Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (73) - "Hiç Olan Seviliyor, Kendisinde Varlık Olan Sevilmiyor" - Ömer Öngüt
"Hiç Olan Seviliyor, Kendisinde Varlık Olan Sevilmiyor"
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (73)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Mart 2017

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (73)

 

Hiç Olan Seviliyor, Kendisinde Varlık Olan Sevilmiyor:

Süleyman Aleyhisselâm'ın azâmetine bir bakın, sûrenin adına bir bakın; "Neml" "Karınca Sûresi".

Yani Allah-u Teâlâ yok olanı seviyor, var olanı sevmiyor. Büyüklükten O hoşlanmaz. Çünkü O'ndan başka büyük yok. Azâmeti Süleyman Aleyhisselâm'a vermiş amma orada karıncadan bahsediyor. Yani bununla şunu anlatmak istiyorum:

Allah-u Teâlâ var, azâmeti, şanı, büyük yalnız O. Başka azâmet, şan, büyük yok. Yok olanda O tecelli ediyor. Onun için bu ibret size kâfi. Bir Süleyman Aleyhisselâm'a verdiği azâmete bakın, bir de sûrenin ismine bakın! Karınca sûresinde Süleyman Aleyhisselâm...

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:

"Siz cennet bahçesine uğradığınız zaman oturmamazlık yapmayın!"

Şimdi bu Hadis-i şerif'i düşünmeden söylemek güzel ama mânâsı çok derin. Sırf Allah için toplanmış, gerçek mânâda Hazret-i Allah'ı birlemek, sevmek, övmek niyetiyle "Lâ ilâhe illallah" demek; yaratılanlar "Lâ"dan ibaret, Yaratan'a sonsuz şükürler olsun demektir. O zaman "Lâ"lar yok olup, Var olan husule geldiği zaman sen O'nunla berabersin. İşte Cennet-i âlâ'dasın be yahu!

Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

"Mârifetullah ehli Cennet-i âlâ'ya muhtaç değildir."

Niçin? Hakk ile olanın cennet ile ne işi var? Aklınız erdi mi?

Binaenaleyh; Yunus Emre -kuddise sırruh- Hazretleri buraya değinmiş:

"Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri,
İsteyene ver onları bana seni gerek, seni!"

Demek ki Yunus Emre -kuddise sırruh- Hazretleri'nin de cennet ile değil de Cemâlullah ile işi varmış. Bunun için; insan Hakk'a kavuşmak için sevdiklerini atmazsa buna nail olamaz. Ama Allah-u Teâlâ, Zât'ını hissettirirse, kalbinin kilidini açar, muhabbetini ve nurunu akıtırsa, O'nunla beraber olursan; dünyada da, kabirde de, ahirete de, Cennet-i âlâ'da da O'nunla olursun. O'nunla olmak ne büyük bir şereftir. Allah'ım bu şerefin en üstününe nail etsin.

Hazret-i Allah ile olmaya, Hazret-i Allah'tan gayrısını, dünya bile olsa görmemeye "Firâr-ı ilâllah" denir.

Yani dünya ve içindekiler cazibelidir, kişiyi cezbeder. Fakat Allah-u Teâlâ'nın nuru, lütfu daha cazibdir. O cezbe ile çekerse ötekiler hükümsüz kalır. Yumurta çok kıymetlidir ama civciv çıkıncaya kadar. Civciv çıkınca geriye kabuk kalır. İşte O, cezbe ile çektiği zaman dünya ve içindekiler bir kabuk gibi kalır.

Yumurta temsiline çok dikkat edin. Civciv yumurtadan çıktığı zaman nasıl ki yumurtanın hükmü kalmıyor ise, Allah-u Teâlâ kişinin ruhunu kendisine çektiği zaman da dünyanın, âilesinin, çocuğunun, vücudunun dahi o anda hiçbir hükmü kalmaz.

Civciv yumurtadan çıkınca silkelenir. Sen de kalıbından dahi silkelenirsin. Çünkü kalıp (vücud) bir kafestir. Ruh ulvi olup sufli olan ceset içine kapanmıştır. İşte "Firâr-ı ilâllah" denilen, gaye Hazret-i Allah olup O'na yönelmek, Hazret-i Allah'a kaçmaktır. Burada; dünya, hanım, çocuk, kalıp, vücut gaye değildir; hiçbir şey görülmez. Görür gibi görünür amma gönül onlarda değil O'ndadır. Artık onun Hakk ile irtibatı vardır; cesedi ile dâhi olmaz, olmak da istemez. Ancak nefis ruhun bineği olduğu için, insan cesedini taşımak mecburiyetindedir. Taşımak için de rahata, istirahata, yemeye, içmeye ihtiyaçı vardır. Yoksa ruh onlara da muhtaç değildir, nefis muhtaçtır. Şimdi burada nefis ile ruh ayrılmış oldu. Ruh bunların hiçbirisine muhtaç değildir, nefis muhtaçtır.

İşte nefis ile ruh "Muhabbet-i illâllah" ile "Firâr-ı ilâllah" ile ayrılmış olur. İzâhlarla, temsillerle size anlatmaya çalıştığım budur.

 

Mühim Mevzular:

"Nasılsınız efendim?"

Hamdolsun iyiyiz.

"Hepimiz iyiyiz demek mecburiyetindeyiz.

Şöyle ki; Hakk Celle ve Alâ Hazretleri'nin sonsuz ikram ve ihsanları karşısında bulunuyoruz. Bu sonsuz ihsanlar karşısında, bu ihsanlarla bu iyiliklerle kötülükler yapıyoruz.

Meselâ; insan en büyük günahı vücutla yapar, sıhhatle yapar. Hâlbuki bunlar Hazret-i Allah'ın bize ihsan buyurduğu büyük nimetlerdir. Büyük nimetlerle büyük günahlar yapılıyor.

Bu büyük günahları küçültmek, bu büyük ihsanlar karşısında iyilikler yapabilmek için terbiye görmek şarttır.

Cenâb-ı Hakk güzel bir mürebbiye düşürürse, o mürebbi onu nasibi kadar terbiye eder. Terbiye göre göre, öyle bir hale gelirki, nefsi tezkiye olur. Bütün kötülüklerin kendisine ait, bütün iyiliklerin ise Sahibine ait olduğunu öğrenir. O'nun rızâsı mucibince yürümeye koyulur."

"Manevi mekteplerin değeri, hocalarının değeri nispetinde ölçülür. En değerli hoca kimdir? Hazret-i Allah'ın indinde en değerli olandır. Onda dilediği gibi tasarruf ettiği için, dilediği gibi icraat yaptırır. O da başkalarına o şekilde nakşeder."

"İnsanın boş bir kutudan hiçbir farkı yoktur, kutuya ne konursa o vardır. Hiçbir şey konmazsa hiçbir şey yoktur. Biz insanlar boş olduğumuzu bir türlü itiraf edemiyoruz. Kendimizi dolu olarak göstermek istiyoruz. Bunu böyle gösterirken de boşaldığımızın bir türlü farkına varamıyoruz.

İnsan nasıl dolar? Abd-i acizin kanaati şu ki; insan kendisinin aciz, mücrim, fakir, pür-taksir olduğunu kabul ederse, Mevlâ da onu kendi lütfu ile doldurur. Mevlâ'nın lütfu ile dolan insan hiçbir şeyi benimsemez. Her şeye ihsan gözü ile bakar, sahibinin emaneti olduğunu itiraf eder."

"Kalbimizi gayrıya çevirdiğimiz zaman, Cenâb-ı Hakk şeytana izin veriyor, o da kalbimizi meşgul ediyor. Cenâb-ı Hakk'a sığınırsak, bizi kurtarır. Diğer muhabbetleri çıkarıp kendi muhabbetini koyar."

"Fakire mahviyyet çok sevdirilmiş. Mümkünse bunu Cenâb-ı Allah'tan çok isteyelim. Çok değersiz ve basit birer mahlûk olduğumuzu bize bildirmesi için niyaz edelim. Bu bir iniştir. Bu iniş ancak Cenâb-ı Hakk'ın indirmesi ile mümkün olur."

"'Yâ Rabb'i ne olur fakiri bu yolun hizmetçilerinden temizleyicilerinden eyle.' diye niyaz ediyoruz. Fakat birde bakıyoruzki, asıl temizlenmesi lazım gelen kendi nefsimiz olduğunu gözümüzle görüyoruz.

Allah'ımız kendi lütfundan ikramından temizlesin bizi."

"Bir salikin Allah'a doğru seyri esnasında, nefis işine gelmeyen yerlerden hemen çıkış yapar, Hazret-i Allah'a bile karşı gelir.

Fakat bir noktaya geldiği zaman Hazret-i Allah onu içeriye alır. Artık o Hazret-i Allah'ı ve Habib'i -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i önde tutar, kendisi arkadan gelir. Hiçbir kayıtla mukayyed değildir. Duâları münacaat kabilindedir, "Şunu şöyle yap" demez. Arzusu Mevlâ'nın arzusu, dilediği Mevlâ'nın dilediğidir, Cenâb-ı Hakk ne ki takdir ettiyse onu kendisi hakkında hayırlı ve menfaatli bilir."


  Önceki Sonraki