Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (28) - Ömer Öngüt
İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (28)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Şubat 2017

 

İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (28)

ALLAH-U TEÂLÂ'NIN İLİMDE MUVAFFAK KILDIĞI HAS KULLARI (5)

 

Âyân-ı Sâbite:

Âyân-ı sâbite ile nasıl yetiştirdi? Bunun misalini verelim:

Tarikât-ı âliye'ye yeni intisap etmiştim, üç-dört günlük idim. Çarşıdan geliyordum, önümde dört parmak kadar bir tümsek var. Geçmek için ayağımı attığımda, bütün âlem o anda bir kabir kadar oldu. Ben de o kabrin içinde bulunuyorum. Güçlükle yukarıya doğru baktım, bir delik görünüyor ve Halil Fevzi -kuddise sırruh- Hazretleri o deliğin üzerinde duruyor. Yani bütün kâinatın içinde bir zerre olduğumu, âyân-ı sâbite ile görmüş oldum. Zamanın Kutb-u âzâm'ı Efendi Hazretleri olduğunu anladım.

Yetişme şekli zerreden başladı. Onun için bize her şey kolay geliyor. Çünkü hükümsüz ve değersiz olduğumu gözümle görüyorum, söz itibariyle söylemiyorum. Niçin? Çünkü ben O'nu görüyorum.

Meselâ biz "Lâ ilâhe illâllah" dediğimiz zaman şu âlemleri vallâhi bir çarşafı atar gibi atabiliriz. Çünkü yalnız O'nu görüyorum. Örtüyü görmüyorum. Bütün âlemler bir örtüden ibarettir.

Allah-u Teâlâ İhlâs Sûre-i şerif'inde:

"Kul hüvallahu Ehad" buyuruyor.

O "Ehad"dır, O'ndan başka hiçbir mevcut yok.

"Allahüs-Samed." O "Ehad" olduğuna göre, bütün yarattıkları O'na muhtaçtır. Olanlar "Ol!" diyor oluyor. "Öl!" diyor ölüyor.

Bunu gördüğüm zaman göre göre söylüyorum.

Bu noktada mühim bir sır daha söyleyeceğim:

"Lâ ilâhe illâllah"; yaratılmışlar "Lâ"dan ibarettir, "İlâh" değildir. O'ndan başka "Ehad" yok, olanlar O'nunla var olmuştur.

"Muhammedün Resulullah" Allah-u Teâlâ nurundan onun nurunu yarattı, o nurdan kâinatı donattı. Siz Tevhid getirdiğinizi zannediyorsunuz. Fakir "Muhammedün Resulullah" deyince kâinatı görmüyorum, o nurla kâinatı görüyorum.

Cenâb-ı Hakk'ın göstermesiyle bunlar göre göre söyleniyor.

Bu nasıl oluyor?

Allah-u Teâlâ ezelî takdirde nuru vermiş, kaseti de dürmüş, robota koymuş. Zamanı gelince o kaset çalışıyor.

O kadar büyük insanlar yetişmiş ki, geçmişte yaşamış Zevât-ı kiram, o ezelî takdir kasetini görmüşler ve üzerine eğilmişler.

Yani; "Bunu verdi, bunu verdi, bunu verdi." demeleri, ezelî takdirdeki kaseti görmeleri sebebiyledir. Hâtem-i veli'ye, Allah-u Teâlâ'nın neler vereceğini oradan almışlar ve anlamışlar.

Onlar takdir kasetini gördüler. Ona duyurduğunu zamanı gelince O konuşacak. O konuşmayacak, dürdüğü kaset konuşacak.

Onlar bin sene öncesinden görmüşler, şimdikiler bugünü görmüyorlar.


  Önceki Sonraki