Yalnız Mekkeli müşriklerin içinden bazı azılılar umumî aftan hariç tutularak kanları mübah kılınmıştı. Bunlardan fetih sırasında Mekke-i mükerreme'den kaçmış olanların birkaçı yakalandıkları yerlerde öldürülmüş ve fakat pek çoğu yine affedilmiştir.
Kanları heder edildiği halde affa mazhar olanlar arasında, bilhassa Ebu Cehil'in oğlu İkrime, Sa'd oğlu Abdullah, Safvân, Hazret-i Hamza'nın katili Vahşî, ciğerini dişleyen Hind, Resulullah Aleyhisselâm'ın kızı Zeyneb -radiyallahu anhâ-yı yaralayan ve sonunda ölümüne sebep olan Habbâr, meşhûr şâir Kâ'b bin Züheyr vardı. İnsafsız düşmanlarına karşı Resulullah Aleyhisselâm'ın gösterdiği bu âlicenaplığın benzerini insanlık tarihi bir daha gösteremez.
Bir zamanlar küfrün liderleri olan şahıslar, yıkılacak birer boy hedefi iken, putları yerle bir edecek birer kahraman haline getirildiler.
Resulullah Aleyhisselâm'a eziyet vermede, hem şahsi düşmanlıkta ve hem de İslâm'a karşı savaşmada babasına benzeyen İkrime; birkaç ay önce Halid bin Velid -radiyallahu anh- müslüman olmaya karar verip Medine'ye giderken, kendisinin İslâm hakkındaki düşüncesini öğrenmek istediği zaman: "Müslüman olmadık benden başka bir tek kişi bile kalmasa, yine Muhammed'e ittibâ etmem!" demiş ve fetih gerçekleşir gerçekleşmez Yemen'e kaçmıştı. Karısı Ümmü Hakîm binti Hâris -radiyallahu anhâ- ise Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna gelerek müslüman oldu ve:
"Yâ Resulellah! Kocam senden korkarak Yemen'e kaçtı. Senin kendisini öldüreceğinden korkuyor, ona eman ver." diye ricâda bulundu.
Resulullah Aleyhisselâm'ın eman vermesi üzerine onu aramaya koyuldu. Tihâme sahilinde Habeşistan'a gitmek üzere bir gemiye binmek üzere iken yetişti. Durumu kendisine anlattığında:
"Yâ Ümmü Hakîm! Muhammed benden bu kadar fenâlık görmüşken eman mı verdi?" diye sordu.
Ümmü Hakîm -radiyallahu anhâ-:
"Evet eman verdi." dedi. İkrime korku ve ümit arasında karısı ile beraber geri döndü.
Mekke-i mükerreme'ye yaklaştıkları sırada Resulullah Aleyhisselâm yanında bulunanlara:
"İkrime şimdi mümin ve muhâcir olarak geliyor. Sakın babasına kötü söz söyleyip de onu gücendirmeyiniz." buyurdu.
Resulullah Aleyhisselâm karşısında onu gördüğü zaman çok sevindi, hemen ayağa kalktı, yanına doğru vararak onu kucakladı.
Üç kere:
"Hoş geldin muhâcir süvâri!" buyurdu.
Utancından başını önüne eğmiş bulunan İkrime, şehâdet getirerek müslüman oldu.
"Yâ Resulellah! Sana karşı yaptığım bütün düşmanlıklar, yüzüne karşı veya arkandan sarfettiğim bütün sözler için, bana Allah'tan mağfiret dilemeni isterim." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm da onun adına istiğfarda bulundu.
Kureyş'in ünlü süvarilerinden olan İkrime -radiyallahu anh- İslâm'a geldikten sonra çok iyi bir hâl sahibi oldu.
Hangi evde bir put olduğunu duyarsa hemen gider onu kırardı, halbuki kendisi cahiliye döneminde Mekke-i mükerreme'de put ticareti yapan bir kimseydi.
Mushaf-ı şerif'i eline alır, yüzüne sürer: "Rabb'imin kitabı!" diyerek ağlardı.
Hiçbir zaman cihaddan uzak kalmamış, savaşlarda bütün gücüyle çarpışmış, nihayet Yermük savaşı'nda şehit düşmüştü.
Babası Ümeyye bin Halef gibi, o da İslâm'ın en azılı düşmanlarındandı. İslâm'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a olan kini başlangıçta o kadar büyüktü ki, Bedir savaşı'ndan sonra Muhammed Aleyhisselâm'ı öldürmek için Hicr'de and içmişti.
Câhiliye çağında Kureyş'in eşrafındandı. Babası Ümeyye, dedesi Halef, oğlu Abdullah, hep halkı doyuran kişilerden idiler. Çok düzgün konuşurdu.
Fetih günü gemiye binip Yemen'e gitmek için Cidde'ye doğru yola çıktı. Bunun üzerine kardeşinin oğlu ve arkadaşı Umeyr bin Vehb -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'a gelerek:
"Yâ Resulellah! Safvan, kavminin reisidir, senden korkarak kaçtı. Ona eman ver." diyerek istirhamda bulundu.
Resulullah Aleyhisselâm onun ricâsını kırmayarak:
"Ona eman verilmiştir." buyurdu.
Umeyr -radiyallahu anh-:
"Yâ Resulellah! Senin ona eman verdiğini anlaması için bana bir nişan verir misiniz?" dedi.
Resulullah Aleyhisselâm da Mekke-i mükerreme'ye girerken sarmış olduğu sarığını nişan olarak verdi. Umeyr -radiyallahu anh- nişanı alarak yola çıktı.
Halbuki Safvan, en yakın arkadaşı Umeyr -radiyallahu anh-in müslüman olduğunu duyunca onunla konuşmamaya yemin etmişti. Umeyr -radiyallahu anh- ise Safvan'dan vazgeçmemiş, onun da İslâm'la müşerref olması için gayret göstermişti.
Safvan tam gemiye binmek üzereyken yetişti ve ona:
"Ey Safvan! Anam babam sana fedâ olsun, Allah'tan kork ve kendini helâk etme. Resulullah Aleyhisselâm sana eman verdi. İşte emanının alâmeti olarak onun verdiği bu nişanı getirdim." dedi.
Beraberce Mekke'ye döndüler. O sırada Resulullah Aleyhisselâm Mescid-i haram'da müslümanlara ikindi namazı kıldırıyordu. Namazdan sonra görüştüler. "Yâ Muhammed! Müslüman olmak için bana iki ay mühlet ver, tercih hakkı tanı!" dedi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Sana iki ay değil, dört ay mühlet veriyorum." buyurdu.
Safvan müşrik olduğu halde Mekke'de emniyet içinde yaşadı, ona kimse dokunmadı. Yapılan Huneyn ve Taif savaşları'nda bulundu.
Resulullah Aleyhisselâm Cirâne'ye dönüp ganimetler arasında dolaştığı sırada Safvan yanında bulunuyor, develer ve davarlarla dolu vâdiye bakıyordu. Resulullah Aleyhisselâm:
"Safvan! Bunlar pek mi hoşuna gitti?" diye sordu.
"Evet!" deyince "Al bunlar senin olsun!" buyurdu.
Safvan kendini tutamadı ve: "Peygamber kalbinden başka hiçbir kimsenin kalbi bu derece temiz, iyi ve üstün olamaz." dedi ve şehâdet getirdi.
Safvan bin Ümeyye -radiyallahu anh- der ki:
"Resulullah Aleyhisselâm bana bu ihsanda bulununcaya kadar, insanlar içinde en çok nefret ettiğim bir kimse iken, bana insanların en sevgilisi olmuştur."