Huneyn savaşı'nda müslümanların ellerine pek çok esir düşmüş, ganimet malı geçmişti. O zamana kadar bu derece mal ve esirin alındığı Arap tarihinde görülmemişti.
Resulullah Aleyhisselâm esirlerle ganimetlerin Ci'râne mevkiinde muhafaza olunmasını emrederek hemen Tâif üzerine gitmişti. Tâif'ten dönüşünde Mekke'ye on kilometre mesafede bulunan Ci'râne'de birkaç gün kaldı. Burada esirler meselesiyle ganimetlerin taksimi işiyle uğraştı.
Ci'râne'de bulunan esirlerin sayısı altı bin idi. Ganimet malları da yirmi dört bin deve, kırk bin davardan başka bol miktarda gümüş para idi.
Evtâs muharebesi'nde ele geçen esirler arasında Sa'd oğulları kabilesinden Hâris -radiyallahu anh-ın kızı Şeymâ -radiyallahu anhâ- da bulunuyordu. Şeymâ -radiyallahu anhâ- kendisini esir edenlere, Resulullah Aleyhisselâm'ın süt kardeşi olduğunu söylemesi üzerine derhâl Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna götürüldü. Resulullah Aleyhisselâm onu görünce tanıdı ve gözleri yaşardı. Yanına oturttu. Kendisine pek çok iltifatlarda bulundu, arzu ederse Medine'ye götürüleceğini, dilerse kabilesine iâde edileceğini söyledi. Şeymâ -radiyallahu anhâ- yaşlı bir kadındı. Âilesi'nin yanına dönmeyi tercih ettiği için kıymetli hediyelerle yurduna gönderildi.
Resulullah Aleyhisselâm'ın Şeymâ -radiyallahu anhâ-ya karşı gösterdiği bu muamele, Hevâzin kabilesi'ni ümitlendirdi. Yirmi dört kişilik bir heyet Ci'râne'ye geldi. İçlerinde Resulullah Aleyhisselâm'ın süt annesi Halîme -radiyallahu anhâ-nın mensup bulunduğu Sa'd oğulları kabilesinin temsilcileri de vardı. Hevâzin heyeti:
"Yâ Muhammed! Esir kadınlar içinde senin süt teyzelerin, süt halaların da var. Çocukluğunda sana hizmet ettiler. Seni korudular. Sen müracaat edilecek insanların en hayırlısısın. Bize karşı da kerem et!" dediler.
Resulullah Aleyhisselâm'dan mallarının, esirlerinin geri verilmesini istediler.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Ben ganimetlerin dağıtılmasını bugüne kadar geri bıraktım. Müracaatta geç kaldınız. Halk etrafımda toplanmış malların taksimini bekliyor. Şimdi sizi muhayyer bırakıyorum. Esirleriniz veya mallarınızdan hangisi sizce daha kıymetlidir?" diye sordu.
Onlar da karılarını, çocuklarını tercih ettiklerini bildirdiler.
O zaman Resulullah Aleyhisselâm:
"Bana ve Abdülmuttalip oğulları'na düşen esirleri size veriyorum. Diğer esirlerin affı için, yarın öğle namazından sonra geliniz.
'Allah'ın Resul'ünü müslümanlar yanında, müslümanları da Allah'ın Resul'ü yanında şefaâtçi yapıyoruz.' diye cemaate başvurunuz!" buyurdu.
•
Heyet ertesi günü namazdan sonra geldiler. Resulullah Aleyhisselâm'ın dediği gibi isteklerini tekrarladılar.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Ben bütün âilemin hissesine düşenleri bırakıyorum." deyince bütün Muhâcirler:
"Biz de hissemize düşeni Allah'ın Resul'üne sunuyoruz!" dediler.
Ensâr da aynı sözleri söyledi, böylece Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Resulullah Aleyhisselâm'ın hareketine iştirak etmiş oldular. Bir dakika içinde altı bin esir serbest bırakıldı.
Esir edilmiş bütün kadınlar, çocuklar kendilerine iâde edilince Hevâzin kabilesi'nin hepsi de müslüman oldu. O sırada kabilenin reisi olan Mâlik, Tâif'te bulunuyordu. Kendisi için Resulullah Aleyhisselâm Hevâzin heyetine:
"Eğer Mâlik gelir müslüman olursa, malları ve esirleri kendisine verdikten başka üstelik yüz deve de veririm." vaadinde bulundu.
Mâlik bu haberi duyunca geldi ve müslüman oldu. Hem hane halkını kurtardı, hem de yüz deveyi alarak geri döndü.
Müslüman olduktan sonra:
"Bugüne kadar insanların içinde Muhammed gibisini ne duydum ne de gördüm." demiştir.
Esirlerden sonra sıra ganimetlere gelmişti. Bu esnada bedevîler sızlanarak:
"Artık bizim de deveden, davardan hakkımızı veriniz!" diye söyleniyorlardı.
Resulullah Aleyhisselâm bir devenin yanında durdu.
Bu sızlananlara karşı:
"Ey insanlar! Niçin sabırsızlanıyorsunuz? Ganimet malları şu vâdinin ağaçları kadar bile olsa dağıtacağım." buyurdu, sonra deveden bir tüy alarak sözlerine devamla:
"Benim sizin ganimetinizle bir deve değil, bir deve tüyü kadar bile alâkam yok. Ancak bunların içinden beşte birini ayırıyorsam, o da yine sizin fakirlerinize sarfolunacak." diye ilâve etti.
Ganimet mallarını dağıtmaya başladı. Bu mallar beşe bölündü, dördü askerlere verildi, birisi Beyt-ül mâl'e ayrıldı. Beyt-ül-mâl hissesinin tasarrufu Resulullah Aleyhisselâm'a âit bir hak idi.