşanların sevgisine vesile olur.
Hazret-i Allah bir kulunu sevmiyorsa, onunla konuşanları da sevmez.
Bundan ötürü büyük bir ihsana sığınmak için lütfuna uğrayanlarla ünsiyet; fakat gadabına uğrayanlardan da arslandan kaçar gibi kaçmak gerek. Ki, sevmediği için ona da gadab eder.
Bu gibi kimselerin uzaklaşması, pirinçteki taşın ayıklanması gibidir.
Yahut bir âzâda bir hastalığın, bir yaranın, meselâ kanserin bulunması gibidir. Ameliyatla tedavi ile bu yaranın giderilmesi mümkünse giderilir, vücut şifa bulur. Fakat kanser dururken vücudu harap ve tahrip ettiği gibi, hayat damarı da yok olur.
Kanser kabilinden, vücutta bulundukça vücuda da zarar getirirler. Bunun için bu iltihabı kesip atmak gerekir, vücudu kurtarabilelim.