Küresel ittifakların ve menfaat çatışmalarının an be an değiştiği, terör örgütleri ve yerel güçler üzerinden yürütülen vekalet savaşlarının yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
Dünkü dostlar bugün düşman oluyor, düşmanlar dost oluyor. Yahut bir yerde birlikte hareket eden ülkeler ve küresel güç odakları başka yerde birbiriyle savaşıyor.
Devletlerin dışında, paraya hükmeden küresel güç odaklarının dünya tarihinde görülmemiş derecede dünya siyasetine ve Amerika gibi devletlerin karar verme süreçlerine etki etmesi ortamı iyice karıştırıyor. Zira bu güç odakları fanatik siyonist hedeflerine ulaşmak için kaos ve terörü bir araç olarak kullanıyor, büyük devlet ve orduları ortadan kaldırmak istiyor, bunun için iç karışıklıkları körüklüyor.
Ortada bir devlet olmadığı, cepheler belli olmadığı için "Kim kimin nesi, amacı ne?" anlamak ve yön çizmek iyice zorlaşıyor.
Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde Amerika'nın yeni bir düzen kuracağını zannedenlerin hayal kırıklığına uğramalarının sebebi bu arka plandır. Küresel bir çete bu düzensizliği ve karışıklığı yaymak istiyor ve bu iş için Amerika'yı kullanıyor.
Rusya Gürcistan'ı ve Ukrayna'yı işgal ederken bir yerde bu küresel çetenin nüfuz siyasetine cevap vermek istedi. Bu da dünyayı büyük bir savaşa sürüklemek isteyen bu kaos çetesinin ekmeğine yağ sürdü. Amerika ve NATO Doğu Avrupa'da Rus sınırına mütemadiyen askeri yığınak yapıyor. Suriye'de durum iyice karıştı.
Dünyanın hemen her yerinde bir karışıklık, bir gerginlik var. ABD Güney Çin Denizi'nde, Pasifik'te Çin'i çevrelemeye çalışırken Kuzey Kore bütün bölgeyi diken üstünde oturtuyor. Japonya'da resmen işgalci durumunda olan Amerika Japonya'nın ordu kurup askerî teknoloji geliştirmesine izin veriyor.
İngiltere ile Rusya uzun zamandır didişiyor. İsrail de Rusya'nın gelişmiş askerî teknolojisi ile burnunun dibine yerleşmesinden rahatsız. Diğer yandan İngiltere Amerika ve İsrail'in kendisini çiğneyerek Ortadoğu'yu şekillendirmeye çalışmasını istemiyor, "İki devletli çözüm" diyerek Filistin konusunda İsrail'in canını sıkıyor.
İsrail ve Trump İran'a vurmak istiyor. Birbiriyle kavgalı Rusya ile İngiltere İran'a vurulmasını istemiyor. Pekin-Londra ipek yolu projesi Amerika'nın küresel ticaret yolları üzerindeki askerî hakimiyetine tehdit oluşturuyor. Amerika Afganistan'a yeniden yığınak yapıyor.
Amerikan ajanlarını yakalayıp öldüren, etrafındaki Amerikan peyklerine göz açtırmak istemeyen Çin diğer taraftan ekonomik menfaatleri sebebiyle Küresel Paralel Çeteye destek veriyor.
Amerikaya sövmesiyle meşhur olan Filipinler Devlet Başkanı Rusya'yı ziyaret ederken IŞİD zihniyetli teröristler bir Filipin şehrini basıp papazları ve kilise cemaatini rehin alıyor. Aynı IŞİD zihniyetli teröristler İngiltere'de bomba patlatıyor, Amerikan medyası saldırının ayrıntılarını İngiltere'den önce yayınlıyor, İngiltere kızıp bilgi paylaşımını kesiyor. Yine İngiltere'nin Brexit kararı İngiltere ile Almanya'yı karşı karşıya getiriyor.
Sultanahmet'te, Alman çeşmesinin yanında IŞİD'li patlıyor Alman turistler ölüyor, arkasından İsrail'e hiç saldırmayan IŞİD Taksim'de patlıyor, bu sefer İsrailli turistler ölüyor.
Küresel çete Brezilya'da hukuk darbesi ile iktidarı teslim alıyor, Türkiye'de hukuk darbesi, askeri darbe her şeyi deniyor, başarılı olamıyor. Türkiye ve Rusya arasında ne zaman bir toplantı olsa bir terör olayı yaşanıyor.
Kuzey Kore krizini hariç tutarsak dünyadaki bütün olayların ve karışıklıkların ya merkezinde yahut bir yerinde Türkiye bulunuyor.
Bu yüzden çok dikkatli olmak, olayları güzel analiz etmek ve doğru adımları zamanında atmak gerekiyor. Ve tabii millet olarak bir ve beraber olmamız icabediyor. Ki bu ortamda ayakta durabilelim.
Bugün istihbaratın çoğu açık istihbarat haline gelmiş durumda. Bu yüzden bu açık istihbaratın analizi en az istihbaratın temin edilmesi kadar büyük önem arzediyor.
İşe önce düşüncelerimizin inşa edileceği binanın temelini, mihenk taşlarını iyi oluşturmakla başlamak lazım.
Şöyle ki;
"Hangi ülke, hangi aktör nasıl hareket ediyor?" sorusuna cevap aramadan önce şu üç hususun tespitine ve bilgi altyapısının oluşturulmasına öncelik verilmelidir:
1. Hangi ülkede yönetim kendi devletine gerçek anlamda hükmedebiliyor? Arka planda kimlerin, hangi derin yapıların hükmü var?
2. Hangi ülke, hangi aktör nasıl bir saikle; ideolojik mi, menfaatperest mi, iktidarperest mi hareket ediyor? Yani hareket ederken çıkış noktası, dayandığı düşünsel altyapı ve iç duygusu nedir?
3. İkinci maddeyle de alakalı olarak bu aktörlerin zihinsel yapısını etkileyen tarihsel altyapısı nedir?
Bu bilgi altyapısını, düşünce ve analiz ameliyemizin mihenk taşlarını oluşturduktan sonra; "Hangi devlet, hangi aktör ne yapmaya çalışıyor? Amacı ne? Rakibi, düşmanı kim?" sorularının cevaplarını irdelemek daha sağlıklı ve kolay olacaktır.
İşin sonunda bu cevapları bulduktan sonra kendi yerimizi ve hareket şeklimizi belirlerken daha isabetli kararlar verilebilecektir.
Küresel olaylara etki eden devletlerin ve devlet dışı aktörlerin hareketlerinin çıkış noktasını şöyle özetleyebiliriz:
Sömürge geçmişi olan Batılı ülkelerin ve AB'nin hareketlerinin çıkış noktası "Para, menfaat" temelli bir ekonomik-askerî-siyasal hakimiyet arzusudur. Dolayısı ile "Para ve menfaat" söz konusu olduğu zaman askerî-siyasal taviz verebilirler. Bunun yanında haçlı geçmişleri kültürel altyapılarında önemli bir yer tutuyor. Türkiye söz konusu olunca, güçlü bir Türkiye karşılarına çıktıkça bu geçmişleri canlanıyor.
Amerika'nın tarihsel altyapısı Avrupa'dan daha farklıdır. Avrupa kadar Haçlı geçmişe takılı değildir. Ancak burada kök salan Siyonist Paralel Çete her ne kadar dünyanın parasına hükmediyor olsa da ideolojik bir düşünce yapısına sahiptir. Mesihin gelip dünya krallığını kurabilmesi için hazırlık yaptıklarına inanırlar.
Rusya'da bu sıralama yer değiştirir. Hakimiyet arzusu paradan daha ön plandadır. Türkiye konusunda ise, Putin Türkiye'ye karşı realist bir yaklaşımda bulunsa da Rus elitinin; Osmanlı ile yapılan uzun savaşların ve Ortodokslar için önemli bir şehir olan İstanbul'un Türkiye'de olması gibi faktörlerin etkisinde olduğunu söylemek gerekir.
Vatikan'ın tamamen ideolojik hareket ettiği düşünülebilir. Ancak Vatikan da bir menfaat şebekesidir. Bazen ideoloji, bazen para öne geçer. Para için dini sömüren bir yapının devletleşmiş ve dünyaya kök salmış bir temsilcisidir. Haçlı geçmişi sebebiyle özellikle Türkiye söz konusu olduğunda ideoloji daima öndedir. AB'yi Türkiye aleyhine örgütleyen en büyük yapılardan birisi Vatikan'dır. Zira Türkiye'nin temsil ettiği ahlâk ve adalet medeniyeti bunların sahte düzenleri için en büyük bir tehdittir.
Almanya'nın faşist altyapısı bugünlerde su yüzüne çıkıyor, çıkartılıyor. Almanya ekonomik imparatorluğunu siyasal alana yaymaya çalışıyor. AB'nin lideri olma arzusunun da beslediği Türkiye düşmanlığı Almanya-Avusturya ikilisinin bütün ayarını bozuyor.
Çin'in değişik bir tarihsel ideolojisi var. Adım adım, savaşmadan, sabırla ilerliyorlar.
Amerika'daki Trump yönetiminin Amerika'ya tam olarak hükmedemediğini hep beraber görüyoruz. ABD'de bizdeki FETÖ'ye benzer, ancak etkisi bütün dünyaya yayılan "Küresel paralel bir çete" mevcut. Bush devrinde "Neocon" diye ortaya çıkan, Obama devrinde gemi azıya alan bu gizli paralel yapı küresel şirketlerin, büyük para babalarının içinde bulunduğu, bazılarının "İllimunati" dediği, lâdini, kendilerini insan-tanrı gibi gören Siyonist bir komitenin güdümünde. Bunlar "Büyük İsrail"i yeri geldiğinde İsrail ile didişerek dizayn etmeye çalışıyorlar. FETÖ'nün de bu komitenin güdümünde olduğunu söyleyebiliriz. Bir de "Dindar Siyonist" diyebileceğimiz, hahamların etkin olduğu, İsrail merkezli bir yapının bulunduğunu tahmin edebiliriz. Bu iki Siyonist merkez "Büyük İsrail", "Küresel Kraliyet" gibi ortak emellere sahip, ancak yöntem ve iktidar tartışması yaşıyor oldukları görülüyor. Yine FETÖ'nün Türkiye'deki başarısızlığı Amerika'daki merkeze maledildiği için İsrail'deki merkezin desteğiyle Trump'ın seçilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat ederseniz İran'a savaş açılması hususunda İsrail'in gayretkeşliğine Trump da sahip. Trump ilk yurtdışı ziyaretini Suud-i Arabistan'a yaptı. Oradan İsrail'e geçti. İsrail ve Trump İran'a karşı sünni bir Arap cephesi oluşturmaya çalışıyor. (İran savaşı'nı yıllarca Türkiye'ye ihale etmeye çalıştılar. En son Suriye'deki karışıklığı ve IŞİD terörünü kullanarak bir Şii-Sünni savaşı çıkartmak istediler. Ancak bunda şimdilik başarılı olamadılar. Sonunda ihaleyi Amerika'ya yıkmak zorunda kalacaklar.)
Görüldüğü üzere Trump da bir yönüyle siyonist. Ancak Trump'ın seçilmesinden asla memnun olmayan Amerika merkezli Siyonist Paraleller Trump'ı indirmeye çalışıyorlar. Bu arka planı bilenler de Trump'ın ne kadar ömrünün kaldığını, yahut iktidarını pekiştirip-pekiştiremeyeceğini merakla tahmin etmeye çalışıyorlar.
Amerikan merkezli Siyonist Paralelciler yıllarca Amerika'yı kendileri için, İsrail'in menfaatleri için kullandılar. Bunu Amerikan menfaatlerine çok da zarar vermeden yürütmeye çalışıyorlardı. Çünkü hem Amerika büyüdükçe onlar da büyüyor, hem de gizli kalmak istiyorlardı. Ancak son yıllarda artık hem Amerikan menfaatlerini, hem Amerika'nın müttefiklerini çiğneyerek hareket ediyorlar. "Artık vakit geldi" diye inanıyorlar. Bu durum WASP denilen kendilerini Amerika'nın gerçek sahibi olarak gören beyaz anglo-sakson protestan Amerikalıların tepkisine yol açıyor. Trump başkan seçildiğinde etrafındaki ekibin gözle görülür kısmının Flynn gibi emekli generallerden oluşması da bu yüzdendi. (İlginçtir ki, Amerika'daki Protestanların önemli bir kısmı, yönetici elitin büyük çoğunluğu Evanjelizm denilen bir mezhebin mensubudur. Bunlar "Yahudilerin tanrının seçilmiş halkı, vaadedilmiş toprakların yahudilere ait olduğuna, mesihin gelişi ile birlikte yahudilerin dünya krallığı kuracaklarına inanırlar ve bu sebeple yahudilerin egemenliğine destek vermeyi en büyük misyonları kabul ederler.)
Trump ve ekibi harpçi ve tehlikeli fanatik zihniyetlere sahip insanlar. Ancak Küresel Paralel Çete'den daha tehlikeli değiller. Bunu bilenler Hillary'nin seçimi kaybetmesine sevindiler.
Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığına "Gülen iade edilsin." diyen Michael Flynn'ı ataması ve ekibinin Suriye'de PKK'nın desteklenmesine soğuk bakması Türkiye'nin de beklentilerini artırmıştı. Yine Trump'ın "Amerikan Paralel Devlet Çetesi" ile didişmesi "Amerika'da işler değişiyor." algısına yol açmıştı.
Ancak Amerika'da işler Trump için pek iyi gitmiyor. Çanlar Trump için çalıyor. Dikkat ederseniz Trump üzerindeki baskılar hep Rusya üzerinden yapılıyor. Trump'a "Rus ajanı" demedikleri kaldı. Seçimleri Rusya'nın manipüle ettiği yolunda haberler ciddi ciddi Amerikan medyasında yer buldu. Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Flynn, göreve gelmeden önce Rus yetkililerle görüştüğü iddialarının ardından henüz iki ayını doldurmadan istifa etmek zorunda kaldı. Trump'ın yönetimde görev vermek istediği bazı isimler daha adaylık sürecinde kendi istekleri ile adaylıktan çekildiler. Trump'ın Çalışma Bakanlığı'na aday gösterdiği Andrew Pudzer, Donanma Sekreterliği'ne aday gösterdiği Philip Bilden, Michael Flynn'ın yerine geçmesi istenen emekli Koramiral Robert Harward görevi kabul etmeyen isimlerden bazıları.
FETÖ'nün Türkiye'deki polis-yargı kumpaslarını, bazen bundan bir şey çıkmaz denilen saçma iftiraların mahkemelerde kabul görüp insanların tutuklandığını hatırlarsanız Amerika'daki durum hakkında daha gerçekçi bir tahminde bulunabilirsiniz. Trump "Rusya'ya karşı ulusal güvenliği ihlal ediyor." diye görevden alınırsa şaşırmamak lazım.
Bazıları Trump'un bu mücadeleden başarılı çıkacağını zannediyor. Ancak dikkat ederseniz Trump kendisini kurtarmak için adamlarını feda etmekten çekinmeyen, karakteri pek güven vermeyen bir kimse. Bu paralel yamyamların karşısında tutunması zor görünüyor. Görevden alınmazsa bile şimdiden kumandayı kaybettiğini söyleyebiliriz. Görevde kalırsa da, dünya ikinci bir Bush devrini yaşayacak görünüyor.
İngilizler uzun yıllar Küresel Siyonist Çete ile birlikte iş tutmuş olsa da kendi kararlarını kendileri alabiliyorlar. İngiliz Kraliyet ailesinin ve aristokrat tabakanın kıta Avrupa'sındaki gibi bir yıkım yaşamamış olması bu durumun etkenlerinden olmuştur. Amerika ve İsrail'in Ortadoğu ve Afrika'daki yayılmacı siyaseti, Küresel Çete'nin İngiliz devletini yönetmeye çalışması İngiltere açısından bardağı taşıran damlalar olmuştur diyebiliriz. Brexit ile AB'den ayrılan İngiltere kendi imparatorluğunu yeniden canlandırmak istiyor ve Türkiye'nin desteğini almaya çalışıyor.
Rusya da kendi devletinin kararlarını kendisi alan, küresel çetenin ülkesine nüfuz etmesine izin vermeyen bir ülke. Ancak bu çetenin hamlelerine askerî yöntemlerle karşılık vermesi Rusya'dan çekinen ülkeleri Batı'nın kucağına itti.
İran da kendi ülkesi adına karar verebilen ülkelerden birisidir. Ancak "Takiyyeci" ve "Sünni düşmanı" kültürel alt yapı sebebiyle Türkiye'nin İran'la hüsnüniyetli bir anlaşma sağlaması yahut yapılan anlaşmaların uzun soluklu olması çoğu zaman zordur.
Çin de kendi kararlarına dışarıdan nüfuz edilmesine müsaade etmeyen, devletine hakim bir ülke. Ancak küresel çete ve İsrail ile derin bir menfaat ilişkisi var.
Almanya'da polis teşkilatı iyi çalışıyor, içişlerine hakim, ancak dış siyasette Amerika'nın, Küresel Çete'nin güdümünde.
Fransa yahudilerin Amerika'dan sonra en etkin olduğu ülkelerden biridir. Sağlam bir ordusu ve nükleer teknolojisi var. Ancak Afrika'yı Fransa'nın elinden almak istediklerinden mi nedir en çok teröre maruz kalan Avrupa ülkesi.
İsrail nüfusu ve gücü elvermediği için kirli niyetlerini Amerika gibi ülkelere yaptırmaya, yahut düşman bildiği ülkeleri birbirine vuruşturmaya çalışır. İran ve Irak yıllarca savaştı, sonra Amerika geldi Irak'a kondu, sırada İran var. Türkiye ve İran'ı harp ettirme gayretinin ana sponsoru İsrail'dir. İsrail etrafında kuvvetli bir ülke ve ordu istemiyor. Suriye ve Irak'ta yaşananların bir benzerinin İran, Mısır, Arabistan, Türkiye ve Rusya'da da yaşanması İsrail'in en büyük hayali ve amacı.
Vatikan dini gücü ile özellikle AB'ni yönlendirmeye çalışıyor. Ancak Siyonist Çete'nin Vatikan'a sızdığına dair kuvvetli emareler var.
Katolik İspanya'nın Küresel Çete ile arası iyi.
Küresel Çete; Amerikan gücünü, masonik yapıları ve FETÖ gibi kendine bağlı dini oluşumları kullanan, fanatik ideolojik bir zihniyetin esiri olan bu çete "Mesih'in gelişine zemin hazırlıyorum!" diyerek bütün dünyayı büyük bir kaosa ve "Deccaliyet" devrine sürüklüyor.
Türkiye ise; uzun yıllardan sonra FETÖ'nün temizlenmeye başlaması ile kendi devletine kendisi hükmetmeye çalışıyor. Ancak Küresel Çete boş durmuyor. Dikkat etmek lâzım; Küresel Çetenin güdümünde hareket eden hiçbir ferdin Türkiye'de yönetime talip olamaması gerekir.
Güçlü bir Türkiye Küresel Çete'nin Küresel Kraliyet hayallerinin önündeki en büyük engellerden birisidir. Bizi rahat bırakmayacaklardır.
Bu çete Suriye'de PKK devleti kurmaya çalışırken Kuzey Irak'taki bölgesel Kürt yönetiminin bağımsızlığına destek veriyor. Dolayısı ile Amerikan Merkez Ordusu CENTCOM'un PKK'yı korumak için kendini paralamasını Atlantik ötesine şikayet etmek pek sonuç vermiyor. Değişik aralıklarla İsrail'li yetkililerin "Kürt Devleti'nin kurulmasını istiyoruz." şeklindeki açıklamaları dikkate alındığında netice almak için nerenin zorlanması gerektiği daha iyi anlaşılacaktır.
Haçlı Avrupa ise Suriye'ye baktığı zaman bin yıl önceki haçlı seferlerinde kurulan Kudüs ve Antakya Haçlı kontluklarının hayalini görür. 1917'de Kudüs'e giren İngiliz Ordusunun Komutanı General Allenby, Selahaddin Eyyubî'nin Şam'daki mezarına gitmiş ve mezara vurarak; "Kalk Selahaddin, biz yine geldik" demişti. 1920'de Şam'a giren Fransız General Gora da Sultan Selâhaddin'in kabrini tekmeleyerek: "Ey Selâhaddin! Haçlı Seferi şimdi bitti! İşte biz döndük!.." demişti. Birinci dünya savaşında Osmanlı'nın müttefiki, İngilizler'in düşmanı olan Almanlar, İngilizler Kudüs'e girdiğinde bayram yapmış, kiliseler haftalarca "şükür âyini" düzenlemişti. Bu Avrupa PKK'ya destek vermeyecek de kime destek verecek?
Türkiye Savunma Sanayiinde önemli bir eşiği aştı. Civciv artık yumurtadan çıktı. 13. Savunma Sanayii Fuarı IDEF'17 bu gelişimin dosta düşmana ilan edildiği gösterişli bir geçit resmi gibiydi. Türk Savunma Sanayiinin geldiği durumdan etkilenen Rus Ulusal Savunma dergisinin baş editörü İgor Korotçenko şöyle yazdı: "Geçenlerde İstanbul'daydım. Orada 13. IDEF Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı'ndaki çalışmalara katıldım. Emin şekilde şunu söyleyebilirim: Türkiye'nin bu fuarda çağdaş yüksek askeri teknoloji bakımından sergilediği silahlar beni çok büyüledi. Belki birilerinin hoşuna gitmeyebilir. Ama yine de söyleyeceğim: Türkiye, bölgede kendi nüfuzunu genişletmek için askeri ve ekonomik kaynağa sahip."
Fuarla aynı günlerde yapılan Bora füzesinin deneme atışı Yunan medyasında çok yer buldu. "Türkiye artık Atina'yı vurabilir" diye konuşup durdular.
Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Hazret-i Allah eksiklerimizi en kısa zamanda tamamlamayı nasip etsin.