Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - Sabır, Sebat ve Selamet - Ömer Öngüt
Sabır, Sebat ve Selamet
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Şubat 2017

 

"Geçim Endişesi İle Çocuklarınızı Öldürüp Canına Kıymayın." (İsrâ: 31)

SABIR, SEBAT VE SELAMET

Her öğrencinin üçte birinde gözlemlediği bu olay eğitmeni çok etkilemişti. Kendi kendine "bu bir tesadüf olamaz" dedi.

 

Eğitmen senelerdir yapmış olduğu kelime testinde, resimli eylemler ile dolu bir sayfayı açar ve karşısındaki çocuğa:

"Şimdi saatle yarışacağız. Bakalım beş dakika içerisinde bu sayfadan bana neler görüp söyleyeceksin. Her görüp söylediğin şey için ben de sana puan yazacağım. Bakalım beş dakikamız bitince kaç puanın olacak." der ve süre ölçeri başlatır.

Öğrencinin her bildiği ve söylediği kelimede "Aferin, çok güzel, doğru!" gibi pekiştiricilerle sayfaya daha çok yoğunlaşmasını ve dikkatini toplamasını hedefler. Bu arada yanlış terimler söyleyenlerin eksiklerini gidermeye çalışır. Örneğin:

"Cik cik var." diyen çocuğa "Evet, o cik cik diye ses çıkartır. Çünkü o bir kuş. Kuşlar cik cik derler."

"İnek yemeği var." diyen bir çocuğa:"Evet, ineklerin yemeğine saman deriz."

"Sopa var" diyen çocuğa:"O sopaya benzeyen şeyin adı tırmıktır." gibi takviyelerle doğru kelimeleri öğrenmesine ve kelime haznesinin gelişmesine katkı sağlamaya, aynı zamanda da kuşa "tuş" tavuğa "kavuk" gibi telaffuz sorunu olan çocukları tespit etmeye ve eksiklerini gidermeye çalışır.

Fakat senelerdir yapmış olduğu bu çalışma esnasında her geçen sene, çocuklarda daha farklı deneyimler gözlemlemektedir. Her geçen sene çocukların kelime hazinesinin düştüğünü görmekle birlikte bu sene önüne test için açılan kitap sayfasından rahat otuz kelime söyleyebilecek 5-6 yaş çocuklarının:

"At görüyorum. Kuş görüyorum", "Çiçek ve tavuk görüyorum", "Civciv, tavuk ve su görüyorum" gibi birkaç kelime söyledikten sonra; "Bu sayfada başka bir şey yok" düşüncesiyle hızla, telaşla, kaygıyla ve tasayla bir sonraki sayfaya geçmek istemeleri ve bu durumda çok sayıda sabırsız öğrencinin olması eğitmeni açıkçası çok üzmüştü. Çünkü bu her geçen gün artan hiperaktivite ve dikkat dağınıklığının sinyalleri idi.

Eğitmen bu çocukların arka sayfaya geçmelerini engelleyerek:"Hayır! Bu sayfadayız. Daha görüp söyleyebileceğin çok şey var. Vaktimiz bitmeden dikkatli bakmaya devam edelim." der.

Bu söylemleri karşısında öğrencilerin, ilk önce bir öfke haline büründüğünü, bazılarının arka sayfaya geçmek için birkaç hamlede daha bulunduktan sonra, çaresiz bir halde bu sayfada kaldıktan sonra, hüzün haline büründüklerini gözlemleyen eğitmen:

"Hadi bakalım çok az vaktimiz kaldı. Bir şeyler daha görüp söylersen puanını arttırabilirsin." yönergesi ile çocuğun bu sayfaya sebat etmesini istemekteydi. Sebat eden çocuk, dikkatini toplamaya çalıştıktan sonra tekrar sayfada gözlerini gezdirir ve:

"Akan bir çeşme" görüyorum dediğinde, eğitmen yüksek ve sevinçli bir ses tonu ile:

"Aferin, harika! Hani hiçbir şey yoktu. Puanımız 5'e çıktı, çabuk devam et." dediğinde çocuğun bir heves ile sayfaya baktığını, baktıkça bir şeyleri gördüğünü ve söyledikçe de, az önceki ruh hali olan telaş, kaygı, tasa ve hüznün yerine bir heyecanın, sayfaya odaklanma sevinci ve işini sonuna değin bitirme gayretinin aldığını görüyordu. Böylece çocuğun üzerine bir esenlik çökerek test bittiğinde selamete ulaşıyordu.

Her öğrencinin üçte birinde gözlemlediği bu olay eğitmeni çok etkilemişti. Kendi kendine "bu bir tesadüf olamaz" dedi. Ve hikmetini düşünmeye başladı. Ve gün içerisinde şu Âyet-i kerime geldi okuduğu mealde önüne:

"Geçim endişesi ile (fakirlik korkusuyla) çocuklarınızı öldürüp canına kıymayın." (İsra: 31)

Bu Âyet-i kerime bir anahtar gibi açtı eğitmenin beynindeki bütün soru işareti ile işaretlenmiş kapıları.

Geçim kaygısı... Günümüz toplumunun geçim kaygısı bir kuru ekmek ve birkaç yudum su değildi. Günümüzün kaygısı; en yeni, en iyi, en güzel, en başarılı, en gelişmiş, en çok... gibi devam eden"en"lerdi.

Çocukları için, bu maddi "en"leri hedefleyen ebeveynler kaygı içine girmekte ve çocuğunu her an mutlu etmek için elindeki bütün maddi imkânları seferber etmektedir. Bazısı imkânların dışına çıkabilmektedir. Oysaki "en"lerin bir sonu yoktur. Anne-babaların bu kaygı, telaş ve "en iyisi" gayreti çocuklara da sirayet etmektedir. Bu davranış biçimi çocukları sabır ve sebat etmekten ve gerçek selamete ulaşmaktan da mahrum bırakmaktadır. Geçmişte bir oyuncak ile büyüyen mutlu çocuklar yerine, hediye paketini görüp açana kadar mutlu olan ve o oyuncakla oynamayan, yüzlerce oyuncağın içinde boğulan mutsuz, şımarık, nankör çocukların sayısı artmaktadır. Kısacası çocuklarımızın sağlıklı ruh hali ölmektedir.

Her bir çocuk bizim bir evladımızdır ve bu ülkenin geleceğidir. Ve bu ülkenin hiçbir alanda, heba edecek hiçbir evladı yoktur.

Sabır, sebat eğitimi ile çocuklarımızı selamete ulaştıranlardan olmak ümidi ile...


  Önceki Sonraki