Bunları bilmek, çözmek mümkün değildir. Çünkü onları O yaratmış, O donatmış, kimseyi de ortak koymamış.
Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fütûhü'l-Gayb" adlı eserinde buyurur ki:
"O resul ve nebilerin vekilidir, peygamberler bunu vekil etmişlerdir." (33. Makale)
Peygamberlik yok ama peygamberlik devri var. Ama siz buna vâkıf olamıyorsunuz. Aklınız, ilminiz yetmez; "Allah bilir." deyin ve geçin. Çünkü daha peygamberleri yaratmadan evvel bu iki kandili "Hatemü'n-Nübüvvet ve Hatemü'n-Velâyet"i yarattığı için, o kandillere ne koyduğunu yalnız O bilir. Bizim buna şükretmemiz lâzım ki, böyle bir zamanda, karanlık bir anda böyle bir nuru bahşetmiş. O'na sonsuz şükürler olsun. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz "Yâ Ebu Hureyre! O topluluğa katıl!" buyurdular.
O topluluğa katılırsan peygamberlerin mahşere çıktığı gibi çıkacaksın. Buradaki gayem; yolun kıymetini bilelim. Biz bugün varız, yarın yokuz ama yolun ne olduğunu bilelim. Allah'ım hakikati duyursun. Allah'ım bu yolda bulundursun, bu yolda oldursun, bu yolda öldürsün ve böylece mahşere çıkalım.
Allah-u Teâlâ kimi o nurdan nasipdar ettiyse onu nur olarak görür, beşer olarak görmez. Fakat kime ki bu nasip olmamışsa onu beşer olarak görür. Anlamadığınızı biliyorum ama bu böyledir. Kendinin nerede olduğunu bil! Bunu bir ayna olarak kabul et. Bu bir sırdır.
Onun irşadı Hakk namınadır, Hakk'ın desteği iledir, onun elini tutan Hazret-i Allah ve Resul'ünün elini tutmuştur. Çünkü Hazret-i Allah onun varlığını almış ve kendi varlığını yerleştirmiştir. Ona tutunan Hazret-i Allah'a ve Resul'e tutunmuş olur. Niçin? Onun varlığını ifna ettiği için. Onda hiçbir şey yok. Neden? Fenâfillah denmiş. Yani Hakk'da fâni olmuş, Hakk'dan gayrisi kalmamış. Burayı öğrendik mi?
İtimat edin size bazı sırları açarken melekler dahi hoşlanır. Çünkü bana Rabb'ül âlemin öğrettiği için, konuşurken onlarda öğrenmiş oluyor.
"Allah'ım hükmünü sevdir." diye duâ ederiz.
Kendi arzumu değil, Sahibim'in hükmünü seviyorum. O'ndan ne gelirse! Çünkü vallâhi beni benden fazla sevdiğini çok iyi biliyorum. Madem ki beni benden fazla sevdiğini biliyorum, benim nefsimle ne ilgim olur?
Çok ince bir husus var, sırat üzerinde yürümek kadar ince bir mevzu:
"Hakk ile olursan Hakk'ta göçersin, halk ile olursan nereye göçersin?"
Yaşatacak Hazret-i Allah, tutacak Hazret-i Allah'tır. Tutacak O'dur, muhafaza edecek yine O'dur. Seni tuttukça ferahtasın, seni bırakırsa helâktasın. Yani bütün iyilikler O'ndandır. Bunu unutmayın.
Biz dünyayı çürük bina olarak görüyoruz. Eskimiş köhne bir eve benzer. Yani bu da vaktin geldiğine alâmet. Zaten dünyanın ömrü bitti, seyyiat zamanı başladı. Bundan sonra bu geri dönecek değil, ateş var, o kadar.
Onun için daha evvel de söylemiştik; "Bizden sonra yol bitiyor."
Kardeşlerin bir tarafa dalması, bir tarafı desteklemesi yanlıştır, boştur. Hüküm Hazret-i Allah'ındır. Hazret-i Mehdi çıktığı zaman kalanlar var gücüyle oraya gider.
Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdu ki:
"Sizin hazinenizin yanında, hepsi de bir halifenin oğulları olan üç kişi öldürülür ve bu hazine hiçbirisine de nasip olmaz.
Sonra Doğu tarafından Siyah Bayraklılar çıkarak hiçbir kavmin yapamadığı bir şekilde savaş yaparlar ve ardından Allah'ın halifesi Mehdi gelir.
Siz onun ismini işittiğinizde kar üzerinde sürünerek de olsa ona geliniz ve ona biat ediniz. Çünkü o, Allah'ın halifesi Mehdi'dir." (Hâkim)
Ondan evvelki haller boştur.
Binaenaleyh bundan sonra kapılmayın, hiçbir şeye yeltenmeyin. Bizden sonra şeytan sizi dürtmesin, sizi aldatmasın. Başka yerlere yönlendirmesin. Bunlar ihvan için çok zararlı. Burada çok ince bir iş var.
Hakk Celle ve Ala Hazretleri buyuruyor ki:
"İnsan sınıflarından her birini biz o gün imamlarıyla beraber çağıracağız." (İsrâ: 71)
Binaenaleyh her zamanın önderi buna şamildir. Biz Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a tâbiyiz. Biz bunu ilân etmişizdir.
Binaenaleyh bizim imamımız Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz. Bunu size bir nevi tavsiye, vasiyet ediyoruz. Bundan sonra yapılacak tek iş kimseyi desteklememeniz. Çünkü bitti artık. Buna seyyiat zamanı denmiş.
•
Bu yol Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a ait. Şahsa ait değil. Binaenaleyh Allah yolunda nasıl olmamız gerekiyor? Evvelâ insan kendi nefsini tutacak. İhlâs, edep, mahviyet lâzım ki, O bizi sevsin, bizi muhafaza etsin, bizi rızâsında yürütsün. Tarikât-ı âliye bunun için lâzım. Haset, riyâ, kin, kibir, şehvet ve gadabı gidermesi için. Kişinin kendisini beğenmesi helâkına vesile oluyor.
O biliyor. O'na eğilemiyoruz. Lekeye eğiliyoruz. Buna ahlâk-ı zemime deniliyor.
Evinizde rahat var, istirahat var, amma yoldaki tat yok. Bir arkadaşla Hacc'a gidiyoruz. Taksiyle izin vermediler. Biz de dedik ki; biz hududa kadar gidelim, geçersek geçeriz, geçemezsek bir otobüse bineriz. Oysa ben otobüsle dördüncü bölüme girdiğim zaman çok sıkıntım başlar. Yani İstanbul'a gidemem. Nasipmiş, geçemedik. Bir otobüse dahil olduk, arka tarafa geçtik. Kırk gün otobüsün içindeydik. En küçük bir ağırlık, baş ağrısı, bir hastalık yok. Bir kardeşin oğlu bizi yolda karşıladı. Otobüsten indik taksiye bindik, bütün istirahat kayboldu.
Bunun gizli sebebi, Hakk Celle ve Alâ Hazretleri rızâ yoluna çıkan kimseyi meleklere emreder, kanatları üstünde yaşatır. Oradan indiğimiz zaman kanattan indiğimizi hissettim, o zamana kadar anlayamamıştım. Onun için cihat yolunda mısın, lütuf ve rızâdasın. Evde her şey var, amma o tat yok. Orada hastasın, rahatsızsın amma O'nun verdiği haz ile yürünür. Evde o haz yok. Yemek var, istirahat var amma o haz yok. Niçin? Artık rahattasın. Meleklerin kanadından inmiş durumdasın.
•
Nasibin kadar iş yap ama huzurla yap. Telâşa gerek yok, bize gelen bize yeter. İki günlük hayatımız var; üzülmeyelim, üzmeyelim.
Menfaat girdiği anda, çok iyi bilinsin ki Hazret-i Allah gayreti çeker alır. Gayreti alınan kimsenin hizmeti de mihnetle olmaya başlar. Mihnetle yapılan hizmeti Hazret-i Allah sevmez.
•
İstiğfar ve Salât-ü selâm; bu ikisi birleşti mi iş değişir.
İstiğfar; acizliğini itiraf etmek O'na sığınmaktır.
Salât-ü selâm; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hürmetine bize ver demektir.