Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (84) - Mühim Bir Hassasiyet - Ömer Öngüt
Mühim Bir Hassasiyet
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (84)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Şubat 2018

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (84)

 

Mühim Bir Hassasiyet:

İhvanda madde olmayacak, yeme olmayacak, yük olmayacak.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:

"Sakın kimseden bir şey isteme! Kırbacın düşse bile, başkasından isteme, inip kendin al!" (Ahmed bin Hanbel)

Devenin üstündesin kamçıyı verin deme, in ve kendin al!

Yani size İslâm'ı anlatmaya çalışıyorum.

Nezaket çok lüzumludur, edep çok mühimdir. Herkes haddini bilmeli, hududunu muhafaza etmelidir, tevâzusundan geri kalmamalıdır. Hakk'a boyun büküp rızâyı gözetlemelidir. Yol bu...

Herkesin ahlâkı, huyu, ayrı ayrıdır. Herkesi buna göre, haline göre idare etmek lâzımdır. Ama onu itmek, bunu kakmak bizim yolumuza yakışmaz.

Sen sen ol Hazret-i Allah'a yönel, âlemin işine karışma, kendi işini yürütmeye bak. Âlemden bana ne! Ben de muhtacım kurtulmaya, o da muhtaçsa kurtulsun.

Havaya uyacağına yola uy be kardeşim! Sese, söze, rüyâya bakma; yola bak.

Dünya çalışma yeridir, burada çalışma ihmal edilmeyecek. Çünkü ahirette mertebeler üst üste. Orada herkes şöyle diyecek:

"Keşke biraz daha çalışsaydım da bir üst mertebeye çıksaydım."

Orası ebediyet yurdu; orada herkes "Keşke!" diyecek.

Şu halde bu keşkeleri azaltmak için çok çalışmak lâzım. Ne kadar çalışmak lâzım? Gücünün yettiği kadar. Dünya durma, dinlenme yeri değildir.

Menfaat girdiği anda, çok iyi bilinsin ki Hazret-i Allah gayreti çeker alır. Gayreti alınan kimsenin hizmeti de mihnetle olmaya başlar. Mihnetle yapılan hizmeti Hazret-i Allah sevmez.

 

İlâhi Taksime İtiraz Edenler:

Allah-u Teâlâ dilediğini dilediğine verir, dilediğini dilediğinden alır. O'nun bir kuluna lütuf buyurduğu her hangi bir nimeti kıskanmak, ilâhi taksime itiraz etmek demektir.

Haset eden kimse gıybet ettiği için, ibadetlerinin sevabını da gidermiş olur.

Haset; Allah-u Teâlâ'nın bir kuluna ihsan ettiği nimetlere karşı kıskançlık duymak, o nimetin ondan çıkmasını istemektir.

Allah-u Teâlâ, Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği kimselere haset mi ediyorlar?" (Nisâ: 54)

Allah-u Teâlâ şeytanın şerrinden korunmamızı emir buyurduğu gibi;

"Haset ettiği zaman, hasetçinin şerrinden sabahın Rabb'ine sığınırım." (Felâk: 5)

Âyet-i kerime'si ile, haset edenin şerrinden de sakınmamızı tavsiye buyuruyor.

Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Birbirlerinize buğzetmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizle alâkayı kesmeyin. Kardeş olun ey Allah'ın kulları!" (Buhârî - Müslim)

"Hasetten sakınınız. Şüphesiz ki ateş odunu mahvettiği gibi, haset de sevap ve iyiliklerin yok olmasına sebep olur." (Ebu Dâvud)

"Acı otun balı ifsâd ettiği gibi hased de müminin imanını ifsâd eder."

"İmân ile hased bir mümin-i kâmilin kalbinde kat'iyyen birleşmez." (Nesâî)

"Ateş odunu yakıp imhâ ettiği gibi başkasında olan nimetin zevâlini arzu eylemek mânâsında olan 'hased' dahî insanın amel ve ibâdetini mahveyler." (Ebu Dâvud)

Gıpta ise güzel bir huydur. Bir kimsede bulunan güzel huyların kendisinde de bulunmasını istemek demektir.

İslâm ahlâkı ile süslenmek ne kadar güzeldir. Her süs dünyada kalır, bu süs ise ahirete intikal eder.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz." buyurdular, burası çok incedir.

İnsan olarak ölebilmek, insân-ı kamil olarak ölebilmek, sıddîk olarak ölebilmek.

 

"Hayır Aranıyor, Yaşama Değil"

Ne yapacaksın dünyayı? Yiyemezsin, götüremezsin. Nasibini zaten vermiş. Yiyeceğin kadarı, giyeceğin kadarı var, fazlası ne olacak?

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bir duâsı var:

"Ey Allah'ım! Gayb ilminle ve mahlûkat üzerindeki kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördüğün sürece beni yaşat, ölümü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefat ettir..." (C. Sağir)

Dikkat ederseniz hayır aranıyor, yaşama değil.

Yapılan hayır, hasenat hep O'nunla yapılır, nefisle yapılmaz. O lütfettiği zaman canını bile seve seve verirsin. Şu halde "Yapıyorum!" demeyin de yaptırana şükredin. İçindeki sana o lütfu bahşediyor, o anda O tasarruf ediyor ve sen bir maske oluyorsun. O zaman sen de O'na dön de şükret.

İtimat edin yaşamak ölümden sonra başlar. Şu beden bir elbise gibidir, elbiseden hiç farkı yoktur. Beden ruhun elbisesidir. İnsan gece yatağa yatarken elbisesini çıkarır kenara bırakır. Hiç elbiseyi düşünür mü? Çıkar şu beden elbisesini bu günden yahu! İşte o kadar.

Ahiret için attığımız bir tek adım dahi bizim için faydalıdır. Ama dünya için ne kadar adım atarsak atalım, boş. Gölgenin peşinden koşmaya benzer. Gölge tutulur mu hiç?

Bizim hitabımız üç yeredir:

Birisi gönüle hitap ederiz, gönlünü aç.

Gönlünü açamadın, o zaman gözünü aç.

Gözünü açamadın, bari kulağını aç.

Yatmak için gelmedik bu dünyaya, kabirde çok yatacağız. Ama burada yatarsak orada yatırmazlar...

Allah'ım bu kapından, yolundan bizi ayırma. O tutarsa, muhafaza ederse beraber gideceğiz inşallah; ayrı gayrı değil.


  Önceki Sonraki